Evet, 'yoga' kelimesini artık çok sık duyar olduk. Peki yoga çoğumuzun düşündüğü gibi “oturup, gözlerini kapatmak bu sırada nefes alıp vermek mi?" yoksa diğer çok yaygın bir kanı olan "Budizm, Hinduizm benzeri bir din mi?” daha da genellersek. Kült mü? İnziva mı? Tütsüler, mumlar, mantralar, garip giysiler ve takılarla uslu bir hayat tarzı mı? Ya da en basitinden, başının üstünde dakikalarca durabilmek mi? Tabii ki hiçbiri…


Yoga ilk yazılı metinlere sahip olan yaklaşık 7000 senelik uçsuz bucaksız bir öğreti. Tek bir cümle ile anlatmak imkansız ancak en anlaşılır şekilde özetlemeye çalışırsak: "Her birimizin sahip olduğu 3 ayrı bedenin yani zihinsel, ruhsal ve fiziksel bedenlerimizin denge ve uyum içerisinde bir olması. İçimizdeki derin potansiyeli dışarı çıkarmamız için bize yardımcı olan tamamen tarafsız bir disiplin" diyebiliriz.


Büyük Hint destanı ‘Muhabarata’nın bir bölümü olan ‘Bhagavadgita’ (Tanrı’nın Şarkıları) ve yüzyıllar boyu sözlü kültür ile aktarılan kadim yoga bilgisi, Patanjali tarafından ilk kez yazılı olarak derlenmiştir. Patanjali'nın Yoga Sutraları olarak adlandırılan metinlerde Klasik (Raja) Yoga’da kişisel ve evrensel şuurun bütünleşmesi için yoganın 8 farklı aşaması tanımlanmıştır. Bunların hepsi uygulandığında gerçek "yoga" ortaya çıkar. İleriki yazılarda yoganın 8 aşamasını yoga türlerini, nefes tekniklerini, asanaları (yoga duruşu) ve en mühimi hareket ile nefesin, düşünce ile davranışın bütünleşmesi ile oluşan zihinsel ve bedensel esnekliğin bize sağladığı faydaları detayları ile inceleyeceğiz.


Şimdi başa dönelim ve en basitinden gözler kapalı oturup nefes alınca neler oluyormuş bakalım.


Dik oturup omurgamızı düzelttiğimizde, omurlar arasında yer alan sinirler rahatlar ve sıvılar hareket eder. Gözlerimizi kapattığımızda odaklanır ve sakinleşiriz. Ve bedenimizdeki en büyük damarların kan taşındığı bacaklarımızı, bağdaş pozisyonunda kilitlediğimizde ise gövdenin alt kısmına kan akışını azaltıp nefes yoluyla aldığımız bol oksijeni üst bedenimize ve iç organlarımıza yönlendirebiliriz. Otururken veya ayakta yaptığımız her esneme hareketi göğüs kafesimiz içinde sabit duran ve doğduğumuzdan beri saat gibi çalışan iç organlarımıza masaj yapar. Ve tabi bunların sonucunda hormonlarımız düzenlenir, sağlık ve direnç kazanır, yenilenir hatta gençleşiriz. Doğru nefes almak burada en önemli noktadır. Yogik nefes uygulayarak ciğerlerimizi en yüksek kapasitede oksijenle doldurabiliriz. Alınan nefes her zaman verilen nefese eşit, yavaş, yumuşak ve uzun olmalıdır. Bu şekilde öncelikle içeride bir balon varmış gibi düşünerek göğüs kafesimiz ile karnımız arasında yer alan diyafram kasımız yardımıyla karnımızı şişirir ve bunun sağladığı itici kuvvet ile yukarda yer alan akciğerlerimizi oksijen ile ful kapasitede doldurabiliriz. Verirken aynı şekilde yine önce karın bölgesindeki havayı dışarı bırakıp sonra ciğerler boşaltılır, bu şekilde içeride hiç eski hava kalmaması da sağlanmış olur. Nefes tekniklerini detaylı olarak önümüzdeki haftalarda inceleyeceğiz. Yazıma son verirken hepimizin en iyi bildiği şeyi bir kez daha hatırlatmak isterim. Yaşam bir nefesle başlar ve son nefesimiz ile son bulur. Doğduğumuzdan beri otomatik olarak alıp verdiğimiz; konuşurken, koşarken, maalesef sigara içerken tükettiğimiz nefesimizin ve her anımızın kıymetini bilebilmek dileğiyle...


Namaste.

Benim ruhum senin ruhuna koşulsuz bir sevgi ve saygı duyuyor, hiçbir beklentim yok ve seni olduğun gibi kabul ediyorum.


Yazı: Müjde Mısırlı


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.