Hani 60’lı yıllardan kalan, ayaklı, beş kollu askılıklar vardır ya; palto, şapka filan asılırdı. Sabah mahmurluğu içinde kahvaltı masasına doğru ilerlerken işte onlardan birini gördüm. Tam kapının yanında duruyor. Şaşırdım, evde böyle bir eşya yok. “Hırsız girmiş olsa bir şeyi alıp götürürdü” diye mantık yürüttüm kendi kendime. “Biri eve bir şey getirmiş, o zaman hırsız olamaz” diye düşünce perspektifimi tamamladım da, içim rahat etti.


Mantık güzel şey... Ama kim getirip koymuştu o kazulet gibi direği oraya? Az sonra dış kapı açıldı ve sorumun cevabı göründü. Gargamel, yüzünde esrarengiz bir ifadeyle odanın ortasına doğru yürüdü, sonra da ani bir hareketle başındaki fötr şapkayı askılığa doğru fırlattı. Hani eski dedektif filmlerinde şak diye takılır ya şapka askının koluna... Bizimkininki yere düştü doğal olarak. Hiç asabımı bozmadan bütün bu maskaralığın sebebini sorunca, önce kuşkulu bakışlarla etrafını süzdü, sonra da kısık bir sesle “Dedektif oluyorum, kurslara kaydoldum” dedi. “Peki ya o şapkayı niye yere attın?” dedim. “Atmadım, düştü. Hani Mike Hammer ofise girince şapkasını...”


“Beni kalemine alma” demişti ama…

Sözünün devamını getiremedi, çünkü tam masaya oturacaktı ki ceketinin cebinden eşek kadar bir büyüteç düştü yere. “Bu ne ulan?” dedim. “Pertavsız, iz sürmek için” deyince dayanamadım, “Salakçığım pertavsızı Sherlock Holmes kullanır” dedim. Demez olaydım, meğer bizimki Mike Hammer ile Sherlock’un sentezi olacakmış. Yani zekâ ve bilek gücü bir arada... “Senden olsa olsa Pembe Panter’in Müfettiş Clouseau’su olur” dedim ama hiç aldırmadı. Cebinden çıkardığı pipoyu yakarak “Azizim Watson, apaçık bir gerçek kadar yakalanması zor bir şey yoktur” diye Holmes’ün o ünlü vecizesini yumurtladı.


Pertavsız dediği o büyüteci kafasında kırmak vardı da, ağabeylik bende kalsın diye nasihate başladım; “Oğlum dedektif olacağına git adam gibi doktor, mühendis ol. Neden uğraşıyorsun bu boş işlerle?” diye... “Boş işler olur mu? Daha ilk araştırmada müthiş bir şey öğrendim ama sana söyleyemem” dedi. Merakımı kaşımayı nasıl da biliyor it! “Neden söyleyemez mişsin?” deyince, “İbrahim Tatlıses hakkında abi, yazmazsın ki... Ne demişti İbo Abi sana?” diye yanıtladı beni.


Herkes kız olacağını yazmıştı

Gerçekten de İbrahim Tatlıses’le böyle bir konuşmamız olmuştu. Ameliyat sonrasında yaptığım bazı haberlerden sonra bana telefon açıp, “İzzet kardeş, bir daha beni kalemine alma” demişti kendine özgü üslubuyla. Ben de duyduklarımın hiçbirini yazmadım bugüne kadar. Yine de merakımdan sordum “Nedir duyduğun?” diye Gargamel’e. “Abi, bebeğin cinsiyeti belli olmuş” deyince, “Oğlum dünya âlem biliyor. Herkes yazdı, çocuk kız olacakmış” diye kahkahayı patlattım. “Azizim Watson” dedi, “Söyledim ya; apaçık bir gerçek kadar yakalanması zor bir şey yoktur.”


“İnşallah ikincisi kız olur” diyormuş

Sonra Gargamel öğrendiklerini anlattı, ben de dayanamadım bu kez yazmaya karar verdim. Çünkü güzel ve hayırlı bir haberdi... İbrahim Tatlıses ve Ayşegül Yıldız çiftinin çocukları kız değil, erkek olacakmış. 12 hafta sonunda Ayşegül Hanım Acıbadem Hastanesi’ndeki ultrason ekranında bebeğin cinsiyetine şahit olmuş. Ayşegül Hanım aslında bir kız istiyormuş ve “İnşallah ikincisi öyle olur” diyormuş.


Bunları anlattıktan sonra, “Yanlış anlama abi, biliyorsun ben sadece basit bir hafiyeyim. Yılların gazetecilerini yalanlamak gibi bir derdim yok. Bunlar duyduklarım sadece ama bilirsin hiçbir haberim de yanlış çıkmadı. Asıl önemli olan, İbrahim Abi ile Ayşegül Abla’nın mutlu olması” dedi Gargamel. Ben de aynı şeyi düşünüyorum. Şimdiden mutluluklar diliyorum. Allah analı babalı büyütsün yavrularını...


Haber: İzzet Çapa

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.