Yüksek prodüksiyon kalitesiyle dikkat çeken film, akıcı öyküsü, inandırıcı karakterleri ve anlatımıyla önceki Çanakkale yapımlarını geride bırakan iddialı bir savaş filmi.


Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunun Çanakkale’de gösterdiği direniş, Kurtuluş Savaşı’na ve Türkiye Cumhuriyeti’ninkuruluşuna dek uzanan bir sürecin ilk halkası olarak gösterilir.


Kitap ve tarihi araştırmalarla toplumsal hafızada sürekli tazelenen böylesi önemli bir direnişin sinemasal karşılıkları geçen yıl seyrettiğimiz filmlerin ardından, genel yönetmenliğini tecrübeli sinemacı Serdar Akar’ın yaptığı “Çanakkale: Yolun Sonu” ile sürüyor. Bu kez, tarih dersi ve mesaj verme dertlerinin bir yana bırakıldığını, nihayet gerçek bir savaş filmi yapma hedefiyle yola çıkıldığını görüyoruz. Doğru bir kararla, Çanakkale Savaşları’nın bütünü değil, bir bölümü anlatılıyor. Gemilerin toplarla Gelibolu’yu bombalaması ve çıkarma sahnesiyle açılan film, öyküyü önce cephe gerisine sonra da siperlere taşıyor.


Balkan Harbi’nden sonra terhis edilen Muhsin’in (Gürkan Uygun), kardeşi Hasan’ı (Umut Kurt) koruyup kollamak için savaşa gönüllü yazılması ve Behice hemşirenin (Berrak Tüzünataç) Muhsin’e karşı saklayamadığı duyguları öyküye, sağlam bir omurga veriyor. Böylece “Çanakkale 1915”teki gibi milliyetçi nutuklar yerine, inandırıcı insan öyküleri yansıyor beyazperdeye.


Hollywood mantığıyla yazıldığı gözlenen senaryo, iyi çizilmiş akılda kalıcı yan karakterlerin yanı sıra filme “iki nişancının rekabetini” ekleyerek ilgiyi sürekli ayakta tutuyor. Mustafa Kemal’in yazılı emrinin gelmesiyle başlayan final bölümü ise gerilimi, duygusallığı ve aksiyonu zirveye çıkarması açısından başarılı. Karşı tarafı tümüyle şablon karakterlerle ele alması gibi eleştirilecek yanları olsa da, senaryo geniş seyirci kitlesine seslenen bir filmin temel şartlarını yerine getiriyor.


Savaş sahneleri başarılı

Filmin Türk sinemasının ortalamasının üzerinde bir prodüksiyon kalitesiyle gerçekleştirildiği kesin. Dönem, kostümlerden aksesuvarlara ve silahlara kadar ayrıntılı bir biçimde karşımıza geliyor. Ama Hollywood standartlarıyla karşılaştırıldığında, eleştirilecek yanları var.


Kostümlerin eskitilmeden, yer yer çok temiz kullanılması; dijital efektli sahnelerde gemilerin pırıl pırıl olması ve kuşbakışı genel çekimlerdeki minik insan figürleri açıkçası beni rahatsız etti...


Buna karşılık eski usul, konvansiyonel özel efektlerde ve çatışma sahnelerinde göze çarpan bir sorun yok. Yönetmen Kemal Uzun’un savaş sahnelerini gayet iyi çözümleyip çektiği, siperlerde yaşananları tüm sertliği ve acımasızlığıyla gösterdiği görülüyor.


Çatışma sahnelerindeki planların birbirine çok benzediği, hep ayrı ritimle montajlandığı söylenebilir. Ama Türk sinemasının savaş filmi konusunda kısıtlı tecrübesi göz önüne alındığında “Çanakkale: Yolun Sonu” çıtayı yukarıya taşıyan bir film.


Oyunculara gelirsek, Gürkan Uygun’un abartısız, sade tarzıyla başarılı bir kompozisyon çizdigini, Berrak Tüzünataç’ın rolünü gayet iyi değerlendirdiğini düşünüyorum. Umut Kurt başta olmak üzere geri kalan ekip de görevini eksiksiz yerine getiriyor.


Sonuç olarak, “Çanakkale: Yolun Sonu”, 2012-13 sezonuna damgasını vuran Çanakkale filmleri furyasının en son ve en başarılı halkası olarak övgüyü hak ediyor.


Haber: Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.