Müziğinden tasarımına kadar yüzde yüz yerli ilk bilgisayar oyunu sonunda üretildi. Demosuyla geçen ay San Francisco’daki Oyun Geliştiricileri Konferansı’nda dünya basınından övgüler alan Monochroma’nın yaratıcılarından Burak Tezateşer ile oyunu konuştuk.


Gençlerin ve artık orta yaşlıların tutkunu olduğu bilgisayar oyunu endüstrisi her geçen gün büyüyor. Öyle ki müzik ve sinema endüstrileriyle yarışıyor. Yıllık 70 milyar dolarlık bir pazardan bahsediliyor. Ancak Türkiye’de dünyadaki oyuncu kitlesine hitap edecek bir oyun şimdiye kadar tasarlanmadı. Monochromada bu açığı gidermek amacıyla geliştirildi. Yazılım sürecinde TÜBİTAK’tan destek almayı başardı. Büyük bir şirketin insanlara robotlar sattığı fantastik bir şehirde geçen hikâyesi ve iki kardeşin kurtuluş mücadelesi üzerine kurulu Monochroma’nın şahane bir misyonu da var. Oyun, PayPal üstünden yapılan her satışta Save the Children Vakfı’na 1 dolar, TTnet Playstore üzerinden yapılan her satışta ise Umut Çocukları Vakfı’na 5 TL bağışta bulunarak, gerçek hayatta da çocuklara katkıda bulunmayı amaçlıyor. Oyunu hazırlayan Nowhere şirketinin ortaklarından 33 yaşındaki Burak Tezateşer’le yüzde yüz yerli Monochroma’yı ve oyun pazarını konuştuk...


■ Burak Tezateşer kimdir?

1981 doğumluyum. Galatasaray Lisesi ve Galatasaray Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde okudum. Barcelona Eada Business School’da master yaptım. Bilgi Üniversitesi’nde Oyun Teorisi üzerine doktora terkim.


■ Onlar kaybetmiş! Nowhere Studios nasıl kuruldu?

Öncesinde akademik olarak oyun teorisi üstüne çalışıyordum ve bir yandan bazı şirketlere danışmanlık veriyordum. Sektörü biraz tanıdıktan sonra, bu işin daha iyi yapılabileceğine inandım.Nowhere’i Orçun Nişli’yle kurduk. Yapmak istediklerimizin benzer oluşu ve onun oyun yapımındaki deneyimleri, birlikte güzel bir ekip oluşturmamızı sağladı. Ekip konusunda fazlasıyla şanslıydık, çok zor bir projenin altından, tonla ödün vererek 2 buçuk senede kalkabildik.


Monochroma oyun fikri nasıl oluştu?

Oyunları bir hikâye anlatım aracı olarak gördüğümüz için böyle bir işe giriştik. Aklımızdaki ilk fikir çarpıcı bir hikâyeyi bir oyunla anlatmak olmuştu, nitekim son yıllarda asıl çıkış yapan yapımlar, hikâyesi olan, oyuncuya bir şeyler hissettirebilen, düşündüren yapımlar. Oyunlar genç bir kitleyi hedef alarak yıllar geçirdi ama o kitle artık büyüdü ve filmlerden, kitaplardan aldığı tadı oyunlardan da alabilmeyi bekliyor.


■ Tam onu diyecektim, devir teknoloji devriyse asıl atılımlar bu alanlarda olmalı...

Çocukluk hayalimdi... Ama oyun oynayıp da bir gün oyun yapmayı hayal etmeyen çocuk var mıdır ki acaba? Hayal deyince, sanki “Türkler ancak hayallerinde görür böyle şeyleri” demek gibi oluyor. Biz yapabileceklerimizi zorladık bu çıktı, umarım bizim attığımız adımların üstüne başkaları da bir şeyler koyar daha güzel oyunlar, yapımlar çıkar ülkemizden.


■ O kadar da mütevazı olmayın, her şeyin ilki zor ve önemlidir... Kaç kişilik bir ekip var bu oyunun arkasında?

Şirketi 2011 Ağustos’ta kurduk. Aralık ayına kadar fikri olgunlaştırmaya çalıştık. Yaklaşık 25 kişilik bir ekibin emeği var. 18 ayda bitirebilmeyi umuyorduk ama 30 aya dayandı, birçok şeyi görememişiz, bazı kısımlar, tahmin ettiğimizden çok daha zor çıktı.


‘Her güzelin alıcısının olduğu bir piyasa"


Dünyada oyun piyasası nasıl ilerliyor?

Gizli bir dev denebilir oyun sektörü için. Müzik ve film endüstrisini geçtiği söyleniyor.


■ Ciddi misiniz?

70 milyar dolarlık bir sektör. 1000 kişinin çalıştığı projeler var. Her yıl büyük oyunlar çıkıyor ve her bir alan fazlasıyla uzmanlık gerektiriyor. Playstation, Xbox gibi devler bir yandan, PC bir yandan hâlâ güçlenmeye devam ediyor. Son yıllarda bir de cep telefonları ve tabletler girdi piyasaya, henüz PC ve konsollardaki gibi oyunlar yapılamıyor ama inanılmaz bir kullanıcı kitlesi var. Bu kadar büyüyen bir piyasada yapımlar da birbirinden farklılaştı. Geniş kitlelere hitap eden casual oyunlar, dizi filmler gibi sürekli geliştiriliyor. Nerdeyse her güzel oyunun alıcısının olduğu bir piyasa.


