24 yaşında anne olduğumda, oldukça zor bir hamileliğe elveda deyip, anne olmanın zevkini yaşamaya çok hazırdım ve bundan çok mutluydum. Elbette ki her zevkin bir külfeti de var. Kendimi yeni bir uykusuzluk düzeyine merhaba demeye, kendimi beslediğimden daha çok başkasını beslemeye ve her çağrıya koşup bunu da hiçbir şey almadan yapmaya hazır hissetmekteydim.


Şimdi işe anne olmak açısından bakacak olunca, “hazır” kelimesi gülünç duruyor. Gerçekten, asıl gerçek kendinin yeni bir haline dönüşmek, eski derinin içinden sıyrılarak içindeki anneyi dünyaya getirmek demekmiş anne olmak. Keşke önceden bilseydim ama anne olmaya hazır olmak diye bir dünya yokmuş. Ha bir de, keşke nasıl yardım isteyebileceğimi de bilseydim.


Anneliğe adım atışınız hangi yaşta olursa olsun, daha çok aç kurtların önüne atılmak gibi aslında. Bir insan evladı da bu işten böyle bahsetmiyor. Herkes maşallah, bu işin ne kadar mutluluk verici olduğunu, sevginin gerçeğini hissedeceğimi, doğal güdülerimin artacağını falan anlattı bana. Yani, bunları hissetmediğimden söylemiyorum, bunların yanında kendimi eksik, yorgun ve yalnız da hissettim. Bunları hissetmem de normal belki ama, ben hep bunları hissetmemem gerekiyormuş gibi düşündüğüm için bir de üzerine suçluluk ekledim. Çünkü kimse bunların olabileceğiyle ilgili beni uyarmamıştı. Herkes mutluluktan öleceğimi düşünüyordu, ben de oyunu böyle oynadım.


Dış dünya, annelerin doğum sonrası yaşadıkları ruh hallerini destekleyici nitelikte değil. Tipik olarak, yeni annelerden beklenen şey derhal ayağa kalkmaları. Doğum izinleri kısacık, annenin iyileşmesi için bile yeterli olamıyor bazen. Daha da kötüsü, kimse doğumun ne kadar zorlu geçtiğini, duygusal zorlukları, uzayan iyileşme süreçlerini sormuyor bile, tek bekledikleri ışıl ışıl parlayan ve mutluluktan ayakları yere basamayan taze bir anne.


Bazı ülkelerde doğum sonrası kadınlara destek verecek üniteler var, eylem yapan kadınlar var, doğum sonrası annelerde oluşan değişikliklerle ilgili bilinç oluşturma çalışması yapanlar var… Onlarla birlikte magazin dergilerinde, gazetelerde, bebeğinden 8 hafta sonra 38 bedene düşebilmiş kadınlar da var. Ah, o kadın için ne iyi bir haber bu! Hadi canım, bu gerçekte de iyi değil! Kimse için iyi değil!


Anne olmanın üzerinden geçen dört buçuk seninin sonunda, arkadaşlarımı da aynı köşeleri birer birer dönerken izledikten sonra, artık şunu biliyorum. Anne olduktan sonra derhal eski halimize dönebilmeyi istiyoruz. Yapamadığımızda, aklı karışık, üzgün, gergin ve suçluluk duygularıyla dolup taşıyoruz. Vücutlarımızın nereye gittiğini, bize olduğunu ve bunun diğer kadınlar için de böyle zor olup olmadığını sorgulamaya başlıyoruz. Neden bebekler uyumuyor? En büyük hatayı nerede yapıyoruz?


Birtakım çok enteresan sebeplerden dolayı da bunların hepsi gelip geçici şeylermiş gibi davranmayı da ihmal etmiyoruz. Bize öyle öğretildi çünkü, bebek sabahtan akşama kadar ağlıyor ve uyumuyor da olsa, en son uyuduğumuz gece uykusunu hatırlamıyor da olsak bu dünyanın en basit şeyiymiş gibi davranmamız bize öğretilen en önemli şey. Baktığımız her yerde, toplum bunun üzerini örtmemizi ve hayata geri dönmemizi istiyor. Bebekle ilgilenmek dünyanın en zor şeyi de olsa, sorduklarında her şeyin yolunda olduğunu söylüyoruz, gülümsüyoruz ve konuyu kapatıyoruz çünkü dünya bizden, gecelikleri çıkarmamızı, cicileri giymemizi ve ona doğru koşmamızı istiyor, hem de ışık hızıyla.


Çoğumuz için, çok erken ve hazır değiliz. Dünya bizi ayaklarımızın üzerinde şekilde geri istiyor ama biz, o ayaklara masaj yapılsın istiyoruz. Hayattaki en önemli değişimlerden birini biraz eksik bir destekle yaşarken, olması gereken her şey, olacağını umduğumuzdan kat kat daha zor.


Doğum sonrası kadınların ihtiyaç duyduğu yegane şey anlaşılmak. Her zaman hazır olmamız gerektiği inancı yerine uykuya ihtiyacımız olduğunu insanlar bilmeli. İnsanların konuştuğu şey bunun ne kadar zor olduğu olmalı, ne kadar mutlu olmamız gerektiği değil. Bebeklerimize o anda bir şeyleri yanlış yapıp yapmadığımızı düşünmeden sarılıyor olmamız gerek. Arada bir de olsa konuşacak, içimizi dökecek, ağlayacak ve bunların hiçbir sakıncası olmadığını bilecek ortamlara ihtiyacımız var. Artık sütün yetip yetmediğini sormak yerine bunu gerçekten merak dahi etmeyen bir topluma ihtiyacımız var. Bize akşam yemeği hazırlayacak eşlere ihtiyacımız var, bebeği süs eşyası gibi arada bir tutan eşlere değil. Gece yarısı uyanıp bize destek olacak eşler lazım mesela. Yaşadıklarını dürüstlükle paylaşacak dostlara ihtiyacımız var. Her şekilde anneliğimize müsaade eden ve üzerimize gelmeyen bir dünyaya ihtiyacımız var.


Doğum sonrası dönem kutsal bir dönem ve öyle davranılması gerekiyor. İkincisi için de düşünmeye başladığım bu dönemde, umuyorum ki diğeri ilki kadar ürkütücü olmayacak. Ancak bu sefer, ben de mutlu bir yüzü maske diye kullanmayacağım ne olursa olsun. Kendime iyileşecek, arkadaşlarımla vakit geçirecek ve beni anlayacak insanlarla etrafımı dolduracak kadar zaman tanıyacağım. Zor da olsa, annelerin yapması gereken bu.


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir lohusalık psikolojisi ile ilgili yazılmış çok dürüst ve faydalı bir yazı olmuş..tüm anne adayları okumalı !
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.