Çağın hastalığı kanser hepimizi korkutuyor. Peki kişilik yapısının kanser riskini artırabileceğini biliyor musunuz?


Yaptığı fedakârlıklarla konuşulan, hayatını başkaları için yaşayan, isteklerini geri planda tutan ve “Hayır” diyemeyen biriyseniz bilin ki kendinizi değiştirmelisiniz.


Çağın hastalığı kanser, sadece yaygınlığı ve tedavisinin zorluğuyla korkutmuyor var olma olasılığıyla da korku saçıyor. Günümüzde bilimsel bilgiler ışığında, kanseri ortaya çıkaran risk faktörleri arttıkça, insanlarda bu korkunun oluşması doğaldır.


Bu korku, kanser nedeniyle yakınını kaybedenlerde gelişebildiği gibi kendisinde kanser olduğu endişesi yaşayanlarda da görülüyor. “Hipokondriyak” kişilerde genelleşmiş bir kaygı bozukluğu ve panik bulunduğu ve bu “Hastalık hastalığı” denen duruma işaret eder. B bu kişilerin her hastalığı kansermiş gibi yorumlama eğilimi, anksiyete bozukluğunun bir alt grubunu oluşturur. Yine de nasıl deprem korkusunun deprem yaratmadığı biliniyorsa kanser korkusunun da kansere yol açmadığının bilinmesi gerekir.


Kişilik yapısı kanserde etkili

Psikolojik faktörlerin kanseri hızlandırdığı çıkarımın doğru olduğuna inandığını ve tartışmalı boyutu olmakla birlikte bilimsel gözlem ve araştırmaların, C tipi kişilik yapısına sahip olanlarda bu hastalığın gelişme riskinin artırır. Bu kişiler aşırı duygusal olup duygu ve öfkelerini çoğunlukla içe attıkları için yaşamlarını kendi istek, arzu ve dürtüleriyle yaşamazlar.


İyi insan yoktur sağlıklı insan vardır

“İyi insan olarak tanımlanan kişi her zaman ruhen sağlıklı insan anlamına gelmez” Sağlıklı insanın; kişiliği olan, kendi benlik algısı bulunan, gerektiğinde hayır demeyi bilen kişidir. Başkalarının belirlediği kalıplara göre yaşamanın kişide kimlik karmaşası ve çatışmaya, bu durum da yoğun öfke birikimine yol açar.


Duygusal çatışmalar süreci hızlandırıyor

Uzun süre devam eden duygusal çatışmalar, yakın zamanda yaşanan kayıp ve travmalar organizmadaki hastalık sürecini tetikleyip hızlandırır. Bunun toplumda “antikanser zihin” kavramı oluşturduğunu ve bir travmanın zihinde yaşattığı çatışmanın beynin işlevlerini bozduğunu düşünülür. Bu durumda bağışıklık sistemi zafiyete uğruyor ve kanser süreci hızlanıyor. Negatif deneyimler negatif öğrenmelere yol açtığı için sürekli travmaya maruz kalan insan, hayatı içinde yaşadığı şekilde yorumluyor. Yapılması gerekenin hastanın duygularını ortaya koyması ve negatif öğrenmeleri pozitife çevirerek sorunları aşması gerekir.


‘Çok seviyordum öldürdüm!’

Kendine faydası olmayanın çevresine de faydası olamaz. Kendi sağlığı ve mutluluğu için uğraşmayan insanın uzun dönemde ortaya koyduğu iyilikler de sağlıklı olmaz. "Çok seviyordum öldürdüm!” yaklaşımındaki hak görmenin, sağlıklı bir sevgi yerine bencil ve eleştirel bir sevgiye işaret eder. “Saçımı süpürge ettim” söyleminin ardında ise mutlak bir beklenti ve öfke yattığı için bu durum kişide depresyona, ilişkide ise patlamaya yol açar. Bu türden tutumların temelinin çocukluk çağında atıldığını ve annenin çocuğuna hem öfke kusup hem sevmesinin çocuğun sevgi, lanet ve öfkeyi aynı anda almasına yol açar.


İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi

Onkoloji Enstitüsü Psikososyal Onkoloji Bilim Dalı Başkanı

Prof. Dr. Sedat Özkan



Ceyda Erenoğlu

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.