İlaçlar kırık kalpleri de iyileştirebilir mi? Bir grup bilim adamı bu sorunun cevabını arıyor. İlişkileri, gönüllerini yaralamış âşıklar -ve elbette fareler- üzerinde çalışıyorlar. Avustralya Sidney Üniversitesi’nden Psikolog Adam Guastella, kavgalı eşlere “bir ölçü” aşk hormonu, yani oksitosin verdiği deneylerinin sonucunu Popular Science Dergisi’ne şöyle özetliyor: “Görünen o ki insanlar arasındaki husumeti azaltıyor ve olaylara bir de diğerinin gözünden bakmalarını sağlayabiliyoruz.” Bu haberi görünce “Husumetlere, kalp kırıklıklarına çare bir ilaç ha” dedim, “Sadece âşıklara değil herkese lazım!”. Geçtiğimiz hafta Kadir Has Üniversitesi’nin akademik açılış törenine katılmak üzere İstanbul’a gelen Columbia Üniversitesi’nden Amerikalı sosyolog, siyaset bilimci, aktivist, yazar Profesör Todd Gitlin’e de şöyle sordum dolayısıyla: “1960’lı yıllarda nükleer silahlanmaya karşı mücadele ettiniz, Vietnam Savaşı’na karşı Washington’da ilk geniş çaplı protestoyu organize edenlerdendiniz, bugün küresel ısınmaya karşı ses çıkarıyorsunuz ve son kitabınız da Occupy Wall Street hareketi üzerine...


Ömrünüzde yarım asra sığan ve bugün de dünyayı çepeçevre saran tüm bu meseleleri, husumetleri böyle bir ilaç dindirir belki, ne dersiniz?” Önce bir kahkaha patlattı... “Eğlenceliymiş bu konu!” dedi ve sesini toparladıktan sonra şöyle devam etti: “Bu ilaç bilimciler iki şeye inanır: Aşkın biyokimyasal bir kokteyl olduğuna ve bu kokteylin acılığını dindirecek kokteylin de onlarda olduğuna... Bugün, dünyada tüm sorunların teknolojik bir çözümü varmış gibi garip bir inanç var. İnsanlığın yaşı yüz binlerce yıl. İnsanlar her zaman neden dünyada olduklarını ve acı çektiklerini merak etti. Hayatlarına devam edebilmek için bu sorulara cevaplar aradılar; felsefeye, dinlere, ideolojilere sığındılar. Ama hiçbiri tatmin etmedi. Çünkü insanoğlunun doğası tatmin olmaz; hiçbir zaman yeterince iyi değildir; hiçbir şey mutlu olmaya yetmez. İnsan aklı, olmayanı, bulunmayanı, hissedilmeyeni arar. İnsan, açmazlarını bugün de ilaçlarla ve araçlarla çözmeye çalışıyor. Bu da akla uygun değil...”


'Delicesine haberleşiyoruz'


