Şiddet sadece fiziksel mi olur? Ya da birini sevmek ona sevdiğini söylemekle mi? Bazen en iyi niyetimizle ağzımızdan çıkan kelimeler birilerinin canını yakmaz mı? Ya da aslında kast ettiğimiz anlamı sözlerimizle ifade edemediğimizi hissetmez miyiz zaman zaman?


Gizem Alav Şapcı ve Meltem Sancar Akal’ın 7 Ekim’de başlayacak olan “Aile İçi Şefkatli İletişim” atölyesi vesilesiyle iletişim, şefkat, şiddet ve ebeveynlik konuları üzerine konuştuk.


“Biz kişiler arası barışçıl iletişime merak ve tutku duyan bir ikiliyiz. Toplumsal şiddetin de huzurun da tohumlarının aile içinde ekildiğine inanıyoruz; bu yüzden tutkumuzu burada beslemeye ve ailelere fayda yaratmaya niyet ettik” diyen Gizem ve Meltem bu atölyeyi hazırlarken Şiddetsiz iletişim, ABC Ebeveyn Ehliyeti ve Ko-Aktif Koçluk yöntemlerinden besleniyorlar.



Gizem Alav Şapcı


Aile içi şefkatli iletişim ne demek?

“Aile içi şefkatli iletişim” adını verirken niyetimiz çocuklarımız, eşimiz ve kendimizle iletişimimize destek olabilecek etkili yaklaşımları ve ipuçlarını ailelerle paylaşmak. Kavramları tarif ederken, programımızın belkemiğini oluşturan Şiddetsiz İletişim yöntemini geliştiren Dr. Marshall Rosenberg’in tanımlarından faydalanıyoruz. İletişimimiz ne yazık ki doğrular, yanlışlar, yargılar, yorumlar, teşhisler ve talepler üzerine kurulu. Bize doğduğumuz günden itibaren öğretilen iletişim biçimi yanlış anlaşmalar, kalp kırıklıkları haklılar ve haksızlar, çatışmalar yaratıyor. Şefkatli iletişimden kasıt, günlük yaşamda birbirimize ve kendimize uyguladığımız şiddetten uzaklaştığımız, kendimizle ve diğer insanlarla bağlantı kurduğumuz, doğamızda var olan gönülden verme ve alma hali. Aile içi şefkatli iletişimden bahsederken de çocuğumuz ve eşimizle aramıza giren doğru-yanlışları, haklı-haksızları, -meli/-malıları fark edip ilişkiyi yeni bir açıdan algılamayı ve onların ötesine geçip tüm aile üyelerinin beslendiği, bağların derinleştiği şefkat, saygı ve empati ortamını yaratmayı kastediyoruz.


Normal iletişimimizde şefkat zaten yok mu?


Günlük yaşamımızda “normal” olarak kabul ettiğimiz iletişim süreçlerinde maalesef bolca yargı, eleştiri, suçlama ve savunma var. “Normal”, parçası olduğumuz modern toplumun kabul görmüş alışkanlıklarını tanımlıyor, “doğal” olanı değil. Biz kültürel şartlanmalarımızın da etkisiyle dilimizin ve konuşma şeklimizin “normal” olduğunu düşünsek de kendimize ve başkalarına dönük sözcüklerimiz incitici ve acı verici olabiliyor. Öte yandan kendimizi ve birbirimizi dinleme biçimimiz de şefkat veya şiddet barındırabiliyor. Karşımızdakini tüm mevcudiyetimizle ve içtenlikle dinlediğimizde oluşan derin bağlantı, yanıt vermek veya “kazanmak” için sıramızı beklediğimiz dinleme halinden çok farklı etkilere yol açıyor.


Çocuklarla iletişimin en efektif yolu ne?

Burada da bir doğru-yanlış yok; ama biliyoruz ki çocuğumu can kulağıyla duymak da ona kendimi şefkatle ifade etmek de ancak kendimle bağlantıda olmamla mümkün. Kendi duygu ve ihtiyaçlarımın farkında olduğumda “Demin niye öyle bağırdım?” pişmanlığına da “Bu çocuk beni parmağında oynatıyor” yakınmalarına da yer kalmıyor. Kendi halimi kabul etmek ve ihtiyaçlarımı fark etmek, hem kendime şefkati, hem bilinçli seçimler yapabilmemi sağlıyor.




Meltem Sancar Akar



Dili değiştirmek insanı ya da ilişkiyi değiştirir mi gerçekten?

İletişim süreçlerinden ve iletişim dilimizi değiştirmekten bahsederken aslında daha fazlasını barındıran bir amaçtan bahsediyoruz: Kişisel dönüşüm üzerinden toplumsal dönüşüm. Sadece taktiksel düzeyde, istediğimizi “almak” için seçtiğimiz ve gramer kurallarına uyan bir iletişim dili, kişileri ve ilişkileri dönüştürmüyor. Oysa yargılama ve değerlendirmeleri aşıp bağlantı kurma niyetiyle karşılıklı ihtiyaçları gözeterek gönülden iletişim kurduğumuzda “vermek” ve “almak” arasında bir ayrım kalmıyor.


