Dünyaca ünlü fotoğrafçı Mert Alaş cephesinden bomba haber geldi. Pat diye hemen söyleyip rahatlayayım, detayları arkasından yazarım. Madonna’nın ısrarlarına dayanamayan Mert, onun son klibinin yönetmeni olmuş. “Israr” derken abartmıyorum. Gerçekten de Madonna, bizim Mert ve ortağı Marcus Piggott’un ağzından girmiş burnundan çıkmış ve onları ‘Girls Gone Wild’ şarkısının klibini çekmek için ikna etmiş. “Koskoca Madonna kime istese çektirir klibini, neden ikna etmeye çalışsın” diye düşünenler için hemen şunu belirtelim ki, Mert Alaş da dünya çapında bir star. Portfolyosunda Kate Moss’lar mı istersiniz, Jennifer Lopez’ler mi... Zaten daha önce Madonna’nın parfüm tanıtım kampanyasını, albüm kapağını, bir sürü dergideki fotoğraflarını çekmişti; sıranın klibe geleceği belliydi. Ama Mert ve Marcus’un neden Madonna’nın teklifine balıklama atlamadıklarını tahmin edebiliyorum. Her deklanşöre basışta başarı zincirlerine bir başarı halkası daha ekleyen bu ikilinin ilk klibi bu. İnce eleyip sık dokumaları, tedbirli davranmaları da bu yüzden olsa gerek. Kısaca söylemek gerekirse, Madonna’ya atılan Türk imzası artık yerini iyice perçinledi. Mert’e çektirdiği fotoğraflardan sonra ilk kez onun, yani bir Türk sanatçısının klibinde oynadı Madonna. Mert ve ortağının bu işi de mükemmel bir şekilde başaracağına inanıyorum.




Eski eşe gönderme...


Hazır söz Madonna’dan açılmışken hakkındaki küçük bir dedikoduyu da aktaralım. Efendim bu günlerde sarışın starın ‘I Don’t Give A’ adlı yeni şarkısında, eski kocası Guy Ritchie’ye yaptığı gönderme konuşuluyor. Şarkının sözlerini çevirelim de nedir bu gönderme iyice anlaşılsın: “İyi bir kız olmayı denedimKarın olmayı denedimKendimi küçülttümIşığımı yuttumBenden beklediklerinin hepsi olmayı denedimVe olmadıUmrumda da değil.” Tabii bu en sondaki “Umrumda değil” bölümünü sansürlenecek bir üslupla ifade etmiş bizim çılgın kız. Kadının yeni kocasının yerinde olmayı istemezdim doğrusu...




559 yıl sonra Bonomo'nun gemisi karada yürümedi!


Geçen gece “Biraz müzik dinleyip kulaklarımın pası silinsin dedim” ve Babylon’a uğradım. Genç şarkıcı Cem Özel’in ilk solo albümünün lansmanı varmış, hem ‘Tebdili mekânda ferahlık vardır’, hem de ‘Sağa sola biraz kulak kabartıp ekmek paramızı çıkarırız’ diye düşünüp soluğu orada aldım. İyi ki de gitmişim, çünkü Can Bonomo’yu canlı canlı görmek kısmet oldu. Bu delikanlıyı ben de pek çoğunuz gibi Eurovision sayesinde tanıdım. Ama insanın hemen kanı ısınıyor. O gece de çok şekerdi. Mustafa Altıoklar’la gelmiş, sahneye çıkıp Cem’e bir ara vokal bile yaptı. Zaten Cem de ona bestelerini verirmiş söylesin diye... Gelelim bu arada gizli faaliyetlerim sonucu elde ettiğim bilgilere. Efendim, Bonomo, Eurovision klibini çok geniş avlusu olan bir okulun bahçesinde çekmek istemiş ve bunun için İstanbul Üniversitesi seçilmiş. Orkestra elemanları okulun balkonunda çalarken, Bonomo da avluda şarkısını söylemiş. Merdivenlerden inen dansçılar, o tarihi binanın büyüsü ve Can’ın enerjisi birleşince sıkı bir klip çıkmış ortaya. Şarkıda “Gemimde yalnızım” lafı geçiyor ya bunun için de harika bir fikirleri varmış aslında. Bonomo Fatih Sultan Mehmed’e özenmiş olacak ki karadan, okulun bahçesine bir gemi getireceklermiş. Sonunda ne mi olmuş?




Aralarında Osmanlı yok ki!


Denen o ki, Fatih’in torunları, ondan yaklaşık 559 yıl sonra dedelerinin yaptığını yapamamışlar. Bir yanda maddi imkânsızlıklar, diğer yanda ‘teknolojik’ şartların zorlamasıyla geminin karada yürümesi imkânsız görünmüş, o yürümeyince proje suya düşmüş. Bizimkiler de “Madem karada yüzdüremedik gemiyi, suda yüzdürürüz” diyerek klibin bir bölümünü denizdeki teknede çekmişler. Aslında çocuklara hak vermek lazım. Fatih gibi arkalarında koskoca Osmanlı devletinin hazinesi yok ya... Tüm bu görsel şölenin yönetmeni ise Can Saban. Saban, hem Bonomo’nun kankası hem de menajeri Ece’nin sevgilisi. Kısaca her şeyi aile içinde halletmişler. O akşam Can Saban’la Ece’nin orada olmaması dikkatimi çekti ve doğal olarak çevreye biraz daha kulak kabarttım. Meğer iki sevgili teknedeki çekimin şehvetine kaptırmışlar kendilerini ve o soğukta, o ayazda denize girmişler. Anlatılanlara göre her şey klibin daha mükemmel olması içinmiş. Bu sanat aşkı yüzünden Can ve Ece hastalanıp yatağa düşmüşler. Bu işlerin böyle ‘tehlikeli’ yanları da var anlaşılan... Ne diyelim, inşallah klip beğenilir ve daha da önemlisi Can Eurovision’daki dinozor Engelbert Humperdinck’in hakkından gelir.





Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.