Annemin sınıf toplantısında öğretmenlerin hakkımda neler söylediklerini bana aktardığını hatırlıyorum. Rapor, her zamanki gibiydi – çok iyi bir öğrenciydim, çok çalışıyordum ve herhangi bir davranışsal sorunum yoktu. Öğretmenlerimin yalnızca bir şikayetleri vardı: derslere daha fazla katılım yapmalıydım, çünkü onların söylemi ile “diğer öğrencilerin benden yararlanmaları” gerekiyordu.


8 yaşımdayken, bu durum, tehlikeli bir mesajı bilinçsiz bir şekilde içselleştirmeye başlamama sebep olmuştu: fazla sessizdim. Ama sessiz tabiatımı aktif bir şekilde değiştirmeye çalışmamıştım. O zamanlarda, daha fazla konuşma gerekliliğinin sebebini anlayamıyordum. Söyleyecek orijinal bir şeyimin ya da insanların duymaları gereken önemli bir şeyin olmadığına inandırmıştım kendimi. Ve açıkçası, 30 kişinin önünde konuşma düşüncesi, dehşete düşmeme sebep oluyordu.


Ortaokulda, işler daha da kötüye gitti. Benim, yani öğrencinin yönetmesi gereken veli-öğretmen-öğrenci görüşmeleri vardı. Öncelikle, tüm öğretmenlerimin yanına gitmem, onlarla durumum, güçlü ve zayıf yönlerim hakkında birebir konuşmam gerekiyordu. Bu bile işkenceydi benim için; ancak sonra da velimle ve danışmanımla görüşmem ve öğretmenlerimden aldığım bilgileri onlara sunmam gerekiyordu. Sonra da nasıl gelişebileceğim üzerine tartışmalar… Tüm bu süreç, deyim yerindeyse kâbustu benim için.


Güçlü yönlerim konusunda öğretmenlerimin farklı görüşleri vardı; ama söz konusu zayıflıklarım olduğunda, hepsi hemfikirdi: daha fazla katılım yapmam gerekiyordu. “Katılmak” en sevmediğim sözcük haline gelmişti. Bu görüşmelerden birinde, danışmanım benim için bir hedef oluşturdu: her derste en az bir kez elimi kaldıracaktım. Günde yaklaşık altı dersimiz vardı; yani gün içerisinde altı kez el kaldırmam gerekiyordu. Geçiştirmek adına deneyeceğimi söyledim; ancak imkansız görünüyordu. Elimi kaldırabilmem için çok çabalamam gerekti. Kesin surette doğru bir şey söyleyeceğimden emin olmam gerekiyordu.


Kendimi yalnız hissettim. Başka hiç kimsede böyle bir sorun görmüyordum. Arkadaşlarım açısından sınıfta konuşmak kolay gibiydi. Benden daha utangaç çocuklar bile benim kadar sorun yaşamıyordu.


Lise ve üniversite yıllarımda, katılım yapma baskısı daha da arttı. Artık dönem sonu ortalamam buna bağlıydı; çünkü birçok derste katılım notu veriliyordu. Bu not, varlığım açısından bir felaketti. Sınavlarda ve ödevlerde yüksek notlar alsam da final notlarım, katılım sorunu yüzünden düşük geliyordu. Ne kadar denersem deneyeyim, öğretmenlerimin olmamı istedikleri dışadönük, konuşkan insana dönüşemiyordum.


İçine kapanık öğrencileri değiştirmeye çalışmaktan vazgeçin


Üniversite yıllarımda, içedönüklüğümü kucaklamayı ve ona bir karakter kusuru değil, güç olarak bakmayı öğrendim. Sessizliğim bile beni özgün yapan bir şeydi. Az konuştuğum için suçlu hissetmek yerine, verebileceğim gerçek anlamda tasarlanmış yanıtları takdir etmeye başladım. İçine kapanıklık ve dışadönüklük arasındaki ayrımı, içe kapanıklığın getirdiği stigmatizmi de anlamaya başladım. İçedönüklüğümü kucaklamam 20 yılımı aldı ve hiçbir öğretmenden fayda görmedim. Gerçek anlamda harika öğretmenlerim oldu; ancak bu durum, başka birisi olmam için uyguladıkları baskıyı haklı çıkarmıyor. Varlığımın en temel özelliğini kabullenmem, bu kadar uzun sürmemeliydi.


Anaokulu öğretmenlerinden, üniversite hocalarına; hepinize yalvarıyorum: içe dönük öğrencilerinizi unutmayın, görmezden gelmeyin ya da değiştirmeye çalışmayın. Dünyanın en zor, en kıymeti-bilinmeyen işine sahip olduğunuzu biliyorum. Gün içinde her şeyi yetiştirmeye yetecek kadar zaman olmadığını da biliyorum. Ancak sınıfınızdaki sessiz öğrencilere de bakın, diğerlerine ayırdığınız zamanı onlardan esirgemeyin. Onlara, oldukları kişiyi kucaklamayı öğretin ve her şeyden önemlisi onları değiştirmeye çalışmayın. “Katılım”, konuşmaktan çok daha fazlasıdır. Konuşurken dikkat etmektir, ev ödevini ve sınıf içi görevleri tamamlamaktır, dakik olmak, ders için hazırlanmak demektir. Ve sınıftaki diğer öğrencilerle birlikte çalışmak, onlara yardımcı olmak demektir.


En dışadönük olanların, en zeki olduklarını ima eden yanlış anlaşılmayı değiştirmemiz gerekiyor. Katılım yapmanın birçok yolu var. Geniş bir grup içerisinde konuşmayan bir çocuk, daha küçük bir grupta kendini daha rahat hissedebilir. Sınıfı küçük gruplara ayırın ve sessiz öğrencilere konuşma şansı yakalayabilecekleri, daha düşük riskli ortamlar yaratın. Ya da düşüncelerini konuşmak yerine yazarak dile getirme seçeneği sunun. Sessiz, içine kapanık çocukların ihtiyaçlarını, dışadönük normları empoze etmeden karşılayabilmenin birçok yolu var.


En önemlisi, içine kapanık öğrencilerinizi takdir edin. Güçlü yanlarını takdir edin ve bunları dile getirin. Değişmeleri gerektiğini ya da dışadönük arkadaşları gibi olmanın daha iyi olduğunu düşünerek büyümelerine izin vermeyin. İçine kapanık çocuklar, geleceğimizin güçlü, bağımsız liderleridirler. Onları kutlayın.


Mesut Günebakan


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.