Mücevher, pırlanta, kuyumcu, değerli taş, güven, değişik tasarımlar ama en önemlisi kalite ve yenilik kelimelerini bir arada duyduğumda aklıma ilk gelen isim Kerim Güzeliş... 1999 yılından beri tanıyorum kendisini, tam 13 yıl olmuş ve bunca yıldır Ariş Pırlanta’nın ne kadar güzel işler (Kerim Bey’in soyadı geldi aklıma yaptığı işle soyadının hakkını vermiş) yaptığı ve markanın nasıl güçlendiği apaçık ortada. Tüm yenilikleri onların vitrininde görmek mümkün fakat beni çok etkileyen bir çalışmaları var. Parmak İzi Koleksiyonu! 2 yıl önceydi sanırım ilk anlattığında çok şaşırmıştım çünkü düşünün; sevgiliniz, eşiniz, çocuğunuz, anneniz ya da babanızın parmak izini veriyorsunuz firmaya o parmak izinden kolye ucu veya bileklik yapıyorlar ve ömür boyu sevdiğiniz kişinin parmak izini taşıyorsunuz. “Bu nasıl bir fikir Kerim Bey nasıl geliyor aklınıza” dediğimde bana sadece “yenilik yapmazsan olmaz bu işte biz hep ilkleri yapıyoruz işte farkımız bu” demişti.

Ariş'in kelime anlamı ve hikâyesi nedir?



Ariş, soyadımız Güzeliş’tir. Güzeliş soyadımızı biz kendimiz koymadık. Dedem Mardin'de mesleği icra ettiğinde, çok güzel işler yapıyordu. Yalnız Mardin'de değil Güneydoğu Anadolu'dan çok müşterileri vardı. Ona Anadolu’da "çok güzel iş yapıyorsun, işin çok güzel, güzel iş yapan usta Abdülkerim Usta" diyorlarmış. Soyadı kanunu çıktığında, güzel işi olan usta adı altında Güzeliş soyadını aldık. Yani biz hak edilmiş bir soyadı aldık. 1984 yılında Ariş'i kurarken daha doğrusu anonim şirket kurumsallaşmaya doğru giderken daha önce ben Güzeliş kuyumcusuydum kendime işletme açtığımda. 1972 yılında Güzeliş kuyumcusu marka adına biraz uzun ve çok rahat bir şey değildi. Ne yapmalıyız anlamı kaybetmemek üzere dedik işte o zaman güzel iş, pak iş, temiz iş, güzel iş anlamına gelen ar iş ismini seçmiş olduk. Bu arada 1906'dan itibaren resmen işletme açtık.


Ne zaman kuruldu?

1890'lara dayanıyor bu işe başlamamız ama 1906'dan itibaren dedemizin işletme açtığını sonra babamızın idame ettirdiğini sonra ben 1972'de işletmemi kendim açtım. 1984 yılında da Ariş'i kurdum ve halen devam ediyor. Şimdi dördüncü nesil iş başında.


Pırlanta sektörüne nasıl giriş yaptınız?

1977 yılına kadar altın sektöründeydim. İmalat ve toptan bölümündeydim. Daralan piyasada daralmadan kasıt şöyle diyorum işletme çok iyi değil. Her zaman olduğu gibi Türkiye’de taklitçilik çok hızlı olarak gelişiyor. Yapmakta olduğunuz işi hızla taklit ediyorlardı ve rekabeti işçilik üzerine kuruyorlardı. Yani ben 1 liraya satıyorsam o 80 – 60 kuruşa satıyor. Yeni bir şey yapıyorsun hemen onu taklit ediyor falan devamlı burada kaç kovala sistemi oldu. Sonra aklıma babamın bir sözü vardır o geldi, aslında dedemin babama, babamın da bana tavsiyesidir “herkesin yaptığı işi yapma, farklı bir iş yap” Bu söz yıllar önce 1890’larda bu söz söylendiğine göre o zaman bile farklı işler yapıyormuşuz demek ki. Bende bir fark yaratmak adına bahsettiğim tarihe Türkiye'de mücevherci yoktu. Avrupa'da bir fuarda vitrinlerde çok mücevher gördüm, çok pırlanta gördüm. Bilhassa büyük dev markaları gördüm ve çok gıpta ettim. O tarihte döner dönmez ben bu işi araştıracağım dedim. İnanın yani kör bir kuyu gibi bir şeydi. Çok zordu o gün için. Tabii bugün internetten ulaşmak çok kolay. Yılmadım bu işe gönül verdim. 1977'den itibaren de pırlanta sektörüne girmiş oldum.



