Tam 6 ay öncesinden, 15 Temmuz'da yola çıkacağım bir tatil planı yaptım. Her şey dahil bir otelde tüm yılın yorgunluğunu atacağım "deniz, kum, güneş" ten başka hiçbir şeyi düşünmeyeceğim bir tatil hazırladım kendime. Hayatın gerçekten ne kadar anlık olduğunun hiç mi hiç farkında değilmişim. Bunu yola çıktıktan sonra anladım.


15 Temmuz tarihli, 21.00 sefer saatli bir otobüstü yolculuğumuzu yapacağımız otobüs. 15 Temmuz sabahı, 6 aydır her gününü saydığım tatile gidesimin hiç olmadığını farkettim. İç huzursuzluğu derler ya hani... İçim fazlasıyla huzursuzdu o gün... Yol stresi dedim, geçtim.


Otobüsümüz sefer saatinde yola çıktı. Bense tatil heyecanımı alevlendirmek için ertesi sabah yapacaklarımı düşünmeye başladım. Otele giriş yapar yapmaz bikinilerimi giyip denize inecektim. İlk yapacağım iş mutlaka bu olmalıydı! Derken trafiğin fazlasıyla ağır aktığını, bir tuhaflık olduğunu farkettim. Otobüstekiler, şoför dahil herkes "N'oluyor" diye mırıldanıyordu. Twitter' dan köprü araması yaptım. Herkes trafikten yakınıyordu. Önce herkes gibi kaza diye düşündüm. Sonra bir bir haberler gelmeye başladı. "Asker köprüyü kapattı" haberini gördüm. Gündemden kaynaklı "bomba tehtidi var herhalde" dedim. Kötü bir şeyin olmaması için dua ettim. Durumun çok daha ciddi olduğunu silah seslerini duyunca anladım. Zaman normalden daha yavaş akmaya başlamıştı o an, her saniyede yeni bir haber, yeni bir açıklama duyma isteği belirirken Başbakan Binali Yıldırım'ın "Kalkışma" açıklamasını dinledim. Darbeyi sadece kitaplardan okuyan biri için "Kalkışma" gerçekten içi boş bir terimdi...


Gerçekler peş peşe gelen haberler ile önümüze dökülüyordu. Yaşadığımız şey “Darbe girişimi” idi. Bu bilgilerin geldiği sırada köprü üzerindeydim ve askerlerin olduğu alan ile aramda sadece metreler vardı. Televizyon izlerken sevmediğin kanalı değiştirirsin; gazetede hoşuna gitmeyen haberi okumazsın; internette tek bir çarpıya bakar her şey. Gerçekler böyle değilmiş, o gün anladım. Bazen insan sadece izlemek zorunda kalırmış. Eli kolu bağlı bir şekilde... İzledim ben de...


Köprüyü yaklaşık üç saatte geçtik, köprünün ardından Ataşehir'de tekrar durdu otobüs, yeni yolcuları aldık. Evleri yakın olanlar tatilden vazgeçip evlerine dönme kararı aldığından başladığımızdan daha az bir sayı ile devam ettik yolculuğumuza. Ataşehir'in ardından gişelere geldiğimizde bu defa da “Sokağa çıkma yasağı geldi” gerekçesi ile kesildi önümüz. Herkes çaresiz herkes isyanda... Ne mi oldu? Araçlar devrildi, “yasak” delindi... İstanbul'dan çıkmak yaklaşık 5 saatimizi aldı...


İnsan duyduğunu unuturmuş ancak gördüğünü hafızasından silemiyor. Ben de hafızamdan silemiyorum yaşadıklarımın izlerini. Tankların insanların üstüne gidişini, korkusuzca sıkılan silahları, evladının canına bir şey olacak diye ağlayan anneyi, annesi korkuyor diye onu sakinleştirmeye çalışan küçük çocuğu unutamıyorum. Kaçış yolu için kavga eden insanları unutamıyorum. Korkularımı unutamıyorum, geride bıraktıklarına ne olacak düşüncesi ile orada bulunmanın korkusu birbirine karışıyor. Ortaya çok tatsız bir şey çıkıyor. O tatsızlığın tadını unutamıyorum. Unutamadıkların yük oluyor hayatında.


Her şeye bir de iyi yönünden bakmak gerek bu hayatta. Bu olayın iyi yönünü bulamadım hayatın ne kadar “anlık” olduğunu görmekten başka. Bu da iyi bir yön mü? Bilemedim. İyisi mi her fırsatta sevdiklerinize sarılın. Ötesi zor...



Dilay Argün

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir "Hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır." buyuruyor Allah Resulü (sav.)... İnşallah şer gibi görünen bu olay hayırlı sonuçlar verir. Bu millet için, bu devlet için, bu ümmet için...
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.