Modayı birçok kişiden daha fazla etkilemiş bir tasarımcı olarak genç yetenekleri nasıl buluyorsunuz? Sizce moda endüstrisi siz başladığınızdan bu yana çok değişti mi? Genç tasarımcıların mücadele etmesi gereken gizli tehlikeler var mı?

Görünüşe bakılırsa, modanın artık daha fazla izleyicisi var ve tasarımcı olmak ya da bu dünyanın bir parçası haline gelmek isteyen kişilerin sayısı da her geçen gün artıyor. Bilemiyorum, bence temel açıdan her şey aynı. Moda bilgiye bu kadar kolay ulaşılabilen bir çağda bir hayli yükseldi tabii ki. Nasıl spor ve müzik tutkunları varsa, modanın da bugün pek çok tutkunu var, birçok kişi bu deneyimin bir parçası olmak istiyor. Bu da belli bir heyecan dalgası yaratıyor, 20 yıl önceye göre büyük bir aşama kaydedildi.


1984’te Tasarım Öğrencisi Ödülü’nü almıştınız. Modaya ilk adım attığınız yıllardan bu yana neler değişti?

Marie Claire'in haberine göre; aslında şu an olduğum yere gelmeyi hiç beklemiyordum. İlk başladığım günleri düşündüğümde çok heyecanlı olduğumu hatırlıyorum. Çok da değişmemiş bazı şeyler. Her defilem olduğunda; podyumu ve giydirdiğim modelleri gördüğümde yine çok heyecanlanıyorum. Böyle anlarda, ne kadar mesafe kat ettiğime ve bugün daha ileri gitmek isteğime inanamıyorum. Nerede başladım, nereye vardım, bunları her an düşünüyorum. Şu an parfümlerimiz ve ayakkabılarımız var, çanta yapıyoruz, dünyanın pek çok yerinde defilelerimiz organize ediliyor; New York ve Paris’te yaşıyorum. Evet, tüm bunların gerçekleşeceğini beklemiyordum.


Tüm bunların altından kalkabilmek için nasıl bir çalışma alışkanlığı geliştirdiğinizi ve yakın ekibinizi nasıl yapılandırdığınızı merak ediyoruz...

Gerçekten yetenekli insanlarla çalıştığım için hem şanslıyım hem de minnettarım. Tabii işin içinde daha başka birçok faktör de var ve hepsi de çok önemli. Sonuca ulaşmayı sağlayan tek bir faktör yok.


Nihai hedefinizi en basit nasıl tarif ederdiniz?

Hoş şeyler yaratmak ve insanların hoşuna gidecek şekilde sergilemek.


Bugünlerde markaların daha geniş kitlelere ulaşmak için oluşturduğu düşük fiyatlı alt line’ları da var. Siz Marc by Marc Jacobs’ı bundan on yıl önce oluşturdunuz. Bu yönelişi nasıl öngörebildiniz?

Kullandığımız malzemeler ya da işçiliğimizden dolayı fiyatları biraz yüksek olabiliyor. Bugüne dek geliştirdiğimiz hassasiyet, estetik olgusu ve bütünlüğümüzü koruyarak, bu işi küçük değişikliklerle daha düşük fiyata yapabileceğimizi keşfettik. Estetik bakış açımızı değiştirmeden daha ekonomik malzemeler kullanmak istedik. Daha düşük fiyata çok daha geniş bir kitleye ulaşabildiğimizi ancak şimdi görüyorum. Bunu gerçekleştirirken ikinci bir line değil, farklı bir line yaratmayı istemiştik. Ortağım Robert Duffy ve ben yıllar önce bu konseptte anlaştık ve başarılı olacağına hep inandık.


Moda endüstrisinde en güvendiğiniz insan Robert Duffy midir?

Temelde birlikte çalıştığım herkese güvenirim fakat Robert’la uzun süreli ve daimi bir ilişkimiz var. Birbirimizin yeteneklerine inanıyoruz, güvenimiz ve inancımız her zaman tam. Bu da bizi bunca yıldır mükemmel birer partner kıldı. York’ta bir kitapçı da açtınız. Bu bir tasarımcı için pek de alışık olduğbir olgu değ. Bu Robert’ın fikriydi. Birçok yazar arkadaşı var çünkü. Bu kitapçının yerinde daha önce başka bir kitapçı vardı ve kapanmak üzereydi. Biz de satın alıp Book Marc yapmaya karar verdik. Çok da başarılı oldu. Şimdi Batı yakasında bir tane daha açmayı planlıyoruz.


Tasarımcılar artık sadece giysi değil aynı zamanda imaj da mı satıyor?

Hayır, ben böyle düşünmüyorum. Herkes farklı nedenlerle alışveriş yapıyor bana göre. İmaj sattığımızı düşünmüyorum. Biz tasarımlarımızı satıyoruz ve bu tasarımların temel bir bütünlüğü ya da belli bir estetiği var; tişört ya da parti elbisesi fark etmez. Hepsine yaklaşımımız aynı. İnsanlar istediklerini herhangi bir nedenle satın alabilirler, oysa işin bizim dâhil olduğumuz kısmı sadece yapılması.