Sizi rakiplerinizden ayıran özellikleriniz nelerdir?

Bizi ayıran en önemli özellik bir kere daima farklı ürün yapmayı ön plana koyuyoruz. Daima fark yaratıyoruz. Yani standart yapılmış bir şeyi veya başkasının yaptığı bir işi kesinlikle yapmayı kabul etmiyoruz. Ne yapacaksak farklılık yaratıyoruz. Eğer klasik bir tektaş yapacaksak bile kolları daha başka bir yapıda olmalı veya cilası daha değişik. Kendimizden güzellik katmadan onu piyasaya çıkartmıyoruz. Yani en klasik şeyden bahsediyorum. Kaldı ki biz genelde hep yapılması imkânsız gibi görülen şeyler yaptık.


Ürünleriniz hakkında biraz bilgi alabilir miyiz?

Bizim ürünlerimizin hepsi patentlidir ve dünyada kimsenin yapmadığı ürünlerdir. Bildiğimiz doğadaki yaprakları alıyoruz çok özel bir yöntemle onları kurutuyoruz ve onları birebir kalıba alıyoruz. Altın olarak döküyoruz ve pırlantalarla süslüyoruz. Artı bir teknoloji keşfettik. Altını istediğimiz renge boyayabiliyoruz. Yani yeşil rengini, sonbaharda o sararmış rengini verebiliyoruz. En önemli tarafı hiçbir sanatkâr hiçbir makine doğadaki izleri, o yaprak izlerini hiç kimse yapamaz. Biz onu birebir çıkartıp kişilerin onu birebir kullanmasını sağlıyoruz. Buradaki gayemiz, ben inanıyorum ağaçtaki o gördüğümüz henüz sırrını çözemediğimiz o dokuların aslında hepsi birer genetik şifredir. Bir kodlamadır ve ben o kodlamanın hem doğaya hem insan üzerinde olumlu tesir olacağına inanıyorum. O kodlamayı çıkarırken mesela bir çınar ağacını yapıyoruz çınar ağacı size ne hatırlatır? Çınar ağacı binlerce yıl sağlıklı ve dimdik kalmayı hatırlatır. İşte bir çınar ağacını düşünün mesela, inanıyorum ki o çınar ağacının yaprağını kullanan bir kimse sağlıklı, huzur içinde, dinç, daima ağacı, kökü hep böyle kalır diye dolayısıyla her ağacın kendi karakterinde hem çok güzel bir şekilde formunu taşıyor hem de taşıdığı kodlar üzerinden insanlar istifade edebiliyor. Bunu gibi yüzlerce tane size koleksiyon bahsedebilirim. Bir tanesi semboller koleksiyonu içinde çakralar var. İçinde yine kabalayla ilgili semboller var. Dört elementle ilgili semboller var.


Burçlarla ilgili değişik bir çalışmanız da var değil mi?

Evet değişik bir çalışma oldu. Zodyak burçlarını çok güzel işledik. Burç yeni bir şey değil herkes tarafından yapılmış bir şey ama yorumlaması bambaşka. Tamamen bize aittir. Güneşi ortada 12 burcu etrafına koyduk. İki taraflı kullanılan bir kolye yarattık. O kolyenin ön tarafında klasik burçlardan bahsettik, güneşin ortasına kişinin burcunu oturttuk. Üste yine kişinin burcunu uluslararası sembolle koyduk ve üzerine bir pırlanta yerleştirdik. İki taraflı kullanılan kolyenin arka tarafına da kişinin doğum gününü veya vermek istediği mesajı "nice yıllara" "sonsuza kadar sağlıklı yaşaman dileğiyle" gibi mesajı koyabiliyor. Mesela bu burç tasarımımız dünyada ilk.


Tüm bu ürünlerin patentleri? Alıyorsunuz sizde değil mi?

Bunların hepsi patentlidir.


