Akşam rakı içtiğim meyhanede ertesi sabah kahve içmek, suç mahalline geri dönmek gibidir” Twitter’a yazdığı bu aforizmayı okuyunca biraz kafam karıştı doğrusu. Tam da onunla röportaja gitmek üzereydim. Çektiği fotoğrafları canlandırdım gözümde. Vampirler, kanlar, yarısı soyulmuş yüzler filan. İnsanın kafasında bambaşka bir imaj oluşuyor. İşte böyle bir önyargıyla buluştum Mehmet Turgut’la. Ama Marilyn Manson’la röportaj yapmaya gittiğimi sanırken baktım ki Dalai Lama’nın karşısındayım. O fotoğraflara inat şurup gibi bir insanmış Mehmet.




Duyduğuma göre sizin ailede fotoğrafçılık bulaşıcıymış...

Hastalık dedemden bulaştı. Ermeni bir arkadaşı borcuna karşılık fotoğraf makinesini vermiş. Oradan amcama, babama; şimdi sıra bende.




Peki ya ailenin kadınları?

Dedem PTT’de çalışıyordu. Gaziantep’e tayini çıkmış. Orada kadınlar erkeklere fotoğraf çektirmiyormuş. O da babaanneme öğretmiş.


İlk fotoğrafını kim çekmişti?

Muhtemelen babam. Pederin bir huyu vardır, çocuklarının bir yaşına gelene kadar her ay, sonra da doğum günlerinde fotoğraflarını çekerdi.




Seninkiler ne tür fotoğraflar çekermiş?

Nişan, düğün, vesikalık filan.




Var mı CV’inde de düğün fotoğrafçılığı?

Ankara’da vesikalık da düğün, sünnet, mezuniyet fotoğrafı da çektim.




Ama Ankara’dayken de sergiler açıyormuşsun.

Roma’ya gidip sergi açtıktan sonra Polatlı Lisesi’nde mezuniyet fotoğrafları çekiyordum.




Mehmet Turgut mucizesinin gerçekleşmesi nasıl oldu?

Mucize değil, biliyordum, 30 yaşına kadar almadığım ödül, sergi açmadığım yer kalmadı. Bir opera sanatçısıyla evliydim, keyfime bakıyordum.




Derken şöhret kapıyı çalıyor...

Bana “Şöhretli değil de yaptığı işler kabul gören biri” diyebiliriz. Zaten fotoğrafçı şöhret olursa gerçekçiliğini kaybeder. İleride Ara Güler gibi anılabilirsem ne mutlu.




“Şöhretle işim yok” diyorsun ama kendini sahneye atmaya bayılıyorsun.

O başka. Partilerimde bir, iki şarkı söylüyorum sadece. O da kafayı bulunca.


“Aşk Tesadüfleri Sever” filmi senin hayat hikâyenden esinlenerek çekilmiş. Bunun popülerliğine bir etkisi oldu mu?

Popülerliğime değil ama benim Ankara’dan gelme sürecimin bilinirliğine bir şeyler kattı. Bir gece Ömer Ağabey (Faruk Sorak) ile muhabbet ediyorduk. Hikâyemi anlatınca uçtu. Sonra başımdan geçenleri 5-6 saatte teybe okudum, senaryo öyle yazıldı.




Filmi izleyenler o duygusal erkeği görünce kısmetin artmıştır.

Ben neden görmüyorum o talipleri? (Gülüyor...) Tekeşli adamım. Zaten topu topu üç ciddi ilişkim oldu bugüne kadar.




Üçünün de sonu hüsran olmuş.

Aşk işte, başka ne olacaktı ki! Sonu hüsranla bitti ama mutsuz değildi.




Hâlâ görüşüyor musun mazideki aşklarınla?

Hayatımdan çıkardığım birine asla dönmem.




Kitap yazdığını duydum, nereden esti?

Yazmıyorum, “30” adlı bir kitap çıkarıyorum. Editörü Yekta Kopan. Çok sarhoş olduğum bir gece fotoğrafçılık hikâyelerimi banda okudum. Yekta öyle istedi.