Yves Saint Laurent bir konuşmasında; “Hayattaki en önemli mücadelenin, insanın kendisiyle yaşadığı mücadele olduğunu fark ettim” demişti. Siz de bu düşünce noktasına ulaşabildiniz mi?

Bazı yönlerden; evet…


Hangi yönlerden?

Kendinin farkında olmak... Bu noktada, kendimi gayet iyi tanıdığımı hissediyorum ve hâlâ bir şeyleri merak ediyor ve şaşırabiliyorum. Öte yandan kendimi birey olarak da gayet güçlü hissediyorum, belli bir kendine güven ve farkındalık duygusu oluşturdum. Bu hayatı her zaman kolaylaştırmıyor ama bana güç veriyor.


Bu güçten de belli bir geri dönüşüm alıyorsunuz… Bunu Time Dergisi’nin 2010 yılının Dünyadaki En Etkili 100 İsim listesine girerek kanıtladınız. Aldığınız bütün o övgülere ve sahip olduğunuz güce istinaden bu pırıltılı endüstride hiç aklınızı çelen tehlikeli tuzaklar olmadı mı?

Ben sadece işimi yapıyorum ve bu tarz tuzaklara kapılmıyorum. Bunları duymak çok hoş, biri sizi övdüğünde ya da sizi tanıdığında elbette gururlanıyorsunuz. Ancak tuzaklar da dâhil olmak üzere hiçbiri beni işimin özünden uzaklaştırmıyor. Övülsem de övülmesem de bu beni sabahları uyanıp


işe gitmekten ve yine sevdiğim işi yapmaktan alıkoymuyor.


Başarı, mutluluğun anahtarı mıdır?

Mutluluğun anahtarı nedir bilmiyorum. Mutluluk da diğer duygular gibi sadece bir duygu! Bazı günler kendimi mutlu hissediyorum ama diğer duygulara da sahibim. Bu yüzden bir anahtar var mı yok mu bilemiyorum. Belki de Budistler bütün duyguları bir kenara bırakıp, her şeyi akışına bırakmakla iyi yapıyorlardır. Böylelikle, hiçbir sorunları kalmıyor.


Son altı yılda, çok büyük imaj değişikliği yaşadınız. Fiziksel olarak değişmek, markanız ve kendiniz için düşündüğünüz bir gereklilik miydi?

Hayır, ben bunu şekil için yapmadım, sağlık sorunlarım nedeniyle yaptım. Çok zayıftım, çok çalışıyordum ve bazı mide problemlerim vardı. Beslenme uzmanına gittim, o da spor yapmamı ve diyetimi değiştirmemi önerdi. Aldığım sonuçları çok sevdim. Kendimi daha iyi, daha güçlü hissediyordum ve geçirdiğim fiziksel değişimle birlikte sanırım kendime olan güvenim de arttı. Bu gelişme, diğer gelişmeleri de beraberinde getirdi ve artık daha mutlu ve daha zengin bir hayat yaşadığımı hissediyorum. İstisnayı sadece sigara içmem oluşturuyor.


Aynaya bakmak dışında, eskiye göre nelerden daha fazla keyif alıyorsunuz?

Giyinmekten, saçımı kestirmekten, kendime çeki düzen vermekten daha çok zevk almaya başladım. Bu modayı müşterilerin gözünden de görmemi sağladı. Artık bizzat ben de o bakış açısına sahibim. Mesela daha önce hiç yapmazdım ama artık alışveriş yapmayı da seviyorum.


Başkaları sizi her an farklı bir şekilde de görebilirler, değil mi? Bang! Parfüm kampanyanızda soyunmuştunuz.

Bu birçok kişinin bana bakışını değiştirdi. Eski halimi daha çok sevdiklerini söyleyenler de oldu. Oysu bunu söyleyenler beni tam olarak tanımıyor çünkü hâlâ aynı insanım, sadece farklı görünüyorum. Egzersiz yapmak daha iyi uyumamı sağlıyor. Vücuduma daha çok güvendiğimi hissediyorum ve kendine bakan ve alışverişe giden kadınlarla bazı yönlerden bağ kurabiliyorum artık. Eskiden beş dakikada duş alır, her gün aynı giysileri giyerdim. Artık erken kalkıyorum, giyinmekten, vücuduma kremler sürmekten ve manikür yaptırmaktan büyük keyif alıyorum. Güzel ortamları, yemekleri seviyorum. Eskiden zorunluluk olarak gördüklerimden zevk almaya başladım. Eskiden kendimi daimi olarak çalışmak zorunda hissederdim, şimdi iş dışında da birçok şeyden keyif alıyorum. Bu kendime bakmamın getirisi.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.