Ürünleriniz ile aranızda sanki duygusal bir bağ var gibi

Evet hem de çok fazla örnek vermek gerekirse; çakralar dünyada işlenmemiş bir tema. Hep işlenmemiş ve her bir sembol de az önce bahsettiğim gibi yaprakta olduğu gibi çok özel anlamı var. Bana sorarsanız da o sembollerin hepsinin özel bir gücü var. İçine gizlenmiş bazı bilgiler var ve biz inanıyoruz ki onu taktığı zaman, kişi onu sevdiği zaman, benimsediği zaman üzerinde hangi duygu varsa, hangi etki varsa, o etkiden kişi istifade ediyor. Yani sağlık istiyorsa sağlık, zenginlik istiyorsa zenginlik, aşk istiyorsa aşk, ilahi sevgi istiyorsa ilahi sevgi, hepsini birden edinmek istiyorsa bütün sembollerin olduğu kolyemizde mevcut.


Ariş pırlantanın ilkleri nelerdir?

Çok fazla var hangisini söylesem aklıma gelenleri sayayım. Parmak izi yani kişiye özel kişinin parmak izini alıyoruz. O parmak izinden özel ürün yapıyoruz. İnsanın saçından, insanın dişinden bilhassa çocukların saklanıyor dişleri. Dişlerden çok güzel mücevherler yapıyoruz. Bebeklerin ayak izinden, el izlerinden özel ürünler de yapıyoruz. Bu bahsettiğimiz ilklerin ötesinde çok ilklerimiz var.


Pırlanta ile ilgili değişik çalışmalarınız var mı?

Mesela yine bir Fancy Color dediğimiz koleksiyon yaptık. Biliyorsunuz pırlantanın yedi rengi var. Biz o renkli taşlardan mix yapıp hepsinin hem tanıtımını yapıyoruz hem de kişinin takmasını sağlıyoruz. Mesela birçok kişiye söylediğinizde bu pırlantaları, mavi pırlanta, yeşil pırlanta, kırmızı pırlanta inanması biraz güç ama doğada mevcut olan ama az olan şeyleri de özel olarak bunları hem kişiye özel yapıyoruz hem de çok farklı tasarımlar halinde koyuyoruz. Artı siyah pırlantayı göbekte iri bir siyah pırlantayla çok güzel dizaynlar yarattık. Mesela bunların içinde objelerimiz var. Masa üstü objelerimiz var. Hatta istenirse onu büyük bir mücevher olarak da takabilir. Hayvan figürlerimizi aynen birebir çok mükemmel bir sanat eseri halinde altın, pırlanta, siyah pırlanta, beyaz pırlanta bazen de brown pırlanta kullanarak mükemmel kalıcı, binlerce yıl kalacak bir aile yadigârı olarak dizayn ediyoruz.



Koleksiyonlarınızı hazırlarken nelerden ilham alıyorsunuz?

Öncelikle son zamanlarda kişisel ürün üzerine, duygu üzerine ve içerik üzerine, hikâyeler üzerine odaklandım. Çünkü insanların tek istediği bu. Bundan 30 sene önce pırlantalı tektaş takmak istiyordu ve bunun daha çok değerinin üzerinde duruyordu. Benim elimdeki pırlanta pahalıdır falan gibi daha çok bunu üzerine, pırlantanın değeri üzerine çok gidiliyordu ama son zamanlarda insanlar mücevher almak istedikleri zaman, mücevherin hikâyesi, ne anlama geldiği, içeriğinin ne olduğu, bunu alırsa ne olacağıyla çok ilgili oldukları için bütün bu koleksiyonların aslında nedeni budur. Bunu duyan kişi bunu almak istiyor. Diyor ki "bende değişmek istiyorum, almak istiyorum"





İşte maneviyat katıyorsunuz

Evet maneviyat katıyoruz. Bir şey daha söyleyeyim. Biz bunu üretirken de aynı manayla üretiyoruz, aynı keyifle üretiyoruz ve bunu alan kişiye de aynı etkiyi yaratacağına inanıyoruz. Kısaca ne yapıyoruz olumlama yapıyoruz, kuantum yapıyoruz. Alan kişi de olumlama ve kuantum yapıyor.


Çalışma prensibiniz nedir? Yanınızda her çalışanla birebir ilgileniyorsunuz değil mi?

Aynen öyle. Bazen arkadaşlar ne diyor biliyor musunuz. "Kerim bey geç odana otur, tam bir yönetim kurulu başkanlığı yap yani sen bu arada nerdeyse çalışanlardan bir tanesi oldun" diyorlar. İnanın misafirim gelmezse haftada bir gün kullanmıyorum, 15 gün 1 ay kullanmadığım oluyor. Arkadaşlar bana kızıyor. ama ben sahada olmayı seviyorum. Onlarla patronculuk oynamayı istemiyorum.


