James Bond’un hikâyesi, en az kahramanı kadar İngiliz olan yazar Ian Fleming’in 1953’te yayımlanan Casino Royale adlı kitabıyla başlıyor. İkinci Dünya Savaşı’nın ikiye böldüğü ve ortasında ajanların cirit attığı bir gezegen bu. Fleming, Bond serisini 20 roman ve 9 kısa hikâyenin ardından 1966’da bıraktı ama sinema dünyası 1962’den bu yana, yani yarım asırdır çapkın ajanla beraberliğini sürdürüyor. “Soğuk Savaş sonrası artık Bond’a ne ihtiyaç var” sorusuna cevap arayan ve geçen cuma Türkiye’de de vizyona giren Bond filmlerinin 23’üncüsü “Skyfall” ise “serinin en iyilerinden” biri olarak değerlendiriliyor. Bu Bond gerçekten de bir başka... Skyfall’la birlikte, James Bond filmlerinden birini ilk defa Oscarlı bir isim yönetmiş oldu.


Sam Mendes, Amerikan Güzeli filmiyle Akademi Ödülü kazanmıştı. Skyfall, öncekilerin aksine James Bond’un geçmişine dokunuyor. Daniel Craig’in karşısında kötü adam Javier Bardem. Aksiyon filmi deneyimi olmayan Sam Mendes, uçuk sahnelerden bir nebze arınmış dramatik bir Bond çıkarmış ortaya. Adele’in şarkısı da ritme ayak uyduruyor. Zaten “Bond’a duygu katan aktör” diye nitelendirilen Craig de rolünün hakkını vermiş ve şarkıyı ilk dinlediğinde gözyaşlarını tutamamış...


Soğuk savaş sonrası

Bizim için filmin en önemli özelliklerinden biriyse İstanbul’da geçen bir aksiyon sahnesiyle açılması. Böylece James Bond’un yazarı Ian Fleming’in favori şehri İstanbul, 3’üncü defa bir Bond filmine sahne oldu. Fleming ölmeden önce İstanbul’a son ziyaretini, serinin ikinci filmi “Rusya’dan Sevgilerle”nin çekimleri sırasında yapmıştı. Kısacası, Bond’da ayrıntılar tesadüften öteye geçiyor. Barbara Broccoli’yle birlikte 1977’den beri serinin yapımcılığını üstlenen Michael Wilson,Milliyet’ten Nil Kural’a verdiği röportajda yeni dünyada Bond’un hâlâ yerini koruduğunu söylüyor. Skyfall’sa Times’ın sinema yazarı Kate Muir tarafından “Klasik Bond’a mükemmel dönüş” olarak yorumlanıyor. Bu filmde Bond bir nevi ilk defa kendi dünyasını açıyor.


Mesele, zamanı geçmeyen İngiliz ajanın özüne yolculuk yapmak olunca İstanbul’u sadece manzarası için tercih etmedikleri de açığa çıkıyor. İrlandalı tarihçi Keith Jeffery’nin 2010’da tamamladığı ve İngiliz gizli servisi MI6’in 1909-1949 arası ilk 40 senesini resmettiği 810 sayfalık çalışması “MI6’nın Gizli Tarihi- Secret History of MI6”, kurumun kuruluşu, işleyişi, yöntemleri ve ses getiren gizli operasyonlarının yanı sıra üst düzey ajanlarının özellikle İstanbul’da iş yapmayı alışkanlık haline getirdiğini anlatıyor. Yani Bond’un doğuşunun şifrelerini de veriyor.


MI6’in de ilk gözdesi İstanbul!

Jeffery’nin, bütün dokümanlara eksiksiz ulaşma izniyle girdiği arşivde İngiliz ajanların, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nde yaptıkları istihbarat faaliyetlerinin belgeleri de var. Bu belgeler, ajanların Mustafa Kemal ve silah arkadaşları hakkında nasıl istihbarat topladıklarını, Londra’yı Mustafa Kemal lehine nasıl uyardıklarını, Osmanlı İmparatorluğu’na rüşvet vererek Birinci Dünya Savaşı’ndan çıkarmak için nasıl uğraştıklarını, İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler’in gizli istihbarat servisi Abwehr’in İstanbul’da nasıl çökertildiğini ve daha birçok ayrıntıyı barındırıyor.


