Sevmekle sahiplenici köleliği karıştırır olduk. Nedeni herkes tarafından farklılık göstereceği gibi birazda yetiştirilme şekillerimizden kaynaklanıyor.


Büyüdüğümüz ortamlarda sevgi paylaşımlarını ve de sevgi sözcüklerini görmeyip duymayan bir nesil olarak yetiştik. Erkek çocuklarımızı yüceltirken, kızlarımızı bastırdığımız bir büyüme şeklinden bahsediyoruz. Şimdi diyeceksiniz, kaldı mı böyle insanlar? Evet kaldı. Çünkü sevgi paylaşımı olmayan bir ortamda büyüyen çocuklar artık bir yetişkin olarak aramızdalar. Anne – babası tarafından sevildiği söylenmeyen, hissettirilmeyen, sevgiyle başı okşanmayan bir birey olarak korkudan kazanılan saygıyı öğrendiler. Aile içerisinde hiçbir söz sahibi olmayan bir annenin yetiştirdiği çocuklarının yetişkin hali gördüklerimiz.


Bu ataerkil ortamda büyüyen kız çocuklarının yetiştirdiği çocuklardan bahsediyoruz. Hiçbir şekilde söz hakkı olmayan çocuklardan. Sahip oldukları erkek çocuklarını, kocası ve ailesi hatta kendi ailesi yüzünden dokunulmazlık kuşağında pamuklara sarıp sarmalayarak büyütürken, ergenliğinden yetişkinliğine kadar ne yaparsa yeridir, elinin kiridir diye pohpohlanarak büyüyen bir erkek kuşağının içerisindeyiz. Bu keşmekeş kuşağının içerisinde arka planda kalan, itilmiş, hor görülmüş, şiddet görmüş hatta istismara uğrayarak büyümüş kızlarımızla aynı gökyüzünün altında nefes almaktayız.


Bu dokunulmazlık kuşağında büyüyen erkeklerimizin okumuşunu da okumamışını da birbirinden ayıramadığımız bir zaman dilimindeki kuşağın içerisindeyiz.


Öyle ki sevmeyi sahiplenici köleliğe eş değer sayan, kadının üzerinde her türlü hakka sahip olduğunu düşünen kişilerle aynı havayı solumaktayız. Üstelik bu kişiler, çoluk çocuk demeden, kendi eşi ve çocuğu da dahil; gördüğü her kadının eşi ya da çocuğunun olup olmadığına bakmaksızın, bu insanların üzerinde her türlü hak sahibi olduğunu iddia etmekteler. Bu tarzda yetişen insanların okumuş ya da okumamış olması hiç fark etmeksizin uygulamış olduğu fiziki ve psikolojik şiddetin, sevdiğini bile söylediğinde tamamen sevgisizliği ifade eden kişilerle yaşamaktayız.


Sevmenin yüce bir duygu olduğunu bilmeden, hiç gerçek anlamda sevmeden, koşulsuz sevgi nedir bilmeden, gerçekten sevildiğinde de altında binbir kulp arayan, kendisini seven kadının sevgisinin, aşkının saflığına inanmayan, altında hep bir çıkar arayan erkeklerle aynı gökyüzü altında, aynı havayla nefes almaktayız.


Bu koşullar altında ne erkeklerimize ne de kızlarımıza öğretemedik sevmeyi de sevilmeyi de, duygularını ifade edebilmeyi de. O yüzden kadınlarımız hep tek başına ve gizlice sevmek zorunda kaldı. Her şeyi tek başlarına, kendi içlerinde yaşamak zorunda oldukları gibi. Yüreklerini koşulsuzca avuçlarına koydukları ister aileleri olsun, ister dostları olsun, isterse sevgilileri olsun hep tek kişiliktiler bu sevgilerinde. Bu yüzdendir ki ayrılıkların en ağır faturası hep kadınlarımıza kesilmiştir.


Demem o ki: Ne sevmeyi öğrenebildik, ne de ayrılmayı becerebildik…

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.