Bu zamana kadar sizin için en önemli koleksiyonunuz hangisi? Benim en sevdiğim bu dediğiniz hangisi?

Benim hayatımı ve kendimi yansıtan koleksiyon semboller koleksiyonudur. En son çıkardığımız. Ben onunla özdeşleştim. Benim 33 yıllık 1979'dan beri araştırmam olan, hobim olan çok sevdiğim bir araştırma. Ben bütün dinleri araştırdım, ruh bilimiyle ilgilendim. Hatta bir de spritualizmayla ilgilendim. Bütün ezoterik bilgilerle haşır neşir oldum. Kitap okudum araştırdım. Zaten bu bütün semboller onların yansımasıdır. Oradan edindiğim bilgiler ve arşivlediğim birçok şeyi çok iyi bildiğim mesleğim olan ve sevdiğim mesleğime yansıtmak istedim. Burada üç amaç güttüm. Bir tanesi bu bilgiyi insanlara bir şekilde sanatla birleştirerek sunmak arzusundayım ve insanlar tam bu arada hepsi hikâye ve içerik istiyor. İçeriği beraber sundum ve bu bilgileri de yaygınlaşmasını, insanlar tarafından algılanmasını ve bilinmesinde katkım olsun istedim. Üçüncüsü de biliyorsunuz 2012 yılı için birçok spekülasyon var. Ben bir kıyamet olacağına inanıyorum ama yıkıcı bir kıyamet değil yapıcı bir kıyametten bahsedebilirim. Yapıcı kıyamette bir şuur aydınlanması olacak, bilinç aydınlanması olacak. Bu aydınlanmada da herkesin bir payı olmalı. Biri bir vecizle, biri bir kitapla, biri iyi bir hareketle, iyi bir davranış biçimiyle, biri daha dürüst olarak yalan söylemeyerek v.s. Herkesin bir katkısı olması gerekir. Bizde firma olarak, Kerim Güzeliş olarak sanatımızla ilgili bu katkıyı bu vesileyle yaptık ve 2011'in son çeyreğinde çıkarmamızın tek nedeni 2012'ye şu hazırlığın içine, biz de bu şekilde giriş yapmış olduk.


Her sene kaç tane farklı koleksiyonla çıkıyorsunuz?

Eskiden bazen bir ürün çıkarırdık 25 sene götürürdük ama son 5-6 yıldır tüketici hep yenilik istiyor. Her yeniliğin üzerine tekrar bir yenilik istiyor. Bunun karşısında da bizim size bahsettiğimiz 4-5 tane daha arşivimizde hazırlığımız her an çıkarabileceğimiz 4-5 tane daha koleksiyonumuz var. Biz bir takım oluşturmuşuz 8-9 kişi ve devamlı orda bir çalışma var.


Başarı konusunda Ariş’in bir sırrı var mı?

Seninle firmamızın sırrını paylaşmakta bir sakınca görmüyorum.