‘10 SENE SONRA GEÇ KALMIŞ OLACAĞIZ’

■ Dünyaya açılmak için de fırsat bu değil mi?

Türkiye’de yaptığımız başka hiçbir eseri tüm dünya tüketicileriyle anında buluşturamıyoruz ama oyunlarda bu mümkün. Dağıtım kanalları nedeniyle, film, müzik, kitap Hollywood dışında lokal marketlere sıkışmış durumda. Dizilerle ancak biraz yurtdışına açılabiliyoruz onlar da ancak yakın çevremize ve Türkiye’de olduğu kadar gelir getiremiyorlar. Oysa bir oyun yaptığınızda ve online marketler üstünden satışa çıktığınızda tüm dünyaya sunabiliyorsunuz bunu. Ben yatırımcıları, girişimcileri, üniversiteleri ve devleti bu sektöre acilen yönelmeye davet ediyorum, 10 sene sonra gerekli altyapımız olmadığı için çok geç kalmış olacağız. Yatırıma ve uzmanlaşmış işgücüne ihtiyacımız var.


■ Gelelim oyunun hikâyesine...

Biz hikâye anlatımı işini bir adım ileriye götürerek, tüketim toplumu eleştirisi yapmaya çalıştık. Hiç söz ve yazı kullanmadan, sadece görseller, müzik ve oyun şekliyle anlatmak istedik. Dünyada da bu farklılıklar sayesinde ilgi çekmeyi umuyoruz. Monochroma 1950’li yıllarda, ev hizmetçisi olarak robotların satıldığı bir dünyada geçiyor. Karakterlerimiz robotları satan şirketin bir sırrını öğreniyor ve kovalamaca başlıyor.


Gevende döktürdü...

■ Bu arada oyunun müzikleri Gevende’ye aitmiş. Yüzde yüz yerli yapım oyunun müziği bu kadar güzel oturabilirdi...

Kesinlikle... Türkiye’de bizim de dahil olduğumuz küçük bir hayran kitlesi olan ama güzel müzik yapan bir grup. Aynı zamanda dünyaya açılabilmiş ender Türk gruplarından biri, umarım bu oyunla beraber onların da bilinirliği artmış olur. Soundtrack albümü oyunla beraber i-Tunes üstünden satışa çıkacak. Bağımsız oyunlar arasında en güzel müzik çalışmalarından birini yaptığımıza inanıyoruz. Gevende’nin söz kullanmadan bir şeyler anlatmayı başardığı parçaları, bizim oyundaki hikâye anlatım dilimizle buluşunca harika bir iş çıktı ortaya.


■ Oyunu nerede oynayabileceğiz?

Oyunu yetiştirebilirsek nisan sonunda internetteki bütün dijital oyun marketleri üstünden tüm PC’ler için satışa sunacağız. Yurtdışında yaşayanlar elektronik mağaza ve kitapçılarda da oyunun DVD’sini bulabilir ama Türkiye’de dağıtımcılar oyunları yurtdışındaki devamlı yayıncılardan aldığı için ve bağımsız stüdyolarla çalışan dağıtımcı olmadığı için Türkiye’de marketlerde satamıyoruz henüz. Kendi web sitemiz üstünden satış yapmayı deneyeceğiz. Yaşadığımız ülkede satış yapamıyor olmamız üzücü tabii ama fazla oyun yapılmadığı için iş modellerinin böyle şekillenmiş olmasını da anlıyorum, umarım ilerde oyun ithal eden değil, ihraç eden bir ülke haline geliriz.


‘Amerika’daki meslektaşlarının üçte biri maaşlara çalışıyorlar’

■ Türkiye’de piyasa nasıl? Dünya ile kıyaslama yapıldığında ne gibi farklılıklar var?

Türkiye’de bizden evvel güzel adımlar atmış stüdyolar var, özellikle “Mount & Blade” oyunu dünyaya nasıl satıldığını yıllar önce herkese gösterdi. Türkiye’den çıkan güzel projeler beni kendi projelerim kadar heyecanlandırıyor çünkü bunlar sayesinde bu ülkede bu sektör gelişecek. Müthiş bir dayanışma var sektör içinde. Başka hiçbir sektörde birbiriyle bu kadar iyi geçinen firma bulamazsınız. Ama öte yandan geliştiriciler Amerika’daki meslektaşlarının üçte biri maaşlara çalışıyorlar, oysa yapılan iş aynı, oyunların satıldığı yer aynı. Böyle olunca 3 sene bir şirkette çalışan geliştirici ya yurtdışına çıkmak istiyor ya da kendi şirketini kurmaya çalışıp tökezliyor. Bu ancak devlet desteği ve yatırımla çözülebilecek bir problem.


Röportaj: Nazenin Tokuşoğlu

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.