Venedik Karnavalı’ndaki maske bolluğunu görünce, Stanley Kubrick’in bitiremeden öldüğü son filmi Eyes Wide Shut (Gözü Tamamen Kapalı) geldi aklıma. Hani bir sahnede, Tom Cruise Nicole Kidman’la beraber maske takıp kimin eli kimin cebinde konseptli müstehcen bir partiye katılıyordu ya... Aynı maskeleri takıp bir partiye gitmek, bendenize de nasip oldu ama oraya biraz sonra geleceğiz...




Sevgili günlük... Sonunda Venedik’e vasıl olduk. İlginç bir yolculuk daha... Giderek kendimi 50’li yılların seyahat yazarı Hikmet Feridun Es’e benzetiyorum. Rahmetli dünyayı dolaşır yazardı da, o günlerde kimse inanmazdı. “Hikmet Feridun Es, kes babam kes” diye adını çıkarmışlardı. Neyse, öyle soğuk ki termometreler -5’i gösteriyor. Otele yerleşir yerleşmez ilk düş kırıklığımı da yaşadım. Aslında boğa güreşini hiç sevmem ama dünya gözüyle bir kere görmek istemiştim. Meğer boğa güreşi arenaları İspanyada’ymış, Venedik ise İtalya’da. Öğrendim ki Venedik taciri diye biri, Shakespeare adlı bir İngiliz’i kazıklarken yakalanmış da rezil olmuş el âleme bir tarihte. O Shakespeare denen arkadaş bugün karşılaşsaydı Venedik taciriyle, ona “Hayal taciri” derdi herhalde. Zira Venedik tam bir hayalet şehir olmuş. Üstelik o ünlü karnavalına rağmen...




İn cin top oynuyor


Buraya gelmemin asıl sebebi de “Martedi Grasso” dedikleri Venedik Karnavalı. Hep duyardım da ağzım sulanırdı; büyük cümbüş olurmuş, dünya buraya akın edermiş falan filan. Oysa bırakın turisti, sokakta top oynayan inlerle cinleri saymazsanız bomboş bir şehir görünümünde Venedik. “Soğuktan mı böyle oldu” diye sordum oteldeki garsona “Yok abi” dedi “ekonomik krizdendir herhalde. Biz ne soğuklar gördük, etraf turist kaynıyordu.” Neyse Allah’tan iptal etmemişler Karnavalı, benim şansıma o da olurdu... Burada asıl şamata 21 Şubat’ta, Martedi Grasso’nun son günü olurmuş. O güne “fat thuesday (şişman salı)” diyorlar. Koca San Marco Meydanı’nın ortasında karnavalın sembolü olan kukla yakılırmış. Neymiş efendim, bu ateş şehri kötülüklerden korurmuş.




Ünlü maskelerin sırrı


Venedik’teki maske bolluğunu görünce, Stanley Kubrick’in bitiremeden öldüğü son filmi Eyes Wide Shut (Gözü Tamamen Kapalı) aklıma geldi. Hani bir sahnede, Tom Cruise Nicole Kidman’la beraber maske takıp kimin eli kimin cebinde konseptli müstehcen bir partiye katılıyordu ya... Aynı maskeleri takıp bir partiye gitmek, bendenize de nasip oldu ama oraya biraz sonra geleceğiz... Önce kendimden bir alıntı yapayım: “Venedik demek, maske demek.” Her köşe başında maske satan dükkânlar var ve hemen hepsinin vitrininde “Kubrick’in filmindeki maskeler buradan alınmıştır” yazıyor. Akıllarınca beni yiyecek adamlar. Maske, bir Venedik geleneği. Bu konuda biraz büyük laflar edeceğim ama anlatanların yalancısıyım. Bunlar yüzyıllardır toplum içindeki sosyal statü farklılıklarına karşı bir duruş sergilemek için kullanılmış. Kısaca maskeyi takınca, herkes eşit oluyor, sınıf farkı ortadan kalkıyormuş. Ama bu, işin felsefesi. Daha ilginç nedenleri de var. Mesela borçluların alacaklılarından kaçmasına ya da düşmüş asillerin sokaklarda dilenirken yüzlerini örtmesine de yararı olmuş maskelerin. Kadınlar da eğlence yerlerine girmeleri yasak olduğu dönemde bunları takıp erkek kılığında giriyormuş barlara, pavyonlara. Ama asıl gırgırı şu; pederler ve rahibeler de maskeler sayesinde kimliklerini gizleyerek seks hayatlarına renk katıyormuş. Cinsel kimlik, kişilik ve sosyal sınıflar böylece maskelenirmiş. Zaten bu yüzden faşist Mussolini yönetimi 2. Dünya Savaşı sırasında Martedi Grasso’yu yasaklamış. Ancak 70’li yılların başında tekrar hayata dönebilmiş karnaval. Şu günlerde Venedik’te kimse kendi kimliğini gizlemek ihtiyacı duymuyor ama Martedi Grasso, ruhları ve bedenlerini gizleyerek içlerdeki kötülüğü yılda bir kez olsun rahatça dışarıya vurabilmek için yapılıyor.

Kostümlü baloda neler yaptım?


