Amerika’da Ulusal Futbol Ligi’nin gerçekleştirildiği 31 stadyumun tümünde pembe rengin hâkimiyeti olduğu gibi hissediliyor. Normalde altı ay süren sezon boyunca bu stadyumlardaki dekor, oyunun erkeksi doğasına uygun bir havada olur fakat ekim ayında pembe renk, bu sporun resmi rengi haline gelir. Oyuncular sahaya pembe kramponlar, bileklikler ve çeneliklerle çıkarlar, pembe çıkartmalarla süslü toplar pembe düdük taşıyan hakemlerin önünden uçarak geçer.


Tüm bunların nedeni, futbol liginin Ulusal Göğüs Kanseri Bilinçlendirme Projesi’ne sponsor olması ve aynı nedenden ötürü ekim ayı sonuna kadar ülke çapındaki tüm stadyumlarda 650.000 pembe kurdele dağıtılması.


Amerikan Ulusal Futbol Ligi’nin kadınlarla ‘karmaşık’ sayılabilecek bir tarihi olsa da, göğüs kanseri konusundaki bilinçlendirmeye verdiği önem belki de bu lige uygun olan tek ayrıntı. Ne de olsa, pembe kurdelenin bu hastalığın resmi simgesi haline gelmesinden -Estée Lauder temsilcileri kurdeleyi yaygınlaştırmak için 1992 yılında, ülke çapındaki ilk bilinçlendirme kampanyasının sembolü olarak bunlardan bir buçuk milyon adet dağıtmışlardı- sonraki yaklaşık 20 yılda göğüs kanseri hastalıkların Ulusal Futbol Ligi haline geldi; toplu sponsorluklara, ticari ürünlere ve kampanyalara boğuldu. Bu bütün yıl boyunca böyle ama göğüs kanseri pazarlamasının pembe pembe köpürdüğü ekim ayında iyice artıyor. Bu ayda bilinçli bir tüketici ihtiyacı olan her şeyin pembe rengini bulabilir; kedi tüyü temizleme fırçalarından ayakkabı cilasına, kulaklıktan Snuggie battaniyelere dek. Göğüs kanseri araştırmacıları ve avukatları sürekli daha fazla para talep ettikleri halde, hastalık aslında işin bahanesi.


Sağlık araştırmalarının başlıca mercii olan Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü geçen yıl göğüs kanseri araştırmalarına 763 milyon dolar, yani diğer kanser türlerine ayırdığının iki katı para ayırdı. Tüm bunlar, hastalıkla savaşmak adına sevindirici bir haber olarak görülebilir, kısmen de öyle! (Ancak göründüğü kadar sevindirici değil ve bu konuya tekrar geri döneceğiz).


Göğüs kanseri konusundaki hassasiyet biraz da, hayırsever kisvesi altında dolandırıcılık yapanların, halkın iyiliğinden ve gerekli özeni gösterme konusundaki kronik tembelliğinden faydalanan şarlatanların avantajına dönüştü. Kâr amacı gütmeyen dünya, bu tip insanlarla dolu. (Örneğin Three Cups of Tea kitabının ünlü yazarı Greg Mortenson, bizzat kurduğu Orta Asya Enstitüsü’nün bağışları kötüye kullandığı iddialarıyla mücadele eden son hayırseverlerden biri.)


Göğüs kanseri ise özellikle çekici bir hedef; sadece bu işe çok büyük paralar ayrıldığı ya da her türlü gelir seviyesindeki kadınlar, erkeklerden daha fazla bağış yapma eğiliminde olduğu için değil, aynı zamanda göğüs kanserine karşı ister istemez, seve seve, adeta batıl inançla yardımda bulunduğumuz için. Göğüs kanserinin, üzerimizde özellikle güçlü bir etkisi var; bu hastalıktan o kadar korkuluyor ki, onunla savaşanları desteklememek insana kendini adeta hastalığa davetiye çıkarmış gibi hissettiriyor.


Göğüs kanseri; ‘Tanrı yardımcımız olsun’ senaryolarının kara listesinde de başı çekiyor; ameliyat görüntüleri, metastaz, kemoterapi ve akabinde gelen mide bulantısı, saç dökülmesi (ki bu bazıları için tek göğsü kaybetmek kadar korkutucu), bizi hâlâ eskisi kadar çekici olduğumuza ikna etmeye çalışan çaresiz partnerler, hastalığın hiçbir zaman geçip gitmediğine dair daimi, sinsi bir korkuyla yaşamak… Burada göğüslerimizden söz ediyoruz; yani kadınlığın, seksapelin ve anneliğin sembolünden. Bu hastalık acı verici seçimlerin (Christian Applegate’in tedbir olarak iki göğsünü birden aldırması) hastalığı. Göğüs kanserinin pek çok kadın için anlamı bu ve yine bu nedenle de yumurtalık ya da rahim kanserinden farklı olarak bizi pembe kurdelelere ve yolumuzu kesen dernek gönüllülerine doğru itiyor.


Böyle bir ortamda soru sormak da zor. “Biliyorsunuz göğüs kanseri dokunulmazlığı olan bir konu.


