Pilot Whip Whitaker (Denzel Washington) yere çakılmak üzere olan uçağını mucizevi bir biçimde, çok az can kaybıyla indirmeyi başarır. Hastanede gözlerini açtığında kahraman ilan edildiğini görür. Ne var ki, bunun keyfini çıkaracak durumda değildir. Uçuş öncesinde, seyircinin de şahit olduğu gibi kokain çekmiş, uçakta ise alkol almıştır. Hastanede yapılan ilk testte de her şey ortaya çıkmıştır. Kanunlar açıktır. Görev sırasında alkol aldığı kanıtlanırsa, yolcuların hayatını kurtarmasının bir önemi kalmayacak, hapis cezasıyla yargılanacak ve meslek hayatı sona erecektir...


Kendimizi sorguluyoruz…

“Uçuş”un polisiye, gerilim ya da aksiyon formatında ilerleyen bir öykü olmadığını baştan söyleyelim. Gayet heyecanlı ve hızlı geçen ilk 30 dakikanın ardından ağır bir karakter dramının içine çekiliyorsunuz: Whitaker, alkol başta olmak üzere bütün sorunlarıyla filmin merkezine yerleşiyor. Üstelik büyük bütçeli Hollywood filmlerindeki ana karakterlere de pek benzemiyor. Başlangıçta olağanüstü bir pilot olarak karşımıza çıksa da yalanları, iki yüzlülükleri ve zaafları ağır basıyor.


“Uçuş”un asıl derdi ve meselesi, biraz uzamış bu orta bölümlerde değil finalde netleşiyor. Filmin perspektifi, “kahraman pilotu kurtarma çabaları”ndan ahlaki bir zemine kayıyor. Film boyunca bazı karakterlerin çıkıp Tanrı’dan söz edip, özgür iradeyi sorgulamaları da boşuna değil. O tezler finalde bir yere bağlanıyor. Bütün bunlar aslında seyirciyi kendi düşünceleri ve yargılarıyla yüzleştirmek adına yapılıyor. Geciken iç hesaplaşmayı sadece Whitaker değil bizim de yaşamamız isteniyor. Soru aslında çok basit: Birçok insanın hayatını kurtarmış olsa da, toplumun kendisine duyduğu güveni kötüye kullanan bir pilotu affedebilir misiniz? Karar sizin...





“Uçuş”, seyirciyi bu ve benzer sorularla yüzleştirebildiği, ahlaki bir ikilem üzerine düşündürebildiği için belirli ölçülerde başarılı bir film. Fakat açılıştaki kaza sahnesiyle ahlak dersine dönüşen final arasında geçen bölümlerde olayların ilginç bir şekilde geliştiğini söylemek ne yazık ki mümkün değil. Pilotun kazadan sonra Nicole (Kelly Reilly) ile duygusal ilişkisi ya da ailesiyle yaşadığı sorunlarda filme klişelerin ötesinde bir tat getirmiyor.



John Goodman dışında heyecan verici, renkli bir karakterin olduğunu söylemek zor. En önemli sorunsa uçak kazası sahnesindeki sinema duygusunun kaybolup gitmesi. Ama Denzel Washington’ın inandırıcı oyunculuğu ve Zemeckis’in “yönetmenlik kalitesi”yle bu hayal kırıklığının bir ölçüde telafi edildiği söylenebilir.


Hazırlayan: Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.