Çakır gözlerinde güneşi bulduğum o güne şükürler olsun. En çok utanmanı sevmiştim. Hicap düştüğü an yüreğine, yüzüne vuran kızıllığını sevmiştim. Gözlerimin gözlerine değdiği anda gözlerini indirerek kaçıyordun ya köşe bucak, bir ceylan ürkekliğini sevmiştim sende. Ellerin kanaviçelere çilek dalları kondururken daha bir güzeldi. Al yazmanın ucuna kondurduğun gül güzeldi güllerden. Ve ben sana her bakışımda daha bir tutuşuyordum sinemdeki küllerden. Gençliğim merhaba. İlk yürek ağrım, ilk sancım, ilk umudum, ilk umutsuzluğum merhaba. Paşa konaklarından çaldığım güllerin son sahibi.


Yazılmış ve yazılacak şiirlerimin son adresi. Dudaklarımın kenarından süzülen Beyrut kokusu.


Sevdiğim sevdiceğim, gönül burcuma diktiğim o sancak, merhaba...


Dünyanın er zor zanaatlarından birisi idi sevdalı olmak. Küçücük bir yürekte kocaman bir sevdayı taşımak. Ben o sevdayla nakkaş oldum, hattat oldum. Ben o sevdayla yazar oldum, şair oldum. Yüreğimi kırk yerinden işleyen dülger oldum kadınım. Seherde türküler söyletirdin bana. Mehtaplarda içirirdin. Bir gün görmeye göreyim yüzünü, beni coşkun ırmaklardan köprüsüz geçirirdin. Toprak damlı iki göz evimin ebedi misafiri.


Fatma kadının en güzel gelini. Hanemizin içerisindeki soylu güzel merhaba. Kalemim kifayetsiz, hitabım nihayetsiz bugün. On senedir sürmeli gözlerinde yol aldığım kadınım, kirpiklerinden tutunuyorum yaşama. Ellerinin sıcaklığında sarhoş olduğum, zülfünün tellerini koklayarak uyandığım kadın merhaba. Senin geldiğin günden beri açıyor hüsnü Yusuf çiçekleri bahçemde. Ayın şavkı düşüyor haneme. Yıldızlarım, güneşim var benim. Şükürler olsun diyorum bıkmadan usanmadan.


Çakır gözlerinde huzur bulduğum kadınım, eşim var benim. Meğerse bahar değilmiş kara kışın ardından gelen. Meğerse çiçek değilmiş kokladıklarım. Saçlarıma düşürdüğüm yağmur değilmiş. Su içtiğim su değil. Yandığım ateş, ateş değil. Sen geldiğinde anladım kadınım her şeyin sen olduğunu.


Sen gelince anladım benim ben olduğumu. Dört duvardan ibaret renkten nasip almamış hanemin kapısını çaldığın o gün geldi bahar kapıma. Zemheriye inat edercesine hem de. Dünyanın bütün renklerini sırtına yüklenip geldiğin o gün. Cennet kokularına bürünüp kapımdan içeri girdiğin o gün. Sen geldiğinde araladım penceremin perdesini güne karşı. Yağmurun kokusunu o vakit çektim içime.


Yüreğime cemreler düşüyordu. Penceremin pervazına kuşlar senin geldiğin gün kondu. O gün tüm umutsuzluklarım mutluluğum için yundu. Sen geldiğinde kadınım maviyi gördüm. Güneşin sarısını.


Dağlarını yeşilini. Seni her şeyden sakındım biliyor musun? Her şeyden kıskandım. Hatta güneşten bile. Yanağını kızartan güneşe gücendiğim oldu. Seni üşüten ayaza diş bilediğim oldu. Düşlerimde elimden kayıp giden oldun kimi zaman. O yüzden kâbuslarımın baş tutanı oldun. Sabah gözlerimi açtığımda ellerini aradım hep. Dünyanın en güzel sıcaklığıydı ellerin. Güneş utansın ellerimi böyle ısıtamadığı için. Bu sabah da sevdim ellerini biliyor musun? Uzun uzun baktım ellerine. Uyanmayasın diye küçük küçük öptüm usulca ellerinden. Kokladım. Hangi çiçeğin kokusu bu.