Ama herkes öğrenecek

Öğrensin yine bir ilk olsun yine yol açalım sektöre uygulasınlar bunu da. İnsanlar bir tane tasarımcı buluyor veya tasarımcı olduğunu söyleyen bir kişi geliyor. Onu oturtuyorlar bazen de 3 kişi 5 kişi oturtuyorlar, tasarım çizdirip duruyorlar. Tasarımcıların odası var, tasarımcılar üretiyor ama ürün ne çıkıyor? Nereye satılıyor? Nasıl satılıyor? Ne kadar etkili? Ondan sonra üreten başka türlü üretiyor. Satan “bunlar satılmıyor” diyor. Onlar birbirlerine kızıyor. Biz bunu yaşamadık mı? 10-12 sene önce aynı şeyleri yaşadık. Ondan sonra biz şöyle bir şeyi keşifte bulunduk. Geçtiğimiz son 4-5 yıldır, bizim bir iki tasarımcımız var. Tasarım biriminde bende yer alıyorum. Çünkü en çok birikimi olan benim. Dünya fuarlarını geziyorum, 50 yıllık bir birikimim var, ne satılır ne satılmaz ben içinde oluyorum. Benim pazarlama müdürüm olmasa bile ikinci bu işi en iyi bilen tasarımın içinde, benim internet müdürüm bu işin içinde, benim halkla ilişkiler müdürüm bunun içinde. Herkes birbirinin işini biliyor. Biz bir tasarım ortaya çıkardığımızda, onun bütün yorumlarını, tartışmasını yapıyoruz. Bunu çıkaracağız ama böyle çıkaracağız, bunu çıkaracağız ama bu hikâyeyle çıkaracağız, bunu çıkaracağız ama bu formatta çıkaracağız, bunu çıkaracağız ama bu ebatta çıkaracağız gibi çok ortak akıllı bir şey çıkıyor. Bunu da nereden edindik. Ben yurtdışına gittiğimde daima önemli olan firmalarla randevu alıp görüşmeye gidiyorum. Dünyanın en büyük birkaç firmasıyla görüştüm. Bu bizim çok zayıf bir noktamızdı ve o firmalarla görüşürken, “bu işi siz nasıl çözüyorsunuz?” dedim. Hiç unutmuyorum bana çok garip gelmişti. Firmanın 250 çalışanı vardı ama 20-22 kişi bu ekipte vardı. Ben çok şaşırmıştım. Biz 100 kişilik bir firmada 1 tane bilemedin 2 tane tasarımcı koyuyoruz. Onlar %20'sini nerdeyse %15'ini tasarım ekibine koymuşlar. Dedi ki “niye şaşırıyorsun, bunu eğer yanlış çıkarırsam, satamazsam bana maliyeti ne kadar bilir misin?” Şok oldum. Bizim süreçlerimiz şudur. 5-6 süreçten bahsetti. Dedim ki biz çok büyük bir yanlış içerisindeyiz. Oradan dönüşümde hemen bu birimi kurdum ve bu şekilde çalışıyorum. Onun için dedim bir sırdır ama benden ayrılan çok oldu. Bu piyasaya muhakkak yansımıştır. Bir de bu maliyetli bir iştir her babayiğit bunu yapamaz. Koleksiyonumuzun gücü, buluşlarımızın gücü ve doğru ürün yaratmanın gücü buradan geliyor. Yani ekip çalışması…


O zaman bir tasarımcı tasarladığı bir ürüne birkaç kişi karar veriyorsunuz bir toplantıda

Birkaç değil daha fazla 8-10 kişi. O tasarıma biz karar verdikten sonra en küçük birime dahi, aşağıda mağazada duran arkadaşlar var, satış müdürümüze, oradaki stok bölümlerine "ne diyorsun bu konuda?" diyor ki "bana göre satmaz" eğer satmaz derse ürün veto edilmiş oluyor. Tekrar geri dönüyor ve tekrar tartışılıyor. Çok haklı olan şeyler çıkıyor. Zaman zaman da arkadaşlar "biz bunu satarız" diyor. Hep olumlu, hep olumsuz çıkmıyor.


Bayilik veriyorsunuz değil mi?

Bayilik veriyoruz evet.


Bayiilik verirken nelere dikkat ediyorsunuz?

Bir mağazanın konumuna kesin bakıyoruz. Mağazanın bulunduğu lokasyon konumu, mağazanın ebatı minimum 50 metrekare olmasını istiyoruz. Kapalı çarşıda 50 metrekare bulmak mümkün değil. Eğer şartlar elverişliyse, 50 metrekare olmasını arzu ederiz ve büyüğünü isteriz. Güzel bir dekor olmasını isteriz.


Kaç tane bayiiniz var?

Şu anda kendimizin 8 mağazası, 12 tane bayiimiz ve 30 tane satış noktamız var. Bundan 10 sene önce çok daha fazlaydı belki mağaza ve bayii daha azdı ama satış noktamız 150-200 taneydi ama biz seçici olarak yani bizi temsil edenlerle beraber çalışıyoruz.


Peki yurt dışında satış noktalarınız var mı?

