Şimdiki gençler; iş güç, evlilik, sorumluluk olmadan çeşitli gönüllülük faaliyetlerine katılıyorlar. 25 yaşındaki Batuhan Meriç de onlardan biri. Boğaziçi Üniversitesi'nden geçen yıl mezun olmuş. Geçen Eylül ayında da 6 aylığına gönüllü olarak Afrika kıtasına gitme kararı almış. Fakat gerek ailesi ve arkadaşları, gerekse bütçesi 3 ay kalmasına izin vermiş. O da 2 ayını Kenya'nın başkenti Nairobi'de, 1 ayını da Güney Afrika'yı baştan sona gezerek geçirmiş.


Nasıl gittin, diye sordum; "Workaway ile" dedi. Workaway, dünyanın her yerinde farklı farklı işlerde gönüllü olarak çalışılabilecek yerleri/organizasyonları bulabileceğin bir web sitesi. Bu siteyi genellikle sırt çantalı gezginler, dil becerilerini geliştirmek isteyenler ya da farklı kültürleri öğrenmek isteyenler kullanıyormuş. Batuhan, "Benim hayalimde Afrika'ya gitmek hep vardı, ama o zamanlar doktor falan olmam gerekiyor sanıyordum" diyerek, anlatıyor:


"İnternette dolaşırken, bir Amerikalı gencin bu site vasıtasıyla yaptığı gönüllü işi anlattığı bir blog yazısına denk geldim. Sonra birkaç farklı blog daha okuyunca sitenin güvenilirliğinden emin oldum. Ve mezun olur olmaz işe başlamak yerine Afrika'ya gitmeye karar verdim."




Bu arada Afrika ülkeleri, ciddi anlamda kuraklık ve kıtlık tehlikesi yaşıyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Yardımcısı ve İnsani Yardım Koordinasyon Dairesi Başkanı Stephen O'Brien, geçen ay Kenya, Yemen, Güney Sudan ve Somali'ye geçen yaptığı ziyaretin ardından, tarihin kritik bir noktasında olduğumuzu belirterek "BM kurulduğundan bu yana görülen en büyük insanı kriz ile karşı karşıyız" demişti. Kıtlık çeken bir ülkeden geldiği için Batuhan'a Kenya'daki yaşam şartlarının nasıl olduğunu sordum; kadın ve çocukların durumunu anlatır mısın, dedim. Uzun uzun anlattı.


'Erkekler eşinden ayrılıp başka yerlere kaçıyor'

Anlattığına göre, yaşam şartları gerçekten çok zorlayıcıymış. "Bu gibi gönüllük işlerinin bir faydası da bu, turistlikten çıkıyorsunuz" diyor. 2 ay boyunca Nairobi'nin kenar mahallerinden birinde yaşamış. Öyle ki mahallede onlardan başka 'mzungu' yani beyaz adam yokmuş ve insanların ne halde olduğunu her gün ev-okul arasında giderken gözlemlemiş Batuhan. Kenya'ya adım atar atmaz o yoksulluk zaten insanın yüzüne çarpıyormuş. Şehrin yollarında biraz ilerledikçe eşitsizliğin çok fazla olduğu gözle görülebiliyormuş:


"Nairobi şehir merkezinde bir sürü plaza ve otel var ama çok değil, 2-3 km uzakta Afrika'nın en büyük varoş mahallesi olan Kibera bulunuyor. Ve orada insanlar günlük ortalama 1 dolar gibi bir gelire sahip. Erkeklerin eşlerinden ayrılıp başka yerlere kaçıp gitmesi çok yaygın. Bu yüzden kadınlar hem çocuklara bakmak hem de para kazanmak zorundalar. Büyük bir yük var üzerlerinde. Benim evinde kaldığım okulun kurucusu ve müdürü olan kişi de yine bir kadındı. Onu da 4 çocuğuyla eşi terk etmiş ama yine de başka çocuklara yardım etmeyi kendine bir misyon edinip bu okulu kurmuş."





Gönüllük yaptığı okuldaki öğrenciler ise ailesini kaybetmiş, durumları kötüden de beter çocuklarmış. Çoğunun gün içinde yediği tek öğün okuldaki öğle yemeğiymiş. "Kısacası o okul, onların hayatlarında en büyük şans. Okul, eğitim alabildikleri yer olmanın yanı sıra karınlarını doyurabildikleri, giyecek kıyafete sahip olabildikleri ve sokaktaki kötülüklerden uzak durabildikleri bir yer onlar için" diyor. Seni en çok ne etkiledi, diye sorunca anlatıyor:


'En sevdiğim pizza, ama daha önce hiç yemedim'

"Okuldaki ilk günlerimde çocuklarla konuşurken bir başka gönüllü arkadaşım çocuklara en sevdiğiniz yemek ne, diye sordu. Herkes oranın yerel yemeklerini söylerken aradan bir çocuk 'Benimki pizza, ama daha önce hiç yemedim' dedi. Biz bunu duyunca zaten ne diyeceğimizi bilemedik, o boğazın düğümlenme anını hep beraber yaşadık.


