Ahmet Erarslan İstanbul’un en eski modacılarından. Dile kolay 35 yıldır bu sektörün içinde. İlk tasarımlarını ortaokulda yapıyor. İşletme okurken bir arkadaşıyla Caddebostan’da dükkân kiralıyorlar. Avrupa’dan kıyafet getirip satıyorlar. Ama gönlünden geçen başka: İstiyor ki bir kadın gelsin, görsün, ona göre bir şeyler yaratsın. 5 sene sonra aynı yerde kendi butiğini açıyor. 2 senedir Bağdat Caddesi’nde. Çıktığı ilk günden beri onu hiç bırakmayan müşterileri var. Erarslan’a o kadar çok güveniyorlar ki elbise yapmasını rica edip gerisine hiç karışmıyorlar. Karısına “Ahmet’ten başkasına gitme” diyen eşler var. Haute-couture’de beyaz-siyah kombinler, danteller onun imzası gibi. Şu sıralar yeni koleksiyon hazırlığında. Ama atölyesine gelenler koleksiyon elbiselerini “N’olur benim olsun” diye alıp götürdüğü için, hazırlığı uzun sürecek gibi görünüyor. Erarslan’la modayı konuştuk.




Türk modası diye bir şey varmı?


Yok. Çağdaş dünya modası vardır. Her sene Paris’te moda konseyi toplanır. Sektöre yön veren otoriteler, büyük kumaşçılar toplanıp o senenin modasını belirler. Renkleri tespit eder. İşin içinde ekonomi de vardır. Elde metrelerce erkek kumaşı kalmışsa, “Bu sene kadınlar maskülen olacak” denir. Couture için başka, hazır giyim için başka modeller sunarlar.Mesela bu sene uzun zamandır kullanılmayan organze ortaya çıktı. Couture’de pastel renkler kullanılacak. Puantiyeli kumaşlar yapıldı, yıllarca raflarda durdu. Şimdi moda oldu.




Tasarımcı olarak ortaya koyduğunuz fark nedir peki?


İçlerinden bana uygun olanları seçip kullanırım. Moda diye hiç tarzım olmayan bir rengi atölyeme sokacak değilim. Benim bir tarzım var. Giyinmeyi bilmeyen kadınlar gibi her telden çalamam.




İstanbul Fashion Week’i nasıl değerlendiriyorsunuz?


Hoşuma gidiyor. Ama bunlar gençler için. Bizim bu tür yerlere katılmamız söz konusu değil.




Biz derken?


İstanbul’da kaç iyi couture çalışan var? Ben varım, Vural Gökçaylı var, Canan Yaka, Yıldırım Mayruk... Bunun dışında pek çok modacı hazır giyimin yanında birkaç parça couture çalışıyor. Onlar da olsun ki insanlar arada mukayese yapabilsinler.




İyi ile kötü arasındamı?


Tabii. Benim neden daha fazla istediğimi görsün. Biz hâlâ anneannelerimizin usulüyle çalışıyoruz. En iyi malzeme kullanılır. Bu yüzden yerimiz başka. Ama genç modacılar da yetişiyor. Eskiden her yıl 2 stajyer alırdım. Artık almıyorum, çünkü bir ay sonra gitmek istiyor. Böyle iş öğrenilmez. Fakat ışık görürsem o gencin elinden tutmayı çok istiyorum. Hatta defilemde koleksiyonunu sunarım. Ama yok. Biliyormusunuz, kızlardan hiç çıkmıyor. Erkekler daha iyi modacı oluyor.




Neden?


Erkek ruhu çok farklı. Aklında daima kadını şık göstermek vardır. Kadın da bunu hisseder. Ama kadın kadına hitap edemez. İşin içine kıskançlık girer. Hemen iyi terzi de erkektir.




Şu ismi giydiremedim. Ya da şu organizasyonda yer alamadım, gibi bir keşkeniz varmı?


İstesem ben de bastırırım paramı, New York, Paris moda haftalarına katılırım. Ama bana bir getirisi olacak mı bakalım? Mesela Dilek Hanif hemen her sene Paris Moda Haftası’na katılıyor. Gurur duyuyorum. Peki Fransa’da defile yaptı diye Fransızlar dikişe geliyormu? Atölyenize ağzınızla kuş tutsanız Amerika’dan, Paris’ten müşteri getiremezsiniz.




Tanınmanızın damı getirisi olmaz?


Ben ticari düşünürüm.Medyatik olmanın ne getirisi var? Bugün beni 100 kişi tanısa, ertesi gün kapımda kuyruk mu olacak? Dükkânımın kapısında adım yazmaz. Randevulu çalışırım. Sokaktan geçen pat diye gelsin istemem. Roma’da gezinirken sıkıysa çat kapı Valentino’ya git. Randevun olsa bile giremezsin. Seni araştırır...




Siz?


Böyle bir lüksümüz yok Türkiye’de. Hem çirkin bir şey.




Hiç reddettiğiniz müşteri oldumu?


Bir keresinde minyon yapılı, kilolu, ünlü bir hanımgeldi. Para var, belli. Çantasından Elie Saab tasarımı bir tayyörün fotoğrafını çıkardı. Ama kadında o kadar kel alaka duracak bir kıyafet ki. “Ben yapmam. Ama Elie Saab’ın atölyesi Beyrut’ta” dedim. Sen Valentino’ya Dior’un kıyafetini götürsen ne cevap alırsın? Kimden ne isteyeceklerini bilmiyorlar. Beni terzi sanıyor. Parasını veririm, istediğimi diktiririm diyor. Bende geçmez bu.




‘48 bedeni 42'ye indiririm!’


Tasarımlarınıza ne kadar karışılmasına müsaade edersiniz?


Kıyafetin rengine ben karar veririm. Bunun dışında dantelinde, işlemesinde ufak tefek değişiklikler yapabiliriz.




Kadınları olduğundan farklı gösterecek sırlarınız varmı?


48 beden kadını 38 gibi gösteremem tabii. Ama 42 bedene indiririm.




“Ben bunu nasıl dikmişim” dediğiniz bir kıyafet varmı?


Bir gelinlik yapmıştım. O zamanlar çiçek modası vardı. Kızın boyu 1.80. Kafasının üç katı büyüklüğünde bir de çiçek kondurdum. Kimse de bana dur demedi. Beğenildi de. Şimdi fotoğraflara bakınca gülesimgeliyor.




İstanbul müşterisi vitrin!


“İstanbul müşterisi hiçbir zaman para kazandırmaz. Ama vitrininiz olur. Dergiye çıkar, sizi tanıtır. Anadolu’daki kadınlar bu tip mecmuaları daha sıkı takip ettikleri için isminizin yazdığını görüp kapınızı çalarlar.”














Hazırlayan: Pınar Erbaş

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.