Mutlu evlilik şans değil bilinçli çabanın eseri!

Dile kolay, psikolog Ebru Tuay Üzümcü ve oyuncu Levent Üzümcü tam 19 yıldır beraber. 2 çocuk sahibi çift, 16 yıldır da şahane bir evlilik yürütüyor. İlişki ve aile psikoloğu Üzümcü’nün evlilikle ilgili birebir tecrübesi ve aile terapilerinde edindiği pekçok gözlemi var. “Evlilikte düşüncelerimiz, duygularımız ve emeğimizi paylaştığımız sürece sırtımız kolay kolay yere gelmez” diyor. Ve ekliyor: “İyi bir evlilik için gerekenler büyük bir sır değil.”


Yeni evlenen çiftlerin yaptığı en büyük yanlışlar neler?

En büyük hatalardan biri kafada nihai cevaplarla evliliğe başlamak. Eşlerin birbirine, “Bu böyle olmalı” diye diretmesindense, beraberce oturup, “bu nasıl olmalı”yı konuşmaları gerekiyor. Mesela, kadın genelde eşine “Ben de çalışıyorum. Sofrayı beraber toplamamız gerek” der. Benim önerim: “Ben de, sen de çalışıp yoruluyoruz. Ev işlerini nasıl yönetelim” demeleri. Özetle; meli, malı eklerinden yani emrivaki konuşmalardan kaçınmakta fayda var. Çünkü evlilik 2 yetişkinin aynı zeminde eşit şartlarda birliktelik kurması esasına dayanır. Emir verir gibi konuşmak o eşitliği bozar. İlişkide mutluluk için samimiyet gerekli. Bunun için 2 şeye ihtiyaç var; kendini tanımak ve cesaret. Empati de bir başka önemli değer. Farklı kültür altyapılarımız olabilir.


‘Evlendiğim adam ya da kadın bu değil’ sendromundan nasıl kurtuluruz?

Çok basit. Yargılamayacağız. Anlamaya çalışacağız. Zor, egomuz hep haklı çıkmak ister. Ama “Ne oldu sana? Böyle davranmazdın. Anlamak istiyorum” diye yaklaşabiliriz. Kimsenin hareketleri -eğer ciddi bir mental sorunu yoksa- bir anda değişmez. Böyle bir durumda kendi bakış açımızın doğru olup olmadığını, ortamın şartlarını ve karşımızdaki kişinin yaşadıklarını gözden geçirmekte fayda var. Bazen çiftler yeni karı-koca rolleri içinde bocalar. Tecrübe ve beceri kazanmaları gerekir. Bu da zamanla olacaktır.


Evliliklerde en çok karşılaşılan durumlardan biri de; o flört döneminin istek ve arzularının ortadan kaybolması...

Bazıları evlenmeyi varılacak istasyon gibi görüyor. Oysa orası trenin kalktığı yer. Çoğu kez kendimize ait olan istek eşimize de ait olsun diye uğraşıyoruz. Mesela “Sinemaya gidelim mi” diye diretmek yerine “Sinema için pek hevesli olmadığını görüyorum. Oysa ben çok istiyorum. Ne yapsak hem sen hem de ben mutlu oluruz?” Burada vurgu “hem sen hem ben” diye düşünmeye davet etmekte. Ayrıca eşler her şeyi beraber yapmak zorunda değil. Bazı sosyal etkinlikleri ya da hobileri ayrı ayrı yapabilirler hatta yapmaları ve birbirlerine nefes alacak alan bırakmaları evlilikleri için genellikle daha olumlu sonuç verir. Ama tabii fazla da uzaklaşmadan, yani; beraber geçirilen zamanı dengeleyerek ve kendi başlarına ilgilendikleri konuların yanında ortak keyif alanları da geliştirerek... Bir de tabii zaman geçer, insanlar değişir. Zevkleri, endişeleri, ilgileri farklılaşabilir. Eğer ilişki içinde sohbet, seks, arkadaşlık varsa bu gibi değişimler hayata renk katar.


Evlilikte mutlu olmanın 2+2 gibi bir formülü yok ama yine de bir tarif verebilir misiniz?

Mutlu evlilik şans eseri değil, bilinçli çabanın eseri. Mutlu bir hayat da öyle. Şans, kader gibi kavramların ardına saklanmaktansa sorumluluk almaya başlamalısınız. Sohbet içinde kalabilmek ve iyi bir dinleyici olmak da çok önemli. Yargılamadan, alay etmeden, sorgulamadan, akıl vermeden... O gün olanları, o yaz yapmak istediklerimizi, bizi rahatsız eden bir düşünceyi birbirimizle ‘doğru zaman’ı eklemeden paylaşabilmek... Bir de bu işin olmaza olmazı; merak. “O ne istiyor? Ne düşünüyor? Nasıl hissediyor?” diye merak etmiyorsak o ilişki tükenmeye başlar. Ve tabii ardından da seks. Aktif ve uyumlu bir seks hayatı mutlu bir evlilik için çok önemli. Fiziksel sağlığımıza katkıları bir yana, psikolojik olarak da seks sırasında salgılanan hormonlarla kendimizi daha güvende ve birbirimize ait hissediyoruz. Maalesef seks yeterince önemsenmiyor oysa bir evliliği diğer ilişkilerden ayıran en temel unsur. Bu yüzden daha fazla özeni hak ediyor.


Evliliklerin ilk dönemlerinde çiftleri en çok yıpratan unsurlardan biri de; aileler... Hele hele Türkiye’de evliliklerde çiftlerin yanı sıra ailelerin de birlikteliği söz konusu...

Anne ve baba her iki tarafın da vazgeçilmezi. Ancak sınırlar önemli. Her şeyde olduğu gibi aileleri işin içine ne kadar katacağınıza da beraber karar vermelisiniz. Eşler evlenince yeni bir deneyim başlıyor. Ve kesinlikle bir uyum süreci şart. Çiftler bunu öngörmeli.


Türk insanı olarak evliliğe daha yatkın bir millet miyiz? Aile kavramı Avrupa’ya nazaran bizde daha köklü…

“Evliliğe yatkınlık evrensel bir durum. İnsanlar bir arada olmak istiyor. Bakın Avrupa’da eşcinseller evlenebilmek için ne çok mücadele veriyor. Evlenmek; yaşamda sen benim için başka herkesten çok daha özel bir yerdesin, birbirimizin bu hayattaki tanığıyız ya da işim gücüm görülsün, hayatım kolaylaşsın demek adına önemli ve gerekli. Avrupa’nın avantajı birey olma yani; ait olma dengesini daha iyi tutturmuş olmaları. Hem “Kendim olarak varım hem de bir ailenin parçasıyım” diyerek yaşayabiliyorlar. Bireysel farklılıklar kabul görüyor. Laik ve demokratik bir ortamda ilişkiler her zaman daha verimli, daha huzurlu yaşanıyor.


Röportaj: Pınar Erbaş

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.