Güz güneşi Boğaz’ı tatlı tatlı ısıtıyor. İstanbul trafiğinin her zamankinden daha kötü olduğu bir pazartesi sabahı yaşadığımız için ne Boğaz’ın ne de güzel havanın farkındayım pek çok İstanbullu gibi... Röportaja geç kalmış olmanın telaşıyla koşturarak salona giriyorum. Üzerinde yüzü olduğu ADL’nin yeni sezon kıyafetleriyle bekliyor Ahu Yağtu... Elinde telefonu mail’lerini kontrol ediyor.


Her an elimizin altında olması güzel de telefonla bu kadar ilgilenmek hayatımızdan çalıyor...

Çok çalıyor. Özellikle sosyal medya kısmı. Sonuçta her an bir bilgisayar var elinizde ve her an internete ulaşabiliyorsunuz. Bu hem büyük bir güç hem de zaman kaybı. Eskiden sadece ofise gittiğinde bilgisayarını açıp bakabiliyordun ama artık her an ulaşabiliyorsun. Dengelemek ve seçmek lazım. Çünkü anı kaçırıyorsun. Anı kaçırdığında da yoksun orada.

En çok oğlumla ilgilenirken elime aldığımda üzülüyorum. Peki ya siz nasıl dengeliyorsunuz?

İlgilenmem gerektiğinde hakikaten bırakıp konsantre olmaya çalışıyorum. Yoksa o beni ele geçirmiş gibi oluyor.


Belki de tüm bunlar bizi ele geçirmesin diye eskilere yani vintage parçalara ihtiyaç duyuyoruz. Bir vintage kraliçesi olarak sizin en sevdiğiniz dönem hangisi? Hangi dönemde yaşamak isterdiniz?

30’lar. Yaşanan dönemin tadı bilinmediği için şimdi daha çok anlaşılıyor. Kadının ortaya çıkması, saçlarını kısacık kestirip maskülenliğe feminiteyi yedirmesi, kadın devrimi, Chanel’in de yapmış olduğu devrimlerle moda anlamında güzel kapılar açılmış bir dönem.


Dediğiniz gibi, aslında yaşarken zamanın tadına varamıyoruz, sonra da geçmişe özlem duyuyoruz...

Ben zaten yengeç burcuyum. Geçmişte yaşamayı seven bir tipim. Yanlış anlaşılmasın, devamlı dönüp geriye bakmak değil ama eskiye dayalı birtakım şeyleri seviyorum. Bu bir müzik, film, obje, kıyafet olabilir. Yaşanmışlığı olan her türlü şeyi seviyorum. Daha kıymetli buluyorum. Hep bir geriye dönüş var. Yeniden bir şey yaratılamadığı için geri dönüp modernize ederek tekrar hayatımıza kazandırılıyor. Geçmiş o yüzden kıymetli.


'Moda dünyası çok snob'


Tasarımın her alanında bir tıkanmışlık söz konusu. Bunun sebebi sizce ne olabilir? Anı yaşayamamak mı, insan ilişkilerindeki samimiyetsizlik mi?

Olabilir. Zaten moda sektörü bana göre çok snob bir sektör. Herkes bir havalarda... Ben ömrüm boyunca anlayabilmiş değilim bu olayı. Çünkü zaten bir şey yapmıyorsun. Bunun içine tasarımcıları da dergileri de editörleri de katabiliriz. Kimse burnundan kıl aldırmıyor. Herkes bir şey! O “bir şey” nasıl olunuyor, ben 22 yıldır anlayamadım.


Bu kısır dönem, snobluktan mı?

Kendini beğenmişlik ve ego tatmini söz konusu olduğu için çok kalıcı şeyler oluşamıyor. Kalıcı tasarımlar özgür alanlarda oluşuyor. Şimdi dönüp baktığınızda moda tablolardan, sanattan etkilenmeye başladı.


22 yıldır moda dünyasının içerisindesiniz. Paris Moda Haftası’nda podyumda yürüdünüz. Başkası olsa bunu acayip büyütürdü.

Benim mizacıma ters öbür türlüsü. O yüzden hep sakin ve emin adımlarla ilerlemeyi tercih ettim. Her işte bu böyle oldu. Oyunculukta da sunuculukta da hepsinde böyle oldu.


12-13 yıl önce yürüdünüz ve üzerinde durmadınız.

Durmadım ama çok keyifliydi. Rüya gibi bir tecrübeydi. Çünkü oradaki profesyonelliği görünce etkilenmemek imkânsız. Yaşım da küçüktü. Gerçekten çok etkilenmiştim. Nereye bakacağımı, hangi şeyden tecrübe edineceğimi şaşırmıştım.


'Çünkü ben evime bağlıyım'


Neden sonra sürdürmediniz?

Yurtdışında yaşamayı seçmedim. Çok küçükken başladım ve eğitimimle beraber devam ettirmem gerekiyordu. Gitsem yapardım ama o da ayrı bir hayat zorluğu getiriyor. Çünkü hiç bilmediğiniz insanlarla aynı evde yaşamak ve sürekli seyahat etmek zorundasınız. Düşünün gençken bile bana hiç oturmayan bir çerçeveydi. Çünkü ben evime bağlıyım.


Siz biraz vintage ruhlusunuz.

Evet, öyle bir tipim maalesef. O yüzden gideyim de yapayım, dünyaca ünlü manken olayım gibi bir düşüncem olmadı.


Geçen röportajımızda da gelen tekliflerin senaryolarını okuduğunuzu söylemiştiniz. Şimdi ne durumda?

Çok sık olmasa da zaman zaman geliyor senaryolar. Çok fazla vakit ayıramayacağımı düşünüyordum, dizi için özellikle. Ama sinema filmi teklifleri geliyor, o projelere bakıyorum. Yani uygun olan birinde eminim ki çalışacağım. Zaman içerisinde göreceğiz.


'Oğlum öncelikli'


Tüm bunların arasında annelik de var. Sakin bir taraf seçmiş gibi görünüyorsunuz ama nasıl gidiyor hepsi birlikte?

Sakin tarafını seçtim ama gerçekten çok tempolu bir dönem yaşıyorum. Bir sürü işi bir arada götürmeye çalışıyorum. Site var, ADL ile yaptığımız iş birliği var, televizyon programı var. Var da var yani. Tabii bir de annelik kimliği var. Çok planlı olmayı öğrendim. Planlı programlı olunca her şeye yetişiyorsun. O yüzden haftalık programımı yapıyorum, günlere saatlere bölüp öyle zaman ayırmaya çalışıyorum. Tabii ki oğlum öncelikli. En çok zamanı o hak ediyor.


Anneliğin bir kadına öğrettiği en önemli şey o herhalde.

Kesinlikle. Ve hızlanmayı öğretiyor. Hayatına hız katmak çok önemli o anlamda.


Cem Yılmaz geçen hafta bir röportajında “Düğünümde çok eğlendim. Aynı ekibi toplayabilsek tekrar yapmak isterim. Ahu’ya da söyleyeceğim bunu” demiş.

Hiç konuşmayayım o konularla ilgili.


Filmin galasına gittiniz, nasıl buldunuz?

Onunla da ilgili hiçbir şey söylemeyeceğim. Ama galaya gittim.


Röportaj: Aysun Öz

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.