Sorgularsanız, bu sizin “Birçok dernek bağışçıları resmen kandırıyor ve kendilerini büyük Bazı sahtekârlıklar göstermeye çalışarak 2001 yılında Hillary Rutter’a; Meme Kanserine Karşı Koalisyon Derneği Plainview göz boyuyor.” iyi bir insan olmadığınız anlamına geliyor!” diyor Pink Ribbon Blues kitabının yazarı Gayle Sulik. Hastalığın çözümüne ayrılan paranın göğüs kanseriyle mücadelede faydalı olduğunu kimse inkar edemez. Ancak tüm hayat kurtaran gelişmelere rağmen, bugün göğüs kanseri konusunda kesin bir çözüme yaklaşılmış dahi değil. 1991’de ABD’de her gün 119 kadın bu hastalıktan öldü.


Bugün bu rakam 110; yani ortada kimsenin övünemeyeceği kadar küçük bir zafer var. Göğüs kanseri, 20-59 yaş arası kadınlar için en tehlikeli kanser türü; her yıl dünyada 1.4 milyon yeni hasta tedaviye alınıyor. Göğüs kanseri hastalarının aşağı yukarı yüzde 5’ine (yani 70.000 kişiye) geç evrede, kanser yayıldıktan sonra teşhis konuyor; tıptaki bütün ilerlemelere ve bilinçlendirme kampanyalarına rağmen bu oran 1975’ten beri değişmedi. Araş- tırmacılar ise temel sorulardan kaçıyorlar. İyileştirilen kadınların neden üçte birinde hastalık tekrarlıyor? Geçmişte Asya’da göğüs kanseri oranı düşük olduğu halde neden şu anda artıyor? Göğüs kanserini tamamen önlemek mümkün mü ve nasıl?


Avukatlar arasındaki en büyük sıkıntı, bilinçlendirme kampanyalarına (Yürüyüşler, yarışlar, ralliler) çok para harcanması, yani araştırmaya ayrılması gereken paranın bunlara gitmesi. Tabii bu da önemli bir iş ama başka bir yüzü daha var ki hastalıkla mücadele hareketinin çirkin, hatta korkunç yüzünü ortaya koyuyor; göğüs kanserinin birçok insanı zengin etmesi… Gerçek şu ki, binlerce kişi ünlü pembe fincanlarını satarak, sanki gerçekten ufukta böyle bir ihtimal varmış gibi tedavi sözü verip destekçilerini kandırarak güzel bir hayat yaşıyor. Sahtekâr örgütler, basının, gönüllülerin ve halkın dikkatini daha yasal olan başka kuruluşlardan uzaklaştırıyor, kazandıkları parayı nereye harcadıklarını söylemiyorlar.

Bazı sahtekarlıklar


2011 yılında Hillary Rutter'a Meme Kanserine Karşı Koalisyon Derneği Plainview Şubesi’nden bir telefon geldi; ondan yerel göğüs kanseri hastalarının tıbbi giderlerine destek için yardım istiyorlardı.


Rutter bu derneğin adını daha önce hiç duymamıştı ve komite üyelerinden hiçbirini tanımıyordu.


Bağışların nereye gittiğiyle ilgili can alıcı sorular sorduğunda, onu arayan kişi bir anda telefonu kapadı. Üç hafta sonra Rutter’a bu dernekten 25 dolarlık bir yardım faturası geldi. Rutter derhal derneğin finansal kayıtlarının bir kopyasını edindi. (Amerika’da kâr amacı gütmeyen derneklerin vergi beyannameleri halka açıktır.) Okudukları ise onu şok etti; derneğin topladığı bir milyon doların bir kuruşu dahi göğüs kanseri hastalarına gitmiyordu. Onun yerine bu dolarlar tele pazarlamacılara ve maaşlara aktarılıyordu. Rutter, dernekle ilgili bir dosya tutmaya başladı ve bu dosya yıllar içinde gelen rahatsız edici telefon ve şaibeli bağış toplama taktiği şikâyetleriyle kabardıkça kabar- dı. “Derneğin üyeleri parayı cebe atmaktan başka bir şey yapmıyorlar” diyor Rutter.” Geçen haziran ayında New York Başsavcısı Eric Schneiderman bu derneğe dava açtı ve 15 yıldır üyelerinin yararına ‘kişisel para istifleme örgütü’ olarak faaliyet gösteren bir ‘sözde yardım kuruluşu’ olarak tanımladı.


İddialara göre derneğin kurucusu Andrew Smith, kız arkadaşı Debra Koppelman ve diğer hırsız üyeler geçen beş yıl boyunca yaklaşık 9.1 milyon dolar toplamışlardı. Başka şaşırtıcı iddialar da var! Rica minnet toplanan bağışlar için kurulan tele pazarlama şirketinin sahibi, derneğin kurucu üyelerinden Garrett Morgan’dı ve üç buçuk milyon dolarlık bağışı kendi servisleri adına faturalandırmıştı.