Profesörün, bir nefeste anlattıklarıyla konuyu eğlenceli bulduğu belliydi. Bense meseleyi bir yere daha çekme niyetindeydim: “Dünyayı daha iyi tanıdığımız aşikâr. Açmazlarımıza çare olacak teknolojik araçlar peşindeyiz, bu da tamam. Bir de ceplerimize sığan süper akıllı cihazlar var. Acaba aşırı mı daldık bu işlere, birbirimizle çok mu fazla iletişim halindeyiz? Belki açmazlarımıza yeni açmazlar katıyordur bu sürekli iletişim hali...” “Ah, delirmiş gibi aşırı haberleşiyoruz birbirimizle” dedi. “İşleri daha hızlı, daha otomotik ilerletir, komutlarımıza hemen cevap veren sistemler kurarsak tüm bu doyumsuzluğumuzu gidereceğimize ve en önemlisi, olduğumuz kişiyle olmak istediğimiz kişi arasındaki mesafeyi bu sayede kısaltacağımıza, o aradaki karanlığa ışık tutacağımıza inanıyoruz. Ama bu ilaçların ve araçların bizde yarattığı his, açgözlülüğümüzü de tetikliyor. Çünkü her zaman diğerine bakarız ve o diğeri, daha hızlısına, daha iyisine sahiptir. Bu çarkın sonu gelmiyor...” “Ama” diyorum; “Bu teknolojik gereçler, sosyal medya vesaire ile insanlar sokaklara çıktı; mesela Mısır’da, İstanbul’da ve sizin de üzerine kitap yazdığınız Wall Street hareketinde mutsuzluklarına çare aradılar bir anlamda”. Gitlin, “Evet, bir anlamda” diye kısa bir giriş yaptı. Fakat yanıtı uzundu: “Tarih ayaklanmalarla dolu. İnsanlar daha özgür ve yetki sahibi oldukları bir tecrübe yaşamak istediklerinde isyan ettiler. Antik Yunan’da da Roma’da da isyanlar vardı. Bu sefer Facebook’ta başladı. Yani teknoloji, insanların toplanmasını kolaylaştırdı; değişen bu... Teknolojinin yapamadığı şeyse şu soruların çözümünü bulmak: Peki şimdi kim yönetecek, daha demokratik yolu nasıl bulacağız? Tahrir Meydanı, insanların da bu soruları çözemediğini gösterdi. Önce Müslüman Kardeşler geldi sonra da ordu... Tahrir Meydanı’nda ya da Gezi Parkı’nda insanların toplanmasını kolaylaştıran yöntemler, toplumsal hareketleri kolayca sürdürülebilirmiş gibi gösteriyor. Hayır, bu hareketler zor ve sürdürülmeleri meşakkatlidir; stratejik düşünmeyi gerektirir. Bu sürede de ayakta kalmalıdırlar. Amacı daha fazla demokrasi ve özgürlük getirmek olan hareketlerin olgunlaşması aslında nesiller sürer. Bir anlamda teknoloji, insanları sosyal medyada gönderdikleri mesajlarla, asırlık sorunları tek mevsimde çözeceklerine inandırarak hayal kırıklığı yarattı.” Bazı araştırmaların “kalpleri kırık, umutsuz, işsiz ve kızgın” diye nitelediği binlerce insanın, dünyanın en az 81 ülkesinden Ortadoğu’da saflarına katıldığı IŞİD örgütü de teknolojinin nimetlerinden faydalanıyor. Profesör Gitlin’e bir sorum da IŞİD’in iletişim ve propaganda yöntemleri üzerine oluyor. Gitlin, IŞİD’in terörü yaygınlaştırmak ve bir imaj yaratmak konusunda harikulade bir stratejisi olduğunu söylüyor. “Küresel medyayı kullanmayı biliyorlar. Aslında terörü yaymakta, bulundukları yerleri yönetmekten daha başarılı olduklarını fark ediyorlar.” “Kayda değer sayıda insanın desteğini alıyorlar” diye araya giriyorum. “Evet; onları, Irak hükümetinden veya Esad’dan daha iyi yöneteceklerine ikna ettiler. Ama iddialarını gerçekleştirmeleri gerekiyor” diyor ve ekliyor: “Ve iddia ettikleri gibi yönetebilecekler mi, orası şüpheli. Lakin, Batı’yı bir anlamda esir etmeyi başardılar. İşgalcilere karşı oldukları söylemiyle etkinliklerini artırmalarını da bekleyebiliriz.” Peki IŞİD’e dünyanın dört bir yanından binlerce insan neden katılıyor? Profesör Gitlin, totaliter grupların insanları kendilerini feda etmeye razı hale getirmesinin görülmemiş şey olmadığını söylüyor. IŞİD’in kalpleri kırık, umutsuz, kızgın insanları bünyesine topladığı iddiasınaysa şüpheyle yaklaşıyor: “Bence, ‘Bizimle güçlü, ölümsüz ve var olacaksın’ söylemine inanan saf ve kırılgan insanları topluyorlar.”


'Gizli kıyamet çağındayız'


Gitlin’e göre dünyanın bu hali kaotik. “Yerinden edilen, kendini aşağılanmış, küçümsenmiş hisseden bir sürü insan var. Bu insanların bir kısmı dindarlaşıyor; bir kısmı da dinin radikalleştirilmiş, en keskin, heyecan verici ve ölümden sonrasını vaat eden türevlerine katılıyor. İçinde bulunduğumuz, gizli bir kıyamet çağı.” “Şu kırık kalpleri iyileştirecek ilaçtan bir tane de profesör almalı belki” diye düşünüyorum. Bu ne karamsarlık? “Böyle bir ilacın aşk acısı çekenlerde bile faydalı olacağından kuşkuluyum” diyor. “Hele erkekler bugünlerde çok öfkeli. Çünkü dünyadaki kaos özellikle erkekleri tehdit ediyor. Dünya, güçlü olma arzuları ve her şeyi kontrol etme dürtülerine set çekiyor. Ve bu kapandan en basit çıkış, kadınlar üzerine baskı kurmak. Kadınlar, topluma hiç olmadıkları kadar ağırlıklarını koyuyor. Ama erkekler, kadınların doğurganlığını, cinselliğini kontrol altına almaya çalışıyor. Şiddet burada başlıyor. Bırakın ilacı, her şeyden önce erkekleri tedavi olmaya ikna etmeli...”


Haber: Alihan MESTCİ

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.