Senaryoyu da kitabı da sarhoşken teybe okumuşsun. Ayık kafayla çekilmiyorsun galiba.

Yok ya çekilirim. Ölçüp biçmeden sokak dili olsun istedik.




Fotoğraflarındaki sıradışı çizgi senin bilinçaltının yansıması mı?

Bilinçaltı değil aslında. Bazen kimse bir şey anlamaz çektiğim resimden ama ben onun alt metnini çok iyi bilirim.




Madem kimsenin anlamadığı resimler çekiyorsun, neden ünlüler seninle çalışmak istiyor?

Herkesin bildiği resimlerimden bahsetmiyorum ki. Sergilerimdekiler, kitabıma koyacaklarımgibi içinde ünlüler olmayan fotoğraflar onlar. Gerçek Mehmet Turgut fotoğrafları yani.



‘Güzel vücutlu kadın iyi sevişecek diye bir şey yok’


Senin gönlünü nasıl biri çalabilir?

Ancak benden zeki bir kadın. Bugüne kadarkilerin hepsi beni çok beslediler.




Belki de bu anlamda kullanıyorsun onları.

Yok. Sadece aptal kadın çekici gelmiyor. Vücudu da önemli değil. Güzel vücutlu bir kadın iyi sevişecek diye bir şey yok.


Cinsellikte bile entelektüellik mi arıyorsun?

Cinsellik değil de aşkta arıyorum onu. Ama zaten doğru aşk, düzgün cinsellik demek.




Seni ne mutlu eder?

30-60-90 ile rakı içmek




90-60-90’ı bilirim de 30-60-90 ne ola ki?

30 ben, 60 Mustafa Alabora, 90 da Aydın Boysan. Aramızda 30’ar yaş var. Oturup ayda en az iki kere rakı içeriz.




Ne konuşuluyor masada peki?

Her şey konuşuluyor. Ülkeyi kurtarıyoruz, hükümetler kuruluyor, dağıtılıyor. Ama bunların hepsi esprili





‘Ajda’nın makyajsız hali bile çok güzel’




“Hep rock dinliyorum” diyorsun, arada bir Orhan Baba filan çekmiyor mu canın?

Dinlemem. Küçükken ağabeyim, babam hep rock albümü getirirdi. Onlar aşıladı bana.




Çektiklerinden genç görünmek isteyen kim. Mesela Ajda?

Ajda zaten genç. Cildi çok düzgün,makyajsız hali bile süper.


Ajda’nın bakmadan fotoğrafları iptal ettirdiği konuşulur.

Fotoğrafçısını sevmemiştir. 10 fotoğraf çektim, hepsini kullandı.




Kendini başka türlü anlatamadığın için mi fotoğrafçı oldun?

Başka bir şey yapamayacağım için fotoğrafçı oldum.




Haydi biraz da İstanbul’a ilk geldiğin günlerden bahset.

Yeni boşanmışım. Hayatımın kırılma noktası, en travmatik dönemim boşanmak ve ondan sonra geçirdiğim 6 aylık zaman dilimiydi. Beyoğlu’nda çatısı akan bir stüdyoda rezil gibi yaşıyordum.




Çekimleri de sular altında mı yapıyordun?

Komik bir şey anlatayım. Deniz Akkaya’yı çok severim. Çok çalıştım onunla. İlk tanıştığımızda o dökülen stüdyoya geldi. Bir sürü moda editörü, makyöz filan var, herkes öyle havalı ki...




Önce şu stüdyoyu anlat...

“Stüdyo” dediğime bakma, terastı orası. Bir mimar arkadaşım derme çatma üzerini kapattı. Para olmadığı için izolasyon da yok, yağmur yağdı mı içeri akıyor.




Orada çekiyorsun öyle mi?

Tabii. Hatta bir gün Cem Yılmaz’ı çektim. “Nasıl olmuş?” diye fotoğrafları gösterdim. O da “Abi süper olmuş ama hâlâ belediyeden yıkım ekibi gelmedi mi, değiştir şu stüdyoyu artık” dedi. Anla durumu.