Şiddetsiz İletişim nedir?

Gizem: Marshall Rosenberg tarafından geliştirilen Şiddetsiz İletişim, yüreğimizde şiddetin olmadığı doğal şefkat durumunu ifade eden tarihsel şiddetsizlik prensiplerine dayanıyor; yeni hiçbir şey içermiyor. İçgüdüsel olarak zaten hep bildiğimiz, insanlarla hakiki bağlar kurmanın güzelliğini hatırlamamıza aracı oluyor. Şiddetsiz İletişim özel ilişkilerden iş ortamına, sağlık ve sosyal hizmetlerden güvenliğe, hapishane çalışanları ve tutuklulara, okul ve eğitimden toplumsal dönüşüm örgütlenmelerine kadar çeşitli alanlardaki uygulamaları ile çatışmaları dönüştürmenin, ilişkilerimizi sağlığa kavuşturmanın ve barışın yolunu açıyor.

Şiddetsiz İletişim, dört unsurun yardımıyla iletişim kurarak kendimizle ve başkalarıyla ilişkilerimizin niteliğini düzeltmeye katkı sağlıyor.

  • Yorum ve yargılarımızdan bağımsız GÖZLEM yapmak;
  • DUYGUlarımızı fark etmek;
  • Değer ve özlemlerimizi ifade ederek İHTİYAÇlarımızı dile getirmek;
  • Net ve olumlu eylem dilinde RİCAlarda bulunmak.

Şiddetsiz İletişim, yüreğimizde şiddetin olmadığı doğal şefkat durumunu ifade eden tarihsel şiddetsizlik prensiplerine dayanıyor; yeni hiçbir şey içermiyor. İçgüdüsel olarak zaten hep bildiğimiz, insanlarla hakiki bağlar kurmanın güzelliğini hatırlamamıza aracı oluyor.





Şiddetsiz İletişim ilk kez ABD’de, 1960’larda, devlet okullarında ve diğer kamu kuruluşlarında ırk çatışmalarına barışçıl çözümler bulmak için çalışan gruplarda uygulandı. Marshall Rosenberg ve ekibi, 200’ü aşan sertifikalı eğitmen aracılığıyla Şiddetsiz İletişim’i dünyada yaygın biçimde sunuyor. Marshall Rosenberg’in yol arkadaşları Sierra Leone, Sri Lanka Ruanda, Burundi, Bosna, Sırbistan, Kolombiya ve Orta Doğu gibi savaşlardan yara almış bölgelerde Şiddetsiz İletişim yöntemi ile arabuluculuk hizmetleri sunmaya devam ediyor.

ABC Ebeveyn Ehliyeti nedir?

ABC Ebeveyn Ehliyeti de Şiddetsiz İletişim’in gibi Hümanistik Psikoloji ekolünden besleniyor. Programı geliştiren pedagog ekip, “İçgüdülerimizde doğal bir güç, doğal bir otorite ve bilgelik bulunur. Anne aslan doğada nasıl yapıyorsa bizler de çocuğumuzla ilişkimizde rahatlıkla içgüdülerimize güvenebiliriz” diyor. Avusturyalı ebeveyn eğitimi derneği Elternwerkstatt’ın 15 yıldır uyguladığı ve Avusturya Ekonomi, Aile ve Gençlik Bakanlığı tarafından teşvik edilen bu eğitimle katılımcıların doğal ebeveynlik becerilerine güven kazanmaları, içgüdülerine kulak vermeleri, çocuklarının duygu ve ihtiyaçlarına empatiyle yaklaşmaları, sevgiyle sınır koyma ve zor durumları yönetme pratiği kazanmaları amaçlanıyor.


Ko-Aktif Koçluk nedir?

Meltem: Ko-Aktif Koçluk kişileri doğal olarak yaratıcı, kaynak sahibi ve aradığı cevaplara bütün olarak sahip kişiler olarak görür. Ko-Aktif koçun görevi güçlü sorular sormak, dinlemek ve kişinin tam potansiyeline ulaşmasını sağlamaktır. Ko-Aktif Koçluk kişinin iş ve özel yaşamında kaliteli sonuçlar elde etmesi üzerine temel olan 3 ana ilkeden yola çıkıyor:

  • Gerçekleştirme - Hayattan derin anlam ve tatmin çıkarmak
  • Denge - Hayatı güçlü seçimler yapabilecek ve etkin aksiyonlar alabilecek güçlü bir bakış açısı ile yaşamak
  • İlerleme - Hayatın her alanında tüm zenginliği deneyimlemek

Bu yöntemleri öğrenmenin hayatınızda ne gibi etkileri oldu?

