Yeşilçam filmlerinin olmazsa olmaz "zengin kız-fakir oğlan" konusu bugüne kadar hep talep gördü. Ancak şimdilerde yepyeni bir konumuz daha var: 30 yaşını geçmiş, az çok kariyer sahibi ve kalbi boş kadın! Üstelik bu yaşa gelmesine rağmen kalbinin nasıl boş olduğu, yaşıtlarına göre evde kaldığı da bir tokat gibi yüzüne yüzüne çarpılıyor.


Eğer 30 yaşına merdiven dayadıysanız (birkaç yıl da geçtiyse) ve hayatınızda henüz "doğru kişi"yle karşılaşmadıysanız, yandınız! Yalnızlık sizin için çok önemli bir mesele olmasa da anneniz, teyzeniz, anneanneniz hatta en yakın arkadaşınız için oldukça hayati bir konu bu. Çünkü bu yaşa gelmiş bir kadın çoktan evlenmiş hatta çoluk çocuğa karışmış olmalı.



30 yaşındaysan armudun sapı, üzümün çöpü deme!

"Kocan Kadar Konuş" filminde Efsun rolüyle Ezgi Mola, tipik bir Türk kızı hikayesini anlatıyor. Vücut hatları birazcık kıvrımlı, kendince başarılı bir işte çalışan ama karşısına hep yanlış adamlar çıkmış bir kız. Bütün bu yaşadıkları yetmezmiş gibi bir de kendisinden 10 yaş küçük kuzeni evlenince içinde bulunduğu durum daha vahim bir hal alıyor.


"Güzel kızım, sen de armudun sapı, üzümün çöpü deme, iyice bak bir etrafına!" ya da "Hem erkekler zor kızlardan hoşlanmaz" gibi nasihatlar iyice kafanıza kazındıktan sonra bir de Türk kızının birinci vazifesinin trip atmak olduğunu da öğreniyorsunuz.

Peki, biz bu hikayeleri neden seviyoruz?

Kendisinden emin, 20'li yaşları bitirmiş ve hayatında kimse olmadığı için buna zerre üzülmeyen bir kadın da olsanız, en yakınlarınız (özellikle anne!) tarafından bu duruma üzülmeniz için zorlanıyorsunuz. Gayet mutlu mesut yaşarken, bir anda arkadaşlarınızın Facebook'ta paylaştığı düğün nişan zırvalıklarına istemsizce sinir olmaya başlıyorsunuz.


Sonra bir gün lisedeki platonik aşkınız Sinan (Murat Yıldırım) çok uzaklardan çıkıp karşınızda beliriyor. Ama anneniz ve özellikle anneanneniz tarafından müthiş bir dolduruluşa geldiğiniz için kendiniz olmaktan çıkıp sadece "evlenme meraklısı" bir kıza dönüşüyorsunuz. Tabii bunu anlayan yakışıklı çocuk sizden jet hızıyla kaçıyor, sonra siz onu kovalamaya başlıyorsunuz... Kendiniz gibi davranmaya başladığınızı ona kanıtladığınızda sizi kucaklıyor ve mutlu son!



Düğün meselesi mutlu sonunuzun kaderini beliriyor!

Tabii bu kısa süreli bir mutlu son, çünkü bunun bir de evlilik teklifi ve düğün hazırlıkları var. Bu kez yalnız değilsiniz ama "Kızım, bu çocuk sana ne zaman evlilik telif edecek?" sorusu gündem konusu oluyor. Evlilik teklifinden sonrasıysa malum...


Muhteşem derecede aşık olduğunuz ve aynı şekilde sizi seven adamla aranıza düğün meseleleri giriyor. "Dünürler" işin içine karışmasa düğün hazırlıkları da sorun olmayacak ama kayınvalide faktörü bambaşka bir şey... En az sarhoş olup "Seni özledim" diye mesaj atan eski sevgili kadar tehlikeli!


Düğün için sizin istekleriniz her zaman ön plandaymış gibi görünür ama siz hep ikinci hatta üçüncü planda kalırsınız. Aileler ne derse o! Daha doğrusu kavga ve gerginlik sonrası kim isteğini hangi tarafa kabul ettirirse o... Düğün günü geldiğinde aslında istediğinizin tüm bu şatafat olmadığını fark ettiğinizde "Ben ne yapıyorum ya?" diye köşeye sıkışıyorsunuz. Neyse ki "imdat" çığlığınızı duyan birileri oluyor da, her şey az da olsa istediğiniz şekilde sonlanıyor.





Hepimizin (en azından büyük çoğunluğumuzun) içinde Efsun'un biraz daha şekil değiştirmiş versiyonları var aslında. Sinan'ın da bir yerlerde olduğunu biliyor ve gelmesini bekliyoruz ama bunu annemize de bir türlü anlatamıyoruz... Kimseye çaktırmasak da hepimizin hikayesinden bir parça olması bizi bu senaryolara istemsizce yakınlaştırıyor. Siz ne dersiniz?




Buse Kaymak


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.