Keith Jeffery’e göre İngiltere, Türkiye’deki istihbarat faaliyetlerine öteden beri çok önem veriyor. Hele o dönemde Mustafa Kemal’in başarısının İngiliz sömürgelerindeki halklara örnek olacağından korkuluyordu. Londra’nın çekindiği bir diğer mesele de 1917 Devrimi sonrası Bolşevikler’in egemenliğine geçen Rusya’nın Mustafa Kemal’in sürüklediği harekete tesir etmesiydi. 1920’lerin başında henüz 10-11 yıllık taze bir kuruluş olanMI6, işte bu yüzden en önemli ajanlarını Türkiye’ye göndermişti. Özellikle İstanbul’a gelen ajanlar daha sonra en üst noktalara tırmandılar. Servis, İstanbul’da Bolşevikler aleyhine casusluk yapacak ajanlar yetiştirdi. Bu yıllarda Türkiye’ye yollanan 2 ajan Harold Gibson ve Wilfred Dunderdale özel olarak bu işlerle görevlendirildi. 1919’dan 1922’ye kadar İstanbul’da kalan bu iki ajandan Gibson, İkinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul istasyonunun başına geçecek, Dunderdale iseMI6’in bir numaralı efsanesi haline gelecekti. O kadar ki Jeffery, yazar Ian Fleming’in James Bond karakterini yaratırken Dunderdale’den ilham aldığını söylüyor. “Biffy” takma adıyla tanınan amatör boksör Dunderdale, kadınlara ve süratli arabalara meraklıydı.


Milli Mücadele yılları boyunca Türkiye’de kalarak her türlü istihbarat faaliyetinin içinde bulundu. 1930’larda servisin Paris bürosunu yönetti. İngilizlerin Nazi işgali altındaki Fransız ve Polonyalı istihbarat şebekeleriyle bağlantısını sağladı. Fleming’in de yakın arkadaşı olan bu ajan, James Bond hikâyelerinde kendi maceralarını gördüğünü söylüyordu. Fleming’in hikâyelerininMI6’in faaliyetleriyle olan benzerliği bu kadarla da kalmıyordu...


Sudan Connerry gibi çıktı!

Goldfinger’da Sean Connery’nin dalgıç elbisesinin altından çıkan smokiniyle maceraya devam etmesi, gerçekten yaşandı.MI6’nın Hollandalı ajanı Pieter Tazelaar, Lahey’in Scheveningen bölgesinde denizden çıktı, eğlenceye karıştı. Üzerinde smokini vardı. MI6 ajanlarının, James Bond filmlerindekinin aksine “öldürme yetkisi” yoktu. Jeffery asıl kahramanların, Alman işgali altındaki Avrupa’da tren ve gemi hareketlerini gözleyen, yakalandıklarında da hemen öldürülen sıradan insanlar olduğunu söylüyor. MI6’nın kurucusu Mansfield Cumming, yani ilk “Bay C”, teknolojiye çok meraklıydı. Teşkilatın bugün James Bond filmlerinde de sıkça kullanılan yeni silahlar ve haberleşme tekniklerinde öncü olmasını istiyordu.


Bay C’nin 1910’lu yıllardaki en büyük arzusu görünmez mürekkebi geliştirmekti. Elemanlarından biri spermden görünmez mürekkep geliştirdiği müjdesiyle gelince çok sevindi. Spermden mürekkep iyot buharına reaksiyon göstermiyor, bu yüzden tespit edilemiyordu. Ama keşfi yapan genç, çalışma arkadaşlarının “işyerinde sürekli mastürbasyon yaptığı” suçlamalarına maruz kalınca başka ofise gönderildi. Yöneticilerden Frank Stagg bir raporunda şöyle yazıyordu: “Kopenhag’daki adamımız spermini bir şişeye stoklamış. Spermden yaptığı mürekkeple gönderdiği mektuplar leş gibi kokuyordu. Ona, her mektup için taze malzeme kullanması gerektiğini söylemek zorunda kaldık...” Anlayacağınız James Bond efsanesi kolay doğmadı.


Haber: Alihan Mestçi

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.