Fransa’da 19 milyon 300 bin kişi tarafından izlenerek ulaşılması güç bir rekor kıran “Can Dostum”, iki çılgın kafadarın Paris polisini kafaya aldığı matrak bir otomobil kovalamacasıyla açılıyor ve eğlenceli bir iş görüşmesi sahnesiyle devam ediyor. Söz konusu iş görüşmesine aslında sadece reddedildiğine dair bir kâğıt almak için katılan Driss’in (Omar Sy), boyundan aşağısı felç olan zengin Philippe’in (François Cluzet) bakıcısı haline gelmesi, sıra dışı bir dostluğun da startını veriyor. Banliyönün hüzünlü, yoksul beton bloklarında yaşam mücadelesi veren Driss’in, bakıcı olma konusundaki gönülsüzlüğü ve deneyimsizliği ilk günlerde büyük sorunlara yol açsa da, acıma ve sahtelik istemeyen Philippe ondan vazgeçmiyor.




Kültürel çatışma


1990’ların ortalarından beri birlikte kısa ve uzun filmler çeken Eric Toledano ve Olivier Nakache ikilisinin yönettiği “Can Dostum”, işadamı Philippe Pozzo di Borgo’nun kendi anılarından yola çıkarak yazdığı bir kitaptan uyarlandı. Filmin özellikle Avrupa’daki gişe başarısının sırrı, bence çağımızın en önemli çatışmalarından birinin uzlaşma yoluyla çözülebileceğine dair seyircilere bir umut sunması... Sözünü ettiğim tabii ki, sınıfsal ve kültürel bir çatışma. İşçi sınıfıyla burjuvazinin, göçmenlerle yerleşik olanların çatışması... Biri, banliyö ve alt sınıf kültürünü; diğeri ise yüzlerce yıllık Avrupa kültürünü temsil ediyor. Driss’in, burjuva kültürüyle dalga geçtiği sahneler, “Can Dostum”u Avrupa’da yaşayan göçmenlerin kalbinde özel bir yere koyacak cinsten. Afro-Amerikan müzik kültürüne bağlı Driss’in operaya kahkahalarla güldüğü, Vivaldi’nin “Dört Mevsim”ine dans ritmi bulamadığı için burun kıvırdığı ya da gündelik burjuva alışkanlıklarına ayar verdiği sahneler çok eğlenceli. Ama bence en komiği, Driss’ in çizdiği soyut resim...




Hollywood versiyonu çekilebilir


Öte yandan Driss, orta ve üst sınıf beyazların banliyö kültürüyle ilgili önyargılarını da haksız çıkartmıyor. Gerektiğinde kaba kuvvet kullanan, yol yordam bilmeyen biri o. Ama sahtelikten hiç nasibini almadığı da bir gerçek. Sonuç olarak, Philippe’in hoşgörüsü, Driss’in içtenliği iletişimi derinleştiriyor ve ikisi de birbirlerini anladıkça olumlu yönde değişiyorlar. Dünyanın ihtiyacı olan da aslında bu değil mi? Kültürler arasında hoşgörü, içtenlik ve “ötekileştirilmiş” olanı anlamak... “Can Dostum” bu fikri, gerçekçi, komik, yer yer duygusal bir öykü içinde karşımıza getiriyor. Birkaç yıl içinde Hollywood bu öykünün bir başka versiyonunu çekebilir. Benim önerim, orijinalini seyretmeniz. Gerçek bir hikâye izleyecek ve iyi vakit geçireceksiniz.


Hazırlayan: Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.