Yurt dışında şuan yok. 2005'te hedefimiz şöyle belirledik. 10 yıl içinde, 2015'te Türkiye'de tanınan, bilinen en iyi marka olmayı hedefledik. Biri hedefledik yani ilk üçte olmayı muhakkak hedefledik ki şu anda ilk üçün içinde yer alıyoruz. Zaman zaman bazı konularda biz lider olduğumuz zaten biliyoruz. Mesela burada kalitede, fiyatta, online dünyada, satış tekniklerinde bütün hepsinde lider olduğumuzu biliyoruz. Bunu 2015 hedeflemiştik. 2015'ten sonra da 10 yıl içinde 2025'e kadar da bir dünya markası olmayı hedefledik. Biz şu anda hedefimize biraz daha erken ulaştık. Her şeye rağmen şu anda görünen ekonomik krizi bahane de etmiyoruz ama ortamı uygun görmüyoruz. İç piyasada daha iyi konumlanmak, daha güçlü olmak şimdiden itibaren de yurt dışı temaslarımıza başladık. 2015'te ilk mağazamızı oluşturmak istiyoruz. Hedefimizde 10 önemli dünya şehrinde 10 mağaza oluşturmak ama yalnız mağaza oluşturmak değil, ayrıca oralarda lokasyon da reklâmlar yapıp, dünya markasına adım atmak. Son zamanlarda 2023 çok konuşuluyor. Biz de hedefimizi 2 yıl öne çektik. Biz de 2023'te dünya markası olma hedefimiz var. 11 yılımız var.


Sizin açınızdan 2011'i değerlendirir misiniz?

2011 yılı nedense birçoğumuzun, bütün dünyanın, bizim de burada sektörümüzün ötesinde bütün ekonomik piyasaların, sanki krizin bitip, her şeyin biteceği gibi bir algı vardı. 2008'de başlayan kriz bize biraz geç yansıdı ama 2011'de her şey bitecek diye kabul ettik. 2011'de piyasalar aslında biraz daha zorlandı, daha derinleşti. Ben burada ekonomik krizden ziyade tüketicinin alışkanlıklarının değişmiş olmasına bağlıyorum. Yani kendine kişisel olarak daha fazla zaman, daha çok para, daha çok imkân ayırmaya başladı ki bu çok doğru. Böyle olunca da bizim sektörden daha çok pay gitti. Ayrıca diğer sektörler çok daha agresif. 2012 ve 2013'ü de ben biraz zor görüyorum ama şunu ilave edeyim; işini bilenler için, işini güzel yapanlar için, piyasayı iyi algılayanlar için, tüketicinin isteklerini iyi algılayanlar için hiçbir sorun yok diyorum hangi sektör olursa olsun. Bir sorun görmüyorum bilakis şunu diyorum; krizi fırsata çevirebilir diyorum. Bizde zaten bunun üzerine çalışma yapıyoruz.


2012'de öne çıkacak koleksiyonunuz hangileridir, sandıkta sakladıklarınız?

4-5 hazır koleksiyonumuz var. 2012'de çıkarmayı düşünmüyoruz. Tanıtım ve koleksiyonun akışını hızlandırdığımız zaman ikinci bir koleksiyon çıkarırız. Eğer akışında bir yavaşlama olursa onu biraz öteleyeceğiz.


Onun konsepti ne?

Konsepti mikroorganizmalar. Çok farklı bir şey. Dünyada çalışılmamış bir ürün, bir koleksiyon. Yine çok güzel bir hikâyesi var. Bunu büyük bir ihtimalle gelecek senenin son çeyreğinde Eylül’de çıkarmayı düşünüyoruz.


En çok satılan takınız nedir?

Genel itibariyle yüzük. Onun dışında da tektaşlar. Satışların %50’si yüzük. Bununda %35'i de tektaş.


Pırlanta mücevher kullananlara neler tavsiye edersiniz?

Kesinlikle bir şey almadan önce bilgi sahibi olmalarını öneriyorum. Vakitleri çok kısıtlı olabilir ama 10-15 dakika internetten, herhangi bir yerden bilgi edinmelerini istiyorum. Bu nerden çıktı size söyleyeyim; bir gün Amerika'dayken kuyumcu olan bir arkadaşımı ziyaret ettim. Orada baktım bir tüketici geldi. Sorular soruyor. Sorduğu sorular çok ilginçti. Bizim kadar bilgisi vardı. Arkadaşıma "bu sektörden mi?" dedim. "Yok" dedi. İkinci bir müşteri geldi o da benzer sorular sorunca dedim "bu sektörden mi?" "yok" dedi. "Bunlar nereden biliyor bu kadar bilgiyi?" dedim. "Bizim burada bir saatte haftalık kurslarımız var." 1 saatte 100 dolar ödüyor ve bir şey almadan önce bilgi sahibi oluyorlar. Bana çok önemli geldi. Döner dönmez hemen sitemde bir “Pırlanta Okulu” kurdum. Bunlarda yine ilklerimizdir. İlk biz kurduk bunu. Burada niyetimiz şu; bilinçli müşteri bizim için daha iyi. Çünkü ben kalitemden, fiyatımdan, tasarımımdan çok eminim. Dolayısıyla git araştır, sor soruştur, bul buluştur bana döneceğini biliyorum ama eğer bilinçli değilse kandırılabilir.


