“Hepimiz kahraman olamayız, çünkü birilerinin de kaldırımda dikilip kahramanlar geçerken alkışlaması gerekir” diye bir söz vardır. Bu kez ben de kaldırımda dikilip bir kahraman kadını alkışlamak istiyorum müsaadenizle. O kadının yaşam öyküsüne şöyle bir göz atınca, insan kendine “gazeteci” demeye utanıyor doğrusu. En azından şu cümleleri bile böyle düşünmem için yeterli: “Biz gazeteciler yeryüzünde güce karşı gerçeği konuşmak zorundayız. Savaş bölgesinden gönderdiğimiz haberler yazılacak tarihin ilk taslakları. Savaşın korkunçluğunu ve sivillerin yaşadıklarını ancak biz dünyaya gösterebiliriz.’’


Özgür ruhunu büyütmeye çalıştı

O, özgür ruhunu insanlığın en acımasız savaşlarının arasında, ateş altında büyütmeye çalışan bir korsandı. Yüksek topuklu ayakkabılarını, Prada ceketini savaş alanlarında çıkaran bu cazip kadın; çevresinde vızıldayan kurşunların, patlayan bombaların arasına dalarken gözünü bile kırpmazdı. İşte o cesur gözlerden birini Sri Lanka’da Tamil Kaplanları ile hükümet arasındaki çarpışmaları izlerken bir şarapnel parçası yüzünden kaybetmişti. Manikürlü parmaklı o şık ve güzel gazeteci, işte o günden sonra takma bir göz yerine bir korsan bandıyla yaşamına ve mücadelesine devam etti...


Tek gözünü kaybedince...

Şimdi “Bu İzzet’e de durup dururken ne oldu?” diyorsunuz farkındayım ama kahramanların çok az kaldığı, dolayısıyla destanların artık yazılmadığı günümüzde bir gazeteci kadının, Marie Colvin’in öyküsünü sizlerle paylaşırsam belki biraz olsun ‘dünyevi günahlarımdan’ arınacağımı umdum. Çünkü bu öyküyü okuyunca ne kadar boş işlerle uğraştığımızı düşünmeye başladım.


Colvin, yıllarca Mısır, Libya, Çeçenistan, Sri Lanka ve Sierra Leone’nin de aralarında olduğu birçok ülke ve bölgede sıcak savaşın içinde bulundu. Kimi zaman arkasında ‘TV’ yazan ceketini çıkarıp tehlikelerden uzaklaşmak için en sevdiği Prada’sını geçirdi üzerine.


O, hep en sıcak bölgedeydi. Bir gün CNN’de Anderson Cooper’ın telefonla canlı yayın konuğu olmuş ve gözleri önünde öldürülen 2 yaşındaki Suriyeli bebeğin ölümünü şöyle anlatmıştı: “Burada mide bulandırıcı bir şiddet var. Sabah 06.30’dan beri bombardıman devam ediyor. Bugün küçük bir bebeğin ölümünü izledim.” Tek gözünü kaybettiği olaydan sonra mesleğini bırakmasını isteyenlere de şu cümleleri söylemişti: “Ceketimi askıya asmayı düşünmüyorum. Eğer akşam ne yemek yediğimi haber diye yazarsam kendimi o zaman aptal hissederim.”


Saddam’ın toplu mezarlarını o buldu!

Irak Savaşı’nın son günleri... Saddam devrilmiş... Amerikalılar ve tüm dünya gazetecileri Bağdat’ta cirit atıyor. Marie de aralarında ama onun derdi başka. Birinci Körfez Savaşı sonunda Saddam ordularının Basra’nın güneyinde Şii’leri topluca katlettiği kasabalardan birinin peşinde. Bir gün rüşvet vererek bir buldozer kiralıyor, köylülere sora sora belirlediği noktada kazıya başlıyor. Saddam sonrası Irak’ta bulunan ilk toplu mezar işte böylece onun sayesinde ortaya çıkıyor.


Yaser Arafat’ın inci kolyesi

Bütün bu zorlu yaşam koşullarına rağmen kadınlığından ve cazibesinden vazgeçmemiş Colvin. Boynundan hiç çıkarmadığı Yaser Arafat’ın hediyesi olan inci kolye bunun ispatıydı. Beyrut’ta bulunduğu günlerde, orduya “Tüm gazetecileri öldürün” emri verildiğinde, tüm gazeteciler ülkelerine kaçarken, Colvin haberciliğe devam etti.


Yaklaşık 6 ay önce, 56 yaşında, Humus’taki bombardımanda öldüğü güne dek... Kalleş bomba tek gözlü korsan kadını bir savaş alanında yakalamıştı. Savaş muhabirliğinin çok zor, tehlikeli ve masraflı olduğu günümüzde Colvin gibi Don Kişot’lar yetişmiyor. “Bütün kahramanlar ölümsüzdür, tabii ölene kadar” demiş Brecht... Ne yazık ki Colvin’i tanıyacak kadar yaşamadı büyük usta...


Haber: İzzet Çapa

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.