Şimdi gelelim maskeleri takıp gözleri karartıp gittiğimiz Eyes Wide Shut misali baloya. Kubric’i burada anmamız lafın gelişi. Tarihi Daniela Oteli’nde verilen bu davet, festivalin önemli etkinliklerinden biri. Burası aslında İtalya’nın en soylu ailelerine ev sahipliği yapmış bir saray; Palazzo Dandolo. Dandolo Ailesi’nden sonra pek çok ünlü aile de burada yaşamış. Şimdi otele çevirmişler. Baloya kostümsüz katılmak yasak olduğu için önce kostümlerimizle maskelerimizi seçtik, bir güzel giyinip kuşandık. Kostümler de kostüm hani. Hepsi el dikimi ve döneme bire bir uygunlar. Tam “İşimiz bitti” derken bir de “Dans ustası” diye bir adam çıkıp gelmez mi? Konuklara dansın koreografisini gösterdi. Eh artık hazırdık, balo başlayabilirdi. Tabii ki bendeniz de herkesle birlikte dans ettim, ama burasını biraz kısa kesmek istiyorum...




Dans faslından sonra sıra tatlılara geldi ki, bana göre günün en önemli etkinliği buydu. Sıcak çikolatalar mı istersin, çeşit çeşit hamur işleri mi, vallahi tam bir ziyafet. Meğer âdettenmiş, Venedikliler tatlı yiyince yılın daha bereketli geçeceğine inanırmış.




Yılanlı Markizin hayaleti Aslında Hotel Daniela’dan çok, burada anlatılan bir hikâye dikkatimi çekti. Efendim bir zamanlar İtalya’nın en zengin kadını Markiz Luisa Casati gelirmiş bu otele. Kadın Venedik’te hâlâ efsane. Geceleri çırılçıplak soyunup iki çitaya pırlantalı tasmalar takıp gezinirmiş. Bizim Haluk Akakçe, Nişantaşı’nda midilliyle dolaştı diye olay olmuştu.




Kıyafetleri de hep sıra dışı olurmuş Casati’nin. Mücevher diye boynuna canlı yılanlar takarmış. Sonra bütün paralarını çatır çatır yiyerek Londra’ya dönmüş ve 5 kuruşsuz ölmüş. Meğer son zamanlarda Oscar’a falan giden pek çok ünlünün giydiği elbiselerin yaratıcısı Marchesa da, markasının ismi için bizim yılanlı hatundan esinlenilmiş. İşte böyle... Venedik Karnavalı boş bir rüya çıktı. Bir dahaki sefere sür eşeği Rio’ya!




Türk uçuşu kalkmış ama Türk kebabı revaçta Venedik karnavalı bu yıla kadar hep eski adı Volo dell Angelo (Meleğin Uçuşu) olan, şimdilerde Volo della Colombina (Güvercin Uçuşu) olarak bilinen seremoniyle başlarmış. Başlarmış diyoruz, çünkü bu yıl bu gelenek kalkmış. Melek Uçuşu, vücudu kalın bir iple bağlanmış bir kişinin San Marco Bazilikası’ndan Doge Sarayı’na kadar yaptığı akrobatik dansa verilen isim. İşin asıl ilginç tarafı bu geleneğin bir Türk tarafından başlatılmış olması. Zaten ilk yıllarda buna “Svolo del Turco” da diyorlarmış, yani “Türk uçuşu.” 1500’lü yıllarda mesleği akrobatlık olan cengâver bir genç Türk evladı dalgakırana bağlanmış bir tekneden, San Marco çan kulesine kadar uzanan bir ipin üzerinde halkın çığlıkları arasında yürüyüp bu olayı başlatmış.




Venedikliler, şimdilerde Türk uçuşunu kaldırmışlar ama bir başka Türk etkisi yavaş yavaş sızmaya başlamış içlerine. Kebap, giderek moda oluyor bu kanallar kentinde. Her köşe başında pizza-kebap büfeleri var. İşin ilginç yanı ikisinin bir arada satılması. Girdim büfelerden birine, sahibine sordum “Neden pizza ve kebabı beraber veriyorsunuz?” diye. Nedense adam sinirleniverdi; “Size ne kardeşim beraberler işte” dedi. Aslında haklı adam, 40 yıllık pizzasına rakip geliyor göz göre göre.




Venedik'ten ev alma!


Venedik’teki emlak fiyatları bir felaket. Emlak vergisi de bir o kadar yüksek. Bu yüzden kentin yerlileri, evlerini satıp savıp göç ediyor. 300 binden 72 bine düşmüş nüfus. Venedik’in tarihi merkezi giderek “yaşayan müze” haline geliyor. “Neden bu kadar masraflı burada yaşamak” diye merak ettim, sordum soruşturdum. Meğer gelgitlerden evlerin hepsini su basıyormuş. Şehrin merkezine yeni bir bina yapılması da yasak. Onun için evler ateş pahasına satılıyor. Ancak 900 bin Euro’yu gözden çıkarırsanız başınızı sokacak bir yer alabilirsiniz. Zaten kanalizasyon sistemi de yokmuş. Binalardaki pislikler kanallara dökülüyor, oradan da denize akıyormuş.





Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.