Mutluluk dediğin öyle uzun boylu bir şey değil azizim. Seni lafta değil, gerçekten düşünen birisinin olmasını bilmek yetiyor. Hangimiz istediğimiz hayatı kendi tercihlerimizi yaşıyoruz? Hayır demeyi öğrenebildik mi? Katlanmak zorunda kaldığımız insanları hayatımızdan bir kalemde silip atabiliyor muyuz? Çalıştığımız işyerinde haksızlığa uğradığımızda çıkış yapıp ‘bu benim hakkım’ diyebiliyor muyuz? Önce ‘ben’ demeyi öğrenebildik mi?


Sorumluluklarımız ne olursa olsun ister ailemiz, ister çocuğumuz; önce kendimiz, önce biz iyi olmalıyız, iyi hissetmeliyiz ki karşımıza da bunu yansıtabilelim. Şahsen ben gerçek anlamda mutlu olabilmek için köprüleri yıkamıyorum. Çünkü bana dayatılmış bir hayat var ve ben çocukluktan itibaren bu şekilde kodlandım. Herkese bakmak, her sorumluluğu almak, her işi ben yapmak zorunda gibi hissediyorum. Yani bize öğretilmiş hayatları yaşıyoruz. Önce anne ve babanın evladı, evlenirsin kocanın karısı, çocuğun olur onların annesi, boşanırsın her şeyin yükü vs. bu çizgide devam. Çizginin dışına çıkarsan ya ahlaksız, ya dik başlı ya da sivri damgası yersin. Ama o çizginin dışına çıktın çıktın, ancak o zaman yaşamayı, kendin için yaşamayı anlarsın. Ama çıkamayıp o çizgide yürürsen öğretilmiş hayatın mutsuz insanları olarak bitirirsin hayatı, kendin için bir şey yapmadan, bir şeyleri göze almadan. Sonra da sorarız kendimize, emek ve yılların ardından sorgularız kendimizi.


Bazen tam içinde, ortasında olsak da gerçekte ne olduğunu anlamadan geçirdiğimiz anlar olabiliyor. Bazen de bazı şeylerin ne ve nasıl olduğunu hiç anlayamıyoruz, farkında bile olmadan pek çoğumuzun yaptığı şey. İyi midir kötü müdür bilemem ama çevrelerini de sürüklemeye çalışmaları üzücü. Nefes alıp vermek dışında hayatı boş gören kişiler tarafından yönlendirilmek üzücü olan. Bırakalım kendisine göre yaşasın insanlar. Hayatın içinde her şey, her zaman istediğimiz gibi olmaz, olamaz. Önemli olan istemediğimiz durumlarla karşı karşıya kaldığımızda ne yapmalıyız, nasıl davranmalıyız? Bu da sanırım hayat boyu öğrenme gayreti içinde olmakla alakalı. Çünkü hayat tekdüze değil ki, öyle olsaydı çok sıkıcı olurdu. Acısıyla tatlısıyla, iyi günleri, kötü günleri ile hayatımızı yaşarken zor zamanlarda ne yapmalı, ne söylemeli gibi ne yapılacağını bilemediğimiz durumlar fırtınalar, zorluklardır. Ama bizi güçlendiren de onlardır. Terbiye icabı susturulmuş, bastırılmış, sadece hoşgörü göstermek ancak kayıptır. İnsanlar acılar karşısında gülümseyemiyorsa, acılarını göstermeli, ağlayabilmeli ve mutlulukları karşısında da kahkahasını atabilmeli, hislerini bastırmak yerine göstermeli. Hayatındaki önyargıları yık ve kendine gel. Hayatın kendisi sensin ve değerlisin.



Hülya Çakıcı

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.