Uzmanlar, yardım dernekleri için finansal kayıtlarını web sitelerinde halka açık hale getirmenin iyi bir pratik olduğunu söylüyorlar. Fakat Breast Cancer Society’nin de aralarında olduğu çoğu dernek buna yanaşmıyor. “Kimse sizin finansal çekmecelerini karıştırmanızdan, maaşlara şu kadar para ayrılırken araştırmaya neden bu kadar para ayrıldığını sorgulamanızdan hoşlanmaz. Bununla kim uğraşmak ister ki?” diyor Silence: The Impending Threat to the Charity Sector (Sessizlik: Yardım Sektöründe Yaklaşan Tehdit) kitabının yazarı, hayır işleri danışmanı Gary Snyder. geçin.


Çünkü göğüs kanserinin evrensel simgesi haline gelen pembe kurdele aslında kimseye ait değil. Söz konusu logoyu kullanmak büyük sahtekârlık ve bu sahtekârlığı, bütün pembe ürünlerin hastalığın şifası olacağını sanan halkın bu naif varsayımından faydalanan kaypak vurguncular yapıyorlar fakat ne yazık ki genellikle o ürünleri satın almanın bir yararı olmuyor. Örneğin Oriental Trading, geniş çapta pembe kurdeleli parti malzemeleri satışı yapıyor; bunların arasında, üzerinde ‘tedaviyi bul’ yazan araba magnet’leri ve ‘Bunun için pembe giyiyorum’ yazan düğmeler de var. Bu firmanın pembe kurdeleli ördekçiklerinden de uzak durun, çünkü “Göğüs kanserinin evrensel simgesi haline gelen pembe kurdele aslında kimseye ait değil. Bunu unutmayın!”


Ve sonuç

Peki, bütün bu vurgunun sonucu ne? Sonuç, pembenin etkisini kaybetmiş olması. “Ülkenin dört bir yanında mantar gibi biten bütün bu dernekler, göğüs kanserine olan ilgiyi dağıttılar” diyor National Breast Cancer Coalition’ın (Ulusal Göğüs Kanseri Koalisyonu) başkanı Fran Visco ve ekliyor; “Dolarları toplayıp ülkenin dört bir yanında küçük küçük kumbaralara koyuyorlar. Böylece gerçek anlamda fark yaratabilecek -ve yaratan- çalışmalardan çalmış oluyorlar. Hepsinin de bu işten uzaklaşmaya odaklanması gerek” diyor. Fakat sektör patlarken kim dükkânı kapamaya yanaşır ki? İşte bağışlarının nereye gittiği konusunda endişelenenlere bir tavsiye! Pembe kurdeleli ıvır zıvır satıcısını pas Oriental Trading’in sattığı hediyelik eşyalardan kazandıklarının tek bir kuruşu bile meme kanserine harcanmıyor. Üç yıl önce, annesi eski bir meme kanseri hastası olan deneyimli hemşire Christina McCall Germantown-Tennessee’de, online bir dükkân olan Pembe Kurdele Marketi’ni kurdu; sitede pembe renkli ıvır zıvırlardan oluşan geniş bir ürün yelpazesi var. “Üç çocuk annesi bir kadın olarak, göğüs kanseri kurbanlarına ve onların ailelerine yardımda bulunabilmek için bir iş kurmak benim için önemliydi” diye yazıyor sitede. “Ben şahsen bizim yerel American Cancer Society’ye ve Reach to Recovery Program’e bağışta bulunmayı tercih ediyorum.” Fakat bu bağışlar hakkında soru sorulduğunda McCall aslında American Cancer Society’ye ve onun kanseri hedef alan Reach to Recovery Program’ına tek kuruş verilmediğini itiraf ediyor. “Ben bağış konusunda biraz uyanığım” diyor McCall, Marie Claire’e. Onun yerine; ‘menfaatine göre seçtiği’ dernek etkinliklerine ücretsiz ürünler verdiğini, bireylere bağışta bulunduğunu söylüyor. (Marie Claire kendisiyle temas kurduktan hemen sonra McCall, American Cancer Society referansını web sitesinden çıkardı.)


Better Business Bureau geçen yıl tüketicileri, pembe kurdeleli ürünlerin üzerindeki bilgilerin yanlış ve yanıltıcı olduğu konusunda uyardı. “Bir firmanın paketin üzerine pembe kurdele koyması, bu sayede düzgün bir göğüs kanseri derneğinin yapacağınız bağıştan faydalanacağı anlamına gelmeyebiliyor” diyor Better Business Bureau üyelerinden Michelle L.Corey. g Çeviren: Esen Tezel


Marie Claire dergisinde yer alan bir diğer konu ise; Nereye bağış yapmalısınız?

Aşağıdaki güvenilir göğüs kanseri dernekleri, fonlarının büyük bir bölümünü araştırmaya ve tedaviye ayırıyorlar.


  • Breast Cancer Research Foundation

  • Memorial Sloan-Kettering Cancer Center

  • Teksas Üniversitesi, M. D. Anderson Cancer Center

  • Dana-Farber Cancer Institute

  • The Johns Hopkins Avon Foundation Breast Center

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.