Bir “Tanrı parçacığı” tartışmasıdır gidiyor dünyada. Büyük çoğunluğumuz bu araştırmanın aslında ne diye yapıldığını, parçacığın tanımlamasını ya da araştırma sonuçlarının getirisinin neler olabileceğini anlamış değiliz. Konuyla ilgili bilim insanları anlaşılmamaktan şikâyetçiymiş. Sadece bilim insanlarına anlatırmışçasına komplike laflarla basın toplantısı yapıp halka demeçler verilirse, konunun yorumu gazete yazarlarına, televizyon sunucularına, hatta konudan yarım yamalak anlayan diğer bilim insanlarına emanet edilirse tabii ki halk şaşkın bakakalır.


Her birey kuantum fizik uzmanı değil ki yapılan girift açıklamalardan bir anlam çıkarsın. Tüm dünyayı etkileyecek bir projenin yöneticisiysen çıkarsın medyanın önüne, halkın anlayacağı dilde bilimsel devrim yapacak araştırmanı ve sonuçlarının potansiyel getirilerini anlatırsın.


Geçen hafta çarşamba günü “Tanrı parçacığını bulmak üzereyiz” açıklaması besbelli toplumun ilgisini uyandırmak ve bu sayede gelebilecek proje desteğini sağlamak için yapıldı. Bilimde bu normal bir uygulamadır. Proje bütçesi daralmaya başlayınca bilime halkın ilgisi çekilir ki finansörler ve devlet, toplum baskısıyla proje desteğine devam etsinler.


Toplumun ilgisini uyandırmak ise sadece her kesimden, her bireyin anlayabileceği düzeyde yapılacak açıklamalarla mümkündür. Örneğin, bugün NASA’nın bile maddi açıdan zayıflamasının ardında uyguladıkları politik yanlışlıklar yatmaktadır.


Basın toplantılarıyla halka yaptıklarım açıklamalarla kendilerini ütopik konularla uğraşan bir kurum gibi göstermişlerdir. NASA olarak halka sadece çarpıcı uzay fotoğrafları gösterip “Başka gezegenlerde hayat araştırıyoruz” dersen doğal olarak dinleyenlere, “Dünyada insanlar açlıktan ölüyor, bu adamların derdine bak” dedirtirsin.


Oysa uzay araştırmalarının yapılabilmesi için geliştirilen yeni teknolojilerin nasıl günlük yaşantımıza girdiği, hayatımızı kolaylaştırdığı, sağlık araştırmalarında bile kullanıldığı anlatılsa insanlar konunun diğer boyutunu da görecekler, elde edilen başarıları ayakta alkışlayacaklar.


Halkın desteğini alan ve ilgi gören kurum ve projeleri hiçbir zaman maddi sıkıntı yaşamaz. En azından politik nedenlerden dolayı para akışı o konuya yönlendirilir.


Konuyu dağıtmadan tekrar gelelim “Tanrı parçacıklarıyla” ilgili yapılan araştırmaya. Ben de kuantum fizikten pek anlamadığım için NASA Johnson Uzay Merkezi’ndeki uzman arkadaşlarıma danışıp sizler için bana konuyu çok basite indirgeyerek açıklamalarını istedim. Özet aynen şöyle: Bilim dünyasında yapılan tahminlere göre, evren yaklaşık 14 milyar, dünyamız da 4.5 milyar yaşında. Büyük patlamayla oluşan evren ve gezegenimiz, bugün tanımlayabileceğimiz belli bir kütleye sahip oldular.


Bu patlama bizim tanımlayabileceğimiz fizik kurallarıyla olmuş bir patlama değil. Çünkü patlama sırasında ortama saçılan parçacıklar, kütlesi olmayan, saf enerji şeklinde parçacıklardı. Sonra bu enerji parçacıkları saniyenin trilyonda biri kadar kısa zamanda kütle kazanıverdiler.


Bu fenomen hâlâ açıklaması tam olarak yapılamayan bir durumdur. 1960’lı yıllarda konuyla ilgili bir kuantum mekaniği fizikçisi olan Peter Higgs bu fenomene kendi adıyla anılan açıklama getirdi. Bu açıklamaya göre, büyük patlamadan sonra parçacıklara kütle kazandıran “subatomik” bir parçacık var. “Higgs alanı” olarak tanımlanan enerji alanından geçen kütlesiz tüm parçacıklar bu parçacıkla temasa girdiği an kütle kazanıyor. “Higgs bozonu” olarak isimlendirilen bu parçacık bugün “Tanrı parçacığı” olarak isimlendiriliyor.


Binlerce bilim insanı, dünyanın dört bir yanında bu incelenmesi imkânsıza yakın parçacık üzerine çalışma yapıyor. Milyarlarca dolarlık araştırmalarla nasıl olup da canlıların ve tüm var olan materyalin subatomik parçacıklardan oluştuğu sorusuna bu yolla yanıt aranıyor.


Bu araştırma merkezlerinden birisi de Cenova’da kurulmuş olan CERN. Bilim insanları yaptıkları basın toplantısında “Tanrı parçacığı” teorisinin gerçek olduğunu ispatlamaya çok az kaldığını ilan ettiler.


Biliyorum, “Tanrı parçacığı”nın ne olduğunu hâlâ tam olarak anlayamadınız. Ama merak etmeyin, bu konuyu ne siz, ne ben, ne de birçok fizik uzmanı hâlâ tam olarak anlayabilmiş değil.


Proje tamamlandığında yapılan açıklamalarla anlaşılmayanlar veya yanlış anlaşılanlar yavaş yavaş şekil alacaklar. Halk arasında eminim ki bu konu yine dönüp dolaşıp dini tartışmalara dayandırılacak. Kimisi “Yaradanın inanılmaz gücü”, kimisi de “Yaratılış fiziksel bir fenomenmiş, gördünüz mü” diyecek.


İnsanlar bu bireysel inançları savunmakla meşgulken bilim, çevremizde olup bitenlere çok farklı bir anlam kazandıracak. Bu buluş birçok kronik hastalık tedavisinden tutun da sentetik petrol üretimine kadar tüm insanlığın üzerinde durduğu araştırmalara yepyeni bir bakış açısı getirecek.


Belki de çocukluğumuzda televizyonda sabırsızlıkla beklediğimiz, Mr. Spock ve Kaptan Kirk’lü Uzay Yolu dizisinde izlediğimiz bir yerden bir yere ışınlanmalar, suni yerçekimi olan uzay gemileri, hiç bitmeyen yakıt ve yiyecekler gibi “hayal ürünü” gözlemlerimiz gerçek olmaya doğru hızla adım atacak.


Abartı gibi geliyor değil mi? Unutmayın, bundan 20 yıl önce de bugün elimizin altındaki teknoloji, ilk duyduğumuzda hepimize abartı gibi geliyordu.


20 yıl önce elimizde olmayan teknoloji

Bugün yaşamımızın bir parçası olan ve 20 yıl önce bilim insanları üzerinde çalıştığını söylediğinde gülüp geçtiğimiz teknolojiye örnekler: Wikipedia, Gmail, Facebook, Youtube, Twitter, iPod, iPhone, 3 boyutlu dünya haritaları, Skype, dizüstü bilgisayar, anahtarsız arabalar, cebe sığabilecek dijital kameralar, hızlı internet, DVD, cep telefonu, kullandığımız ilaçların % 60’ı, mikrocerrahi ve modern genel cerrahi yöntemleri, modern tıbbi teşhis yöntemleri, kozmetik ürünlerinin % 70’i, çocuk oyuncaklarının % 90’ı.


Hazırlayan: Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu Banes

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.