Gizem: Dünya barışına katkının önce kendi içimde barış sağlamayla başlayabileceğine inandım. Bu yüzden Gandhi’nin dediği gibi, “Dünyada görmeyi arzu ettiğim değişimin kendisi olmaya” çalışıyorum. Süreç içinde kendimde, ilişkilerimde ve ailemdeki dönüşümü mutlulukla izliyorum. İletişimde otomatik viteslerden çıkıp bağlantı kurma amaçlı bilinçli seçimler yaptığımda yaşadığım deneyimlerin tatmini içime sığmıyor, ilişkilerde çatışmaların anlayışa ve işbirliğine dönüştüğünü izlediğim her an dünya barışına dair umudumu artırıyor.


Meltem: Ko-aktif kavramı bence sadece bir koçluk yapma yöntemi değil, bir yaşam biçimi. Hayatın "olmak" ve "yapmak" hallerini dengelemek, bilinçli seçimler yapmak konusunda önemli bir farkındalık kazandırıyor insana. Duygularını çok farklı bakış açısıyla gözlüyorsun, onlardan kaçmamayı, orada "ol"duğunda büyüdüğünü görüyorsun. Ko-aktif koçluk insanı duygularıyla, sezgileriyle, aydınlık ve gölge tarafları ile bir bütün olarak kabul ediyor. İnsanın kafasının içindeki yargılayan sesleri fark etmesi, o sesleri yönetip içindeki bilge seslerle yürüyebilmesi müthiş bir değişim getiriyor beraberinde! İnsan hayatta kendisi için neyin önemli olduğunu, onu tetikleyen şeylerin aslında değerlerine aykırı olduğunu fark ediyor. Kendinle ilişkin değişiyor her şeyden önce. Bu da aile, eş, çocuk, arkadaş ilişkine yansıyor.


İletişim kazaları nelerdir?

Örneğin çocuğumuz bize “O öğretmenden nefret ediyorum!” dediğinde, kendi çocukluk hikayemizin ve alışkanlıklarımızın etkisiyle verebileceğimiz binbir türlü otomatik tepki var:


  • Duygusunu inkar etmek (Yok canım, nefret etmiyorsundur tabii!)
  • Ahlak dersi vermek (Öğretmen için öyle denir mi, çok ayıp!)
  • Öğüt vermek (Bak çocuğum, öğretmenlerini sevmelisin, sevmeyi öğrenmelisin…)
  • Sorgulamak (Söyle bakayım ne yaptın öğretmenine!)
  • Diğerini savunmak (Öğretmenin en doğrusunu yapmıştır eminim)
  • Acımak (Ah yavrum sen ne şanssız çocuksun) kınamak ve suçlamak (Eminim onu kızdıracak bir şey yapmışsındır!)
  • Tehdit etmek (Bak bir daha ağzından öyle laf çıksın…)
  • Geleceğini öngörmek (Sen daha bu yaşta böyle yaparsan kimse seni sevmez bak)
  • Kıyaslamak (Aaa, bak Mehmet hiç öyle şey diyor mu?)
  • Tamir etmek (Ben yarın öğretmeninle konuşur hallederim.)
  • Açıklama yapmak (Şimdi bak, çocuklar bu yaşta okula henüz alışma devresindedir…)
  • Duygu sömürüsü yapmak (Öyle deme bak anne çok üzüldü!) ve daha niceleri…

Oysa çocuğumuzu bize kendini bu şekilde ifade etmeye iten duyguları ve ihtiyaçları tahmin ederek onu can kulağıyla dinlediğimizde onun kendisini anlamasını destekler, “Seni her halinle, tüm duygularınla kabul ediyorum” mesajını verebilir ve sorunlarına kendi çözümlerini bulması için teşvik edebiliriz. Çocuğumuz duygusal bakımdan rahatladığında ise, eğer kendimizi ifade etme ihtiyacımız varsa rehberlik etme niyetiyle ona insani değerlerimizi aktarabiliriz.


Katılımcılar bu atölyeden neler beklemeli?

Bu programda tek taraflı bir bilgi akışı yerine katılımcıların kendi örnekleri üzerinde çalıştıkları bir araştırma ortamı var. Çocukları / eşleriyle ilişkilerinde yaşadıkları sorunların çözümlerini bulabilmeleri için yargılanmadan, teşhis edilmeden dinlendikleri bir ortam sunuyoruz. Amacımız, anne-babaların kendi ebeveynlik tutumlarına farkındalık kazandırdıkları, iletişimde bilinçli seçimler yaptıkları ve aile üyeleriyle olduğu gibi kendileriyle de barışçıl ilişkileri güçlendirdikleri korunaklı bir büyüme-gelişme kuluçkası sunmak.




Röportaj: Damla Çeliktaban

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.