Ailenizin kaçıncı çocuğu olarak doğduğunuz karakterinizi belirler mi? İlk çocuklar, ortanca çocuklar, en küçük çocuklar neden birbirlerinden çok farklı olurlar? Amerikalı psikolog Linda Blair’in bu konuda yazılmış “Doğum Sırası”- (Birth Order) adlı kitabında bu konuyla ilgili ilginç bilgiler var…




İlk Çocuklar

İlk çocuklar ailenin tüm dikkatine sahip olmuş ve bunu bir sonraki kardeşine kaptırmışlardır… İkinci kardeşin doğumu bilinçaltında da olsa bir kıskançlık faktörü sokar ilk çocukların hayatına. İlk çocuklar otoriteyi memnun etme konusunda diğerlerinden çok daha heveslidir. Çok çalışırlar ve en çok övgüyü alacakları pozisyonlarda olmak isterler. Bu konudaki istatistiklere göre ilk çocuklar şirket müdürleri, başkanlar ya da buna benzer yönetici pozisyonlarda olmaya diğerlerinden daha yatkındırlar. Diğer çocuklara göre yardım istemeye ve otoriteye güven duymaya daha yatkındırlar. İlk çocukların kötü tarafı kendilerini fazla zorlayabilmeleridir…


Ortanca Çocuklar

Ortancalar herkesle iyi anlaşırlar. Genellikle kendilerine yakın yaşlarda büyük ve küçük kardeşleri olması işleri yoluna koymak, uzlaştırıcı olmak konusundaki becerilerini geliştirir. Büyük ve açık ofislerde rahatlıkla çalışırlar. Ortanca çocuklar, herkesin ihtiyacı olanı alması konusunda hassastırlar. Lakin diğer insanlara karşı sahip oldukları bu hassasiyet kendi yönlerini bulmaları konusunda zora düşmelerine sebep olabilir.


En Küçükler

En küçük çocuklar en cesur, en asi, en komik olmalarıyla tanınırlar. Bunun sebeplerinden en önemlisi ailenin her doğan çocukla ebeveynlik becerilerini geliştirmesi ve kuralları gevşetmesidir. En küçük çocuklar genellikle keşifler yapmaya, yaratıcı olmaya, sınırları zorlamaya meyilli olurlar. Cazibelidirler ve hatta aşırı manipülatif olabilirler. Bunun sebebi en küçük olarak sevimliliğini kullanmaya ve işlerini böyle halletmeye alışmış olmalarıdır. En küçük çocuk olmanın kötü yanı hayatın ileriki aşamalarında çabuk vazgeçmeye meyilli olmalarıdır. Bunun da arka planında ailenin diğer üyelerinin hayatı kolaylaştırıcı müdahalelerinden mahrum kalmak yatar. Onlar biraz “armut piş ağzıma düş” düsturuna alışmışlardır.




Tek Çocuklar

Eskiden tek çocuk olmak garipsenen, acınan bir durummuş. Bunun sebebi ailelerin çoğunun çok çocuklu olması ve tek çocukların hayatlarını yetişkinlerle geçirmek zorunda kalmasıymış. Ama şimdilerde, tek çocuklu aile hiç de seyrek rastlanan bir yapı değil. Dünyada birçok kadın ve erkek mevcut bütün kaynaklarını tek bir çocuk için kullanma fikrine yakın… Ayrıca tek çocuk tercih eden ebeveynler kendi çocuklarının yaşıtlarıyla zaman geçirmesi konusunda da hassaslar; bu yüzden tek çocuklar “küçük yetişkinler” olarak büyümüyor. Tek çocuklar tüm kaynaklara sahip olmanın verdiği avantajla diğerlerine göre çok daha özgüvenli yetişkinler olarak hayata katılıyorlar. Tek başlarına zaman geçirme konusunda zorlanmıyorlar ve iletişim becerileri gelişkin oluyor. Tek çocuk olmanın kötü yanı, sakin ve kontrollü bir ev ortamına alışmışlık onları kaotik durumlarla nasıl başa çıkılacağı becerisinden yoksun bırakması.


Tek Bir Reçete Yok

Linda Blair, doğum sırasının belirlediği özelliklerin kesin kurallar gibi algılanmaması gerektiğini anlatıyor. Karakter belirleyicilerin ilk sırasında bir çocuğun nasıl bir ebeveynlik deneyimlediği, ardından ebeveynin doğum sırası, üçüncü olarak çocuğun doğum sırasının geldiğini anlatıyor… Yani herhangi, net bir kural yok; yalnızca insanın kendini bilmesi için yardımcı olabilecek rehber bilgiler var…


Blair’in verdiği ilginç bir örnek de şöyle: Küçük bir grup insan bir araya geldiğinde grubun içinde ortaya çıkan dinamikler genellikle doğum sırasından etkileniyor. İlk doğanlar ilk doğanlarla konuşuyor, en küçükler en küçüklerle… Bunun yanı sıra, grubun en baskın olanı ilk doğanlar arasından çıkarken yeni fikirler ise en küçük çocuklardan çıkıyor… Yani doğum sıramız karakterimizle ilgili kesin bilgiler vermese de aile içinde ve dışındaki diğer kişilerle ilişkimizde belirleyici rol oynuyor… Bence çok ilginç, öyle değil mi?




Ağır çantalara dikkat!

Biz çocukken okula külçe gibi ağır çantalarla giderdik. Şimdi bazı çocuklar malzemelerini okulda bırakabilseler de yine de sokaklarda sırtında koca koca çantalar taşıyan minikler görüyorum. Ağır okul çantalarının, çocukların omurga sağlığına direkt etki ettiğini unutmamak lazım diye düşünerek bu konu hakkında Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Çağatay Öztürk’ün görüşlerini aldım. Öztürk’e göre bel, boyun ve sırt ağırları sadece yetişkinlerin değil, çocukların da sorunu. Özellikle üç kiloyu aşan okul çantaları, çocukların omurga sağlığı için risk oluşturuyor.


Omurga sağlığının, beden dengesi için çok önemli olduğunun altını çizen Öztürk uyarıyor: “Ağır sırt çantaları okul çağındaki çocukların gelişmekte olan eklemlerinde ve kaslarında zorlanmalara sebep oluyor. Yanlış duruş ve kendi ağırlığının taşıyamayacağı yükler, çocuklarda kas gerginliği, sırt ağrısı, bozuk yürüyüş, skolyoz, kamburluk, bel ağrısı gibi olumsuzluklara neden olabiliyor. Bel ağrısı şikâyetinin okul çağındaki çocukların yüzde 70’inde görüldüğünü gözlemliyoruz.


Ayrıca genç yaşta bel ağrısı çekenlerin, ileriki yaşlarda da bel ağrısına bağlı sağlık sorunları yaşama riski artıyor. İşte bu nedenle okul çağındaki çocuklara, bel ağrılarından korunmaları için gerekli tavsiyelerin verilmesi, sırt çantalarının doğru seçimi ve taşıyabilecekleri yük miktarının, vücut ağırlıklarının yaklaşık yüzde 10 ile 20’si kadar olması gerekiyor.’’ Aman dikkat edelim!


Yazı: Damla Çeliktaban



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.