Hangi karlı dağın efsunu. Hiç kimse ardımdan böyle ağlamamıştı. Kimse böyle boynunu eğmemişti şehirlerarası metalik renkli otobüslerde giderken ben. Ben bir kadın tanırım Anadolu'nun orta yerinde.


Yüzü güneş yanığı, yüreği hasret yanığı. Sevdamın tek tanığı, yalnızlığımım tek şüphelisi ve tek tutuklusu, tek sanığı. Sanki hasret çekmeye, gurbeti yaşamaya endeksliydi hayatın. Sanki yüreğinin yarısına çile ekilmiş, dert ekilmişti. Ben bir kadın tanırım, kadınlığını gördükçe ona layığı ile hizmet edemediğim korkusuna kapılır, erliğimden utanırım. Ben bir kadın tanırım. Ellerini ellerimin arasına almaya çalıştığımda, bir çiçeğin kokusu düşer ufkuma. Cennet kokusu sanırım.


Ben kadını sende tanıdım kadın. Senin yüreğinde. Ve senin yüreksesinde. Dünyanın en sıcak ve duyulası sözcüğünü her ağzına alışında. Erim erkeğim demende. Bu nasıl bir tılsımdır, nasıl bir gizdir. Yaşadığımı hissettim yüreğimi yüreğine bağlamanda. Ben seni çektiğin kahırla tanıdım kadın. Bir içli türkü olup içini çeke çeke ağlamanda. Ben sende tanıdım kadını ey yâr. Eline kına vurmanda.


Sabahın güneşi hanemizesüzülmeden önce gözlerini açmanda. Ben uyanmayayım diyerek parmaklarının ucuna basmanda. Tandır ekmeklerinin kokusunda olan kadın. Gözlerimin önüne geliyor durup seni anlatıyorlar. Alevle beraberle pişirdiğin ellerin. Sana dünyanın en güzel sıfatlarını taşıyorlar. Vefaydı harcın, sevdaydı mayan. Bir suyun azizliğinde sevdim seni. Bir ekmeğin kutsallığında. Saçlarına düşürdüğün ak benim. Alnındaki çizgi benim. Gözündeki yaş benim.


Yüreğinde söndüremediğin nâr benim. Dağlarına yağan kar benim. Yüreğine düşürdüğün sevda benim, yar benim. Ben kadını sende tanırım kadın. O kadın yokluğunda temmuzda üşütür beni. Şubatın ortasında yakar. O kadın aklıma geldikçe Hüsnü Yusuf çiçekleri boy verir, dört yanımHüsnü Yusuf çiçeği kokar. En çok emeğini sevdim.


En çok değer vermeni. En çok sevmeni. En çok sabrını sevdim kadınım. Şikâyet etmeyişini, şükretmeni sevdim. Şükürle bereketlendi soframız. Şükürle oldu sabahlarımız yalan mı? Yokluğumuz da oldu evet. Sıkıntılı demlerimiz de. Sevdamızı tek servetin sayarken yoktu üzerimize cihanda varlıklı biri. O yüzden olmadı sıcak yuvamızda hüznün yeri. Ben sende tanıdım toprağa sevdalanmayı.


Tohumun başağa, dalın meyveye durmasını. Sütün ak oluşunu. Ekmeğin helal oluşunu. Sığırcık kuşlarının ısrarla penceremizin pervazına konuşunu. Avuçlarında içtiğim suyun tadını değiştiren kadın. Ellerinin değmediği su bana su değil. Benim sevdalandığım, ateşimi kül edecek su, bu değil.


Gölgeni sevdim en çok. Gölgene sığınmayı. Ben kelebeğin kanat çırpmasından ürktüm sensiz. Seninleyıldırımları sağdım gökyüzünden. Ben kadını sende tanıdım. Sabırmışmeğerse kadın.