İnternet üzerinden satış oranınız nasıl?

Çok iyi zaten internetin açısı çok geniş. Bir internet sitesinden bütün dünyaya ulaşabilirsiniz.


Öyle ama biz yüzük alırken “parmağıma takıp denemem gerek” mantığı var

İlk internet sitemi kurmayı isterken Amerika'dan döndüğümde, orada fuara gitmiştim, 2000 yıllarıydı. Herkes internetten bahsediyor. İnternet alışverişinden bahsediyor. “Bu nedir” dedim. “Online mağaza” dediler. “Kim alır ki” dedim. Bana örnek verdiler şu şu kadar ciro yapıyor, bu bu kadar ciro yapıyor diye. Bir daha gittiğimde yine bunlar gündeme gelince. Ben döner dönmez 2003'te ilk sitemi kurdum. Yurt dışı kökenli bir şirkete yaptırmıştım. O da çok zor yol aldı. Ben kimi yanıma aldıysam “satamazsın, neden uğraşıyorsun” diyordu. Ben kafaya taktım ve ilk 2003'ün ekim ayında kurdum ve o gün koyduğum her hedefi yerine getirdim. Koyduğum hedef şuydu; o yıl 10.000 dolaryapacaktım, ikinci yıl 50.000 dolar yapacaktım ve her yıl katlayarak gidecektim. Ben hedefime ulaştım.


Online satışlarda herhangi bir sorunla karşılaşıyor musunuz?

Hiçbir sorunla karşılaşmıyorum. Diyoruz ki online satışta 1 hafta senin mühletin. Ürünü beğenmezse hiçbir kaybı olmadan bana geliyor, yol parası masrafı da ben ödüyorum. Yani dolayısıyla alıyor, bakıyor ve bunların oranı o kadar azdır ki bir tek şurada oluyor; zaman zaman bu ürünü biraz daha büyük zannettim biraz küçük geldi. Bunu değiştirmek istiyorum. İade oranım çok çok az. Ariş olarak şöyle bir anlayış içerisinde çalışıyoruz; bu mücevheri eşinize, annenize veya çocuğunuza yapacak gibi düşünün yani bunu ona hediye edeceksin. O itinayla üretiyoruz ve bu itina üzerinden ürün veya mücevher gelişiyor. Bir de optimum bir fiyatımız var. Biz 10 yıldır az kar, mükemmel kalite, en güzel dizaynı en uygun fiyata veren bir firmayız. Dolayısıyla bu kriter olduğu zaman bir de müşteri beklentisinde ne istiyor, daha önce hepsini hesaplıyoruz. Hep empati yapıyoruz, kendimizi onu yerine koyuyoruz. Mesela benim eşim daima, bu siteyi kurduğumdan beri “ben hayatta alışveriş yapmam sen niye yapıyorsun bunu? Ben bir mücevherci karısıyım ama ben almam” diyor. Peki niye almazsın diyorum. Şu şu korkularımdan dolayı diyor. Bende o ve onun gibi herkesin korkularını gidererek bunları sunuyorum ve güzel neticeler alıyorum.



Benim sorularım bitti sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Kalitede şunu vurgulayacağım, bütün piyasayı üst tarafa doğru çektik, taş kalitesinde. Pırlantanın en kaliteli, en yüksek rengi en ender bulunan rengi D color'dır. D'den başlayıp Z'ye kadar devam ediyor. Piyasanın daima kullandığı İ ve J'dir. Biz çok eskiden beri bir standart oluşturmuştuk. H color D color'ı koyduk. Bütün piyasayı oraya doğru çektik. Şimdi birçok kimse o doğrultuda onlara benzemek, o ürüne sonra biz standardı daha yukarılara çektik ki bunun daha iyisini almak isteyene D color'ı önerdik tektaşta ve şimdi dünyanın en ender bulunan, en zor bulunan D color'ını ortaya çıkardık. Bu da bizim yine piyasaya yukarı doğru tüketiciyi en güzeline layık gören anlayışı içinde ortaya koyduk.


Röportaj: Ülker Reyhan

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.