Hemen ertesi gün bir pizzacı bulduk, aramızda para toplayıp pizza alıp okula götürdük. Bu anı gerçekten kelimelerle anlatma imkanım yok. Çocuklara pizzayı dağıttık, nasıl yiyeceklerine dair bir fikirleri bile yoktu, kimi kalın tarafından başladı, kimi ilk üstündekileri yedi, kimi pizzayı ters tutuyordu.





Düşünün pizza o kadar sıradan bir yemek ki bizim için, hatta ben pizzayı sevmiyorum ve yemiyorum. Bir de onlar için nasıl bir yemek olduğunu gördüm ve o an sevmiyorum demeyip yemediğim ya da tabağımda yarım bıraktığım bütün yemekler için kendimden nefret ettim."


Okulda yaşları 3-14 arasında değişen 40'a yakın çocuk için sadece iki sınıf ve öğretmen varmış. Batuhan ve arkadaşları da öğretmenlere yardımcı olmak için birinde son sınıfa geçen öğrenciler, diğerinde ise değişik yaşlarda okula yeni başlayan öğrencilerin bulunduğu iki yeni sınıf oluşturmuşlar. Batuhan zamanımın büyük çoğunluğunu yeni başlayan öğrencilere okuma-yazma ve basit matematik öğreterek geçirmiş. Diğer çocuklara da yardıma ihtiyaç olduğu zaman İngilizce, matematik, fen, sosyal gibi derslerde yardımcı olmuş. "Sadece Svahili -Tanzanya, Kenya, Uganda ve Afrika Birliği'nin resmi dili- konusunda çok fazla yardımcı olamadım." diyor, gülerek...


'Teacher Batu'

Çocuklarla ilişkin nasıldı, diyorum; "İnanılmazdı" diyerek anlatıyor:



"Bunda benden çok çocukların sıcakkanlılığının etkisi olduğunu düşünüyorum. Zaten okula gelir gelmez 'Teacher Batu' diye peşimden ayrılmıyorlardı. Bir de benim içimdeki çocukla tanışınca bütün teneffüsler koşuşturmacayla, oyunla geçti. Hatta dersleri bile beni kullanarak bir oyuna çeviriyorlardı. Ama en büyük sıkıntı hepsiyle eşit vakit geçirmekti. Çünkü çocukların hemen hemen kimsesi olmadığı için ilgiye ihtiyaçları vardı. Her ne kadar elimden geleni yapsam da arada gözden kaçırdığım ya da yanıma gelmekten çekinen çocuklar oluyordu. Ama gönüllerini almak kolay olduğu için genellikle mutlu ve keyifli geçiyordu günlerim."





Veda etmek zor olmuş

Ya ayrılmak?.. Çocuklardan ayrılmak zor geldiğinden, 1 ay diye başlayıp dönem sonuna kadar uzatmış gönüllülüğünü Batuhan. "Öyle olunca veda etmek daha da zorlaştı. 2 ay da olsa öğretmenlik yaptığım muhtemelen ilk ve son öğrencilerimdi onlar. Ve bir daha görüp görebileceğimden bile emin değildim" diyor. Kendi sınıfıyla vedalaşırken çoğu durumun farkında bile değilmiş, ama büyük çocuklarla vedalaşmak daha zor olmuş:


"Fakat neredeyse hepsi teker teker gelerek bana çok iyi biri, çok iyi bir öğretmen olduğumu, onlara öğrettiklerimi hiç unutmayacaklarını, bir sonraki dönem de onlarla olmamı istediklerini söyleyince, inanılmaz derecede mutlu oldum. Çünkü benim buraya gelmekteki amacım, çok ufak da olsa o çocuklara bir şey öğretmek ve hayatlarında bir pozitif değişime yardımcı olmaktı. Ve bunu başardım."


Batuhan, fırsatı olan herkese Afrika'ya gitmesini, gönüllülük yapmasını tavsiye ediyor. "Kesinlikle korkulacak bir şey yok eğer kendine dikkat edersen ve karşılığında alınabilecek çok fazla şey var" diyor ve o çocukların büyüyüp bir iş sahibi olduklarını görmeyi ve 'oradaki' ailesini belki de kendi çocuğuyla ziyaret etmeyi hayal ediyor.





Yardım toplama sitesi kurmuşlar

Son olarak; "Bizim için çok ufak paraların oradaki insanlar özellikle de çocuklar için çok büyük paralar" olduğunu söylüyor. "Mesela bir muz, bir yumurta 5 cent değerinde, orada bulunduğum zaman tüm çocuklara almak istediğimde 2 dolar gibi ufak bir para ediyordu. Ve onun karşılığında o çocukların gözlerinin içinin gülmesi kesinlikle paha biçilmez bir şey" diyor.


Bu arada bu okulun bir geliri yokmuş, tamamen yardımlarla ilerliyormuş. Masrafların içinde çocukların tüm yemek, kırtasiye, öğretmenlerin maaşları gibi giderleri varmış. "Biz de oraya gidemeyip de yardım etmek isteyebilecek kişiler için bir yardım toplama sitesi kurduk" diyor Batuhan. Yardım etmek isteyen olursa diye de aşağıdaki linki işaret ediyor:


https://safishaafrica.causevox.com/batu






Hayriye Mengüç






Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Thats my brother
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.