Vefaymış. Aşkmış. Hasretmiş. Gurbetmiş. Özlemekmiş. Gideninyolunu gözlemekmiş. Her ayrılıkta ateşlere düşenmiş kadın. Her ayrılıkbıçağın paslı ucu. Mendili kurumayan kadın. Aşk olsun, aşk olsun seninadın. Meğerse ne kadar sevdalıymışım sana ben. İçtiğim suyun azizliğindeki güzel.Yediğim ekmeğin kutsallığındaki yâr. Gönül bahçemde süzülen kuğu. Üzerinesevdalarımı yazdığım penceremin camındaki buğu. Meğerse ben sendeymişim.Sende doğmuşum. Seninle var olmuşum. Maviyi sende tanımışım. Yeşili sendealı sende. Dokunduğun demde dilime, dudağımda balı sende. Ciğerime çektiğim bir nefes kadarsın sen. Tuz kadar sevmişim seni. Babamın yağmuru sevdiği kadar. Gönül bahçeme düşürdüğüm cemre. Şah da benim uşak da benim. Ben sevdandan ötürü uymuşum aşktan hasıl bir emre. Olmadığın iklimlere düştüğümde haykırasım geliyor. Oy benim karlı dağlarımın kekik kokulu güzeli diyerek. Semamda uçan kuşun kanadı. Seni arıyorum o dem anasın yitirmiş çocuk misali. Dudaklarım çatlıyor sensiz. Yüreğimin bir ucu kanıyor.


Üşüyorum güneş yakarken tenimi. Yitiriyorum yönümü. Gün nereden doğar nereden batar kaybediyorum pusulamı. Bugün senin olmadığın bir iklime düştüm. Ağlamaklı oldum yaşımdan utandım biraz. Çocuk kadar masum ve dudaklarım sarkık bugün. Tutuştum bir kez daha küllerimden.


Beni bana bırakma kadın, tut ellerimden Ey iki bölük örgüsünden kara lastiklerine kadar kadın olan kadınım. Açılmayan kapıların çilingiri, gönülde inşa edilen hanelerin dülgeri. Köprüler kuran bir mimar, şehrin söküğünü diken bir terzi. Güneşle akdim var benim. Senin tenini yakmamaya söz verdi bana. Ayaz üşütmeyecek seni. Karanlık korkutmayacak hiçbir zaman seni. Dünya yüzünde pusuya yatmış tüm acılarla sözleştim. Hüznüne ben kefil olacağım derdine ben. Gölgenden önce düşeceğim ardına ben. Biliyor musun kadınım ben seni tuz kadar sevmişim. Sensiz küçük bir nokta, seninle koca bir devmişim. Ben sevdanın kanatlarına bindim bineli arşın yedi katına yükselmişim. Yastıklarının kenarına gergef gergef işlenilen çilek dallarının koyu gölgesinde bekliyorum seni. Işık huzmem, ay şavkım seher yelim gel gayrı. Kalmadı bilir misin ahvalimde hal gayrı. Sen her dilde güzelsin. Her memlekette şah. Her cihanda yaşanılası… Kimliğimde nişanım, benliğime vurulmuş mühürsün.


Kilimlerde çile çile ilmek ilmek seni dokudum. Güneş yanığı yüzlerde, kıvrım kıvrım alın çizgilerinde seni okudum. Seni yazdım seni söyledim kadınım. Semaya kaldırıp ellerini, seni diledim hep haktan. Ne olur güneşten önce doğ ve yüzünü göster önce şafaktan. İşte sen böyle bir şeysin ey yâr.


Dünya yüzünde konuşlanan tüm sırlar gelip sende vücut buluyor. Sanki bütün tılsımların sensin kaynağı. Yaşama dair iksirler senin elinden çıkıyor. Esrar yüklüsün. Gizem yüklüsün. İsa'nın elinde asa, Ali'nin elindeki Zülfikarsın sen. Muhammedin sığındığı mağaraya yuva kuran güvercin. Fatih'in tarihe vurduğu tuğrasın. Vuslata selam söyle kadınım, vuslat bize de uğrasın.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.