Şimdiki çocuklara bakıyorum da, yetişkinlerim için hayat ne kadar zor geçmiş olursa olsun, benim için gayet kolay ve eğlenceliymiş.


Bu aralar nedense şunlara taktım: Çocuk nasıl büyütülmeli? Çok mu umursanmalı? Yoksa hiç mi umursanmamalı? Neleri umursanmalı? Neleri umursanmamalı?


Garip bir telaş içerisindeyim, sanki yarın sabah pat diye elimde bir çocukla baş başa kalacakmışım gibi... Yersiz biliyorum, ama yine de kendi içimde bu soruya cevap bulmak istiyorum: Ben çocuğumu nasıl büyüteceğim?


Ben öyle rahat büyümedim ama kolay büyüdüm, sorunlar vardı ama çocuk ruhumu etkilemezdi. Yani ben gündüzleri oyunlar kurardım elimdeki imkanlarla ve oynardım en yakınım olan kızkardeşimle. Annem de bizi güzelce doyurur, akşamları da eve alırken güzelce temizlerdi. Bizi böyle büyüttü işte. Sade, basit...


İşte ben de çocuklarımı bu şekilde büyütebilmek için çocukluğumdan kalan oyun anılarımı paylaşmak istedim, bir gün gerekirse bu oyunları okuyup neden sadece anne olmam gerektiğini hatırlayayım diye...


Çocukluğumdan oyunlar…


Portmanto / Taksi

Evdeki portmanto kızkardeşim ve benim için daima bir taksi olurdu, ama sadece taksi… Onun o alt rafındaki kapıyı açar sanki taksinin içine biniyormuş gibi yapardım, kız kardeşim de yandaki aynalı rafın kapısını açar ve o da taksinin arka koltuğuna biner gibi yapardı. Ben daha çocukken oyunlarda bile mutlaka ama mutlaka erkek rolünde olurdum. Üstelik kimse de demezdi, her nasılsa ben öyle olurdum. Ben taksi şoförü, kardeşim müşteri... :-) Biz iki kız kardeş neredeyse bütün çocukluğumuzu yüzde seksen baş başa oyunlar oynayarak geçirdik. Aramızda kavga hiç olmadı, paylaşmakla ilgili hiç sıkıntımız yoktu. Ta ki genç kız olup takılar ve topuklu ayakkabılar evimizde yer almaya başlayıncaya kadar. :-)




Ahşap kollu tekli koltuk / Minibüs

Ahşap kol koyma alanı olan tekli koltuklarımızdan biri mutlaka minibüsümüz olurdu. Üstelik nedendir bilinmez, aslında bilinir, yaşam şeklimizden olsa gerek o koltuğun tek tarafına yan yana sıkışık otururduk, kucağımızda Avrupa’dan eniştemizin getirdiği neredeyse boyumuz kadar bebeklerimiz ve ellerimizde içi deli gibi dolu çantalarımızla iyice sıkışırdık. Şu an o halimizi düşünüyorum da kopuyorum gülmekten, oyunlarımız bile hep bir sıkışıklık hep bir mücadele içinde olmuş bizim… Sonra güya biz annemize ya da kayınvalidemize kalmaya gidiyor olurduk, sohbet ederdik yol boyunca "Senin bey napıyor? Benim bey napıyor" diye... :-)




Fındık yaprağı ve Çamur / Yaprak sarma

Yaprak sarmayı şimdilerde çok iyi yaparız iki kardeş de. Sanırım o dönemlerde yaprağın pahalı olması ya da bizde para olamaması nedeni ile evimizde pek yaprak sarma olmazdı. Biz de çocuk aklımızla fındık yapraklarının arasına çamur koyarak sarma yapardık.

Çocukken fındık ağacının yaprakları alır, itinayla babamın aldığı pembe renkli oyuncak tencere takımlarımızın içine dizerdik ve yerdeki toprağı su ile karıştırarak çamurdan sarma içi yapardık. Sonra da bir güzel sarardık o yaprakları ve tencereye tıpkı annem gibi tek tek, inci gibi dizerdik. Oyunlarımızda başlamıştı bizim hamaratlığımız, çünkü biz çok hamarat bir annenin iki kız çocuğuyduk. Çok arkadaşımız da yoktu, çok oyuncağımız da…


Çocukluktan oyuncaklarını say deseniz; pembe renkli tencere takımı ( en lüks oyuncağımız oldu o ), eniştemizin aldığı et bebekler, elinde havuç tutan iki pelüş tavşan derim, hepsi bu…




Elinde havuç olan pelüş tavşan / Havuç çorbası ve yemeği

Hiç unutmam, bir keresinde yaprak sarmasından sıkılmış olacağız ki oyuncak tavşanlarımızın havuçlarını makasla doğrayıp, tencerelerimizin içine koymuştuk akşama babamın karşısına geçip (kim bilir ne kadar zorlukla aldığı, dünya para verdiği bu tavşanları) “Baba bak sana havuçlu bol vitaminli yemekle çorba yaptık” demiştik…

Bizim için çorba başka bir şey, yemek başka bir şeydi…






Ütü masası / Uzun şatodaki yemek masası

Ütü masasında çay tabaklarında dörde bölünmüş sosisler ve çay bardaklarında içilen meyve suları bizim çocukluğumuzun en lüks, her hafta heyecanla beklenen en güzel oyunuydu. Çünkü biz bu oyunu sevdiğimiz teyzemizin evinde ve onun en sevdiğimiz kızı ile Barbie bebeklerinin eşliğinde oynardık. Oradaki her şey ama her şey bizim için oldukça lükstü…




Böyle işte çocukluk dediğin gerçekten rahat bırakıldığında özgürce kendini bulduğun bir süreç gibi geliyor bana… :-) Yanlış anlaşılmasın taksi şoförü olmadım, kız kardeşim de kayınvalidesinde kalan gelin olmadı, yaprak sarmasını çok iyi yapmamıza rağmen çok sık yemeyiz, sosis yetişkin olduğumuzdan bu yana zararlı diye 6 ayda bir nefsimizi körlemek için yiyoruz. Ama bir gerçek var, tüm oyunlarımızda olduğu gibi hayatımızın her noktasında özgürce ve özgüvenle kararlar verebildik.


Bırakın çocuklar sadece oyunlar oynadı diye çamurdan kirlensin, dört duvar arasında yasaklarla ya da yapay sevgilerle ruhları kirlenmesin.



Yazı: Nuran Başyurt

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • misafir beni geçmişe götürdün çok teşekkürler
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.