Sevgili Kocacığım,


Sabah altı buçuk. Mutfaktayım. Sen yatakta fosur fosur uyuyorsun. Gelip bir baksam belki ağzının suyunun aktığını görebilirim, ama içimden sana bakmak gelmiyor.


Bir sigara sardım. Kahve yaptım. Pencereyi açtım, önündeki küçük masaya oturdum. Şu vakitte şu köpüklü kahve, tek yaşama nedenim. Sokağa bakıyorum. Kışın tüyleri kırpılmış kediye benzeyen ağaçlar, şu son iki ayda nasıl boy attı. Karşı apartmanın üçüncü katına geliyorlardı, şimdi beşinci kat görünmüyor. Ihlamur kokusu geliyor. Şu kahve bitsin. Kalkıp çiçeklere su vereceğim. Sardunya tohumları patlamış. Kırılan beyaz menekşe yaprağını çay bardağına suya batırmıştım, kök salmış, görünce içime sevinç doldu.


Sabah serinliği, tazeliği, sessizliği ne güzel. Temizlik ve sükûnet. Ihlamur kokusu, bülbül sesi geliyor. Şu ağaçlar olmasa kuşlar ne yapar? Nereye yuva yaparlar? Onlar olmasa biz ne yaparız? Birden korktum, yaşama sevincim uçarmış da bir daha geri gelmezmiş gibi geldi.


Her canlının bir yuvaya ihtiyacı var. Kuşlar ağaç dallarında yaşıyor. Aile oluyorlar. Yavruları oluyor. Kanatlanan o yavrular uçup gidiyor. Ama hep yuvalarını koruyorlar, kurcalayan olursa gidip başka yer arıyorlar. İnsana ilham veriyorlar gerçekten.


Ben de yuvamla ilgili bir karar vereceğim. Gideyim mi kalayım mı. Artık cevabı bileceğim.


Yuvam diyorsam, sebebi senin onun sahiplenmemendir. Kaç kere konuştuk, beraber onarmaya, değiştirmeye yanaşmıyorsun, bırakıp gitmiyorsun, bırakmıyorsun gideyim. Ben söylüyorum, sen dinler gibi yapıyorsun, haklısın diyorsun, peki haklıysam ne yapacaksın diyorum, bir şeyler söylüyorsun, ama onları da yapmıyorsun. Bazen karşılıklı seslerimiz yükseliyor, birkaç gün konuşmuyoruz, ben salonda yatıyorum. Sonra aynı evin içinde mecburen konuşmaya başlıyoruz. İki tane komik olaya gülüyoruz. Sonra ben yanında uyumaya başlıyorum. Sen her şeyi unuttuğumu sanıyorsun ve yine hiçbir şey yapmıyorsun. Hayatımız aynı tas aynı hamam devam ediyor.


Hayatın bir döngüsü var. Yılda dört mevsim, on iki ay, elli iki hafta, üç yüz altmış beş gün. Her sabah güneş doğuyor. Her akşam güneş batıyor. Doğa yeşeriyor, sararıyor. Üşüyoruz, ısınıyoruz. Ocağın dondurucu soğuğu, haziran güneşini beklediğimizden içimize işlemiyor. Zifiri geceden korkmuyorsak, birkaç saate aydınlanacağını bildiğimizden. Elmadan, mandalinadan sıkılmıyorsak kirazın dutun tadını hayal ettiğimizden. Hayatın kendisi rutin. İçindeyken bize o rutini unutturan, başka türlüsünün olacağını, geleceğini bilmek. Umut...


Bana sabahın altı buçuğunda, huzur dolu şu pencere kenarında, sana mektup yazdıran belki de bu umut diyemeyeceğim. Sana niye mektup yazıyorum biliyor musun? Hep duyduklarını bir de oku diye. Bir kulağından girip öteki kulağından çıkanlar, elinde toplu dursun diye. Arkamdan konuşurken, yapmadıkların aklına gelsin diye. Eğer niye gittiğimi unutursan dönüp de hatırla diye.


Niye gidiyorum biliyor musun?


Devam edecek...


Rumuz NN




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Okadar tanidikki okuduklarim uzuluyorum bunları yaşayan kimbilir kaç kadın var
    CEVAPLA
  • Misafir Bunlari yaşayan ne kadsr çok kadın var
    CEVAPLA
  • Misafir Çok beğendim ama ençok da bir kulagindan girip te oteki kulağından çıkanların elinde topluca bulunması icin yazilmis olmasi
    CEVAPLA
  • Misafir Tum yasadiklariniz bana okadar tanidik ki, yazinizi ikinci kez okuyorum bu yuzden. Icimdeki yasayipta anlatmayi unuttugum sitadanlasan kosesine saklamisim... siz anlattikca kelime buldu sanki. Hala anlatmaya calismaniz, gitmek istiyorum derken bile kalmaya sebep aramaniz okadwr acikki!
    CEVAPLA
  • Misafir çok beğendim..çok güzel akıcı yazmışsınız..duygularınızı dile getirmekte çok başarılısınız....
    CEVAPLA
  • Misafir harika bir mektup
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.