Rahatsız mıydın bu durumdan?

Yok zaten o dönem bohem yaşamak istiyordum.




Şimdi burjuva mı oldun?

Bende burjuvalık yok. Öyle olsa senin mekânlarının birinde karşılaşırdık zaten.




Bırak laf sokmayı da Deniz’in olayına gel...

Dediğim gibi herkes çok havalı. Benim altımda bir şalvar, terlikler. Elimde viski bardağı bir köşede duruyorum.




Viskisiz çıkmam abi modu.

Tabii, bir ara herkes telaşlandı. “Fotoğrafçı nerede?” diye soruyorlar. Deniz “Orada” dedi. “En az fotoğrafçıya benzeyen.”




Başka kimleri çektin o muhteşem stüdyoda?

Emma Shaplin’i bile çektim. Stüdyo berbat, yaşadığımoda daha da berbat. Kadın da mecburen orada soyunup giyinecek. Yanında da bir bavul Chanel getirmiş.




Yoksa sponsoru Chanel miymiş?

Bingo. Benim dökülen yatağın üzerine seriverdi elbiseleri. “




O eve gelmeyen de kalmamış.

Kenan Doğulu’nun Olmaz şarkısının klibini bile çektim orada.




Senin için dijital ressam demişler.

Benim için ne dedikleri umurumda değil, ölümün en iyi sağlama olduğunu düşünüyorum.




Kimlerin seni sevmediğini düşünüyorsun?

Elinde fotoğraf makinesi olanların.




Gel bir lise anketi yapalım. Futbolla aran nasıl?

Hayatımda sadece bir kere maç seyrettim. O da Milan-Juventus maçı. Sen anla gerisini.




Hiç pavyona gittin mi?

Gitmedim.




Tavla?

Bilmem.

Bisiklet?

Binmem.




35’ine geldin, anlatacağın hiç değişik bir hikâye yok mu?

O kadar çok anlatamayacağım şey yaşıyorum ki...




‘Evliliğim ikili delilikti’




Kaç Mehmet Turgut var ki?

Sayabildiğim üç. Zaten “46” diye dergim var.




46’sın yani, sende bir tahta eksik demek...

Sen “Deliyim” diyen deli gördün mü? Arkadaşlarımın hiçbiri bana “Deli” demediğine göre onlarda da tahta eksik anlaşılan.




Nasıl yani? Karın damı deliydi?

Deli olan o değildi de, evliliğin 10 sene sürmesi delilikti. İkili delilik.




Pek çok ünlü sanatçıyla çalıştın. Senden vazgeçemiyorlar. Nedir sebebi hikmeti?

Bu kişiler yaşamlarının büyük bir kısmını objektif karşısında geçirmiş, insan sarrafı olmuş. Ben sadece fotoğraf çekmiyorum. Kimseyi basamak olarak kullanmadığımı anlayabiliyorlar. Her şeyden önemlisi fotoğraflarım dürüst. Şöhret budalası değilim.




Hepsi bu mu?

Fotoğrafa hikâye getirerek İstanbul’da bir boşluğu doldurdum. Önce konuya odaklarım. Film çeker gibi karşımdakine rol veririm. O zaman acayip rahatlarlar. Bir de çok kısa sürede çekerim.


“20 dakikadan sonra iyi fotoğraf çıkmaz” diye bir kuralın varmış.

Saatlerce uğraşırsanız sizden ya sıkılmaya ya alışmaya başlar. İlk 20 dakikadan sonra da pili biter.




‘Rock star gibi yaşıyorum!‘




Photoshop’un kitabını da yanlış okudun galiba. Herkes güzelleştirir, sen çirkinleştiriyorsun.

Asıl derdim çektiklerimin hem kendine benzemesi hem de farklı olması. Patricia Kaas’a Best of albümünün kapağı için “Neden bir Türk çekti?” diye sormuşlar, o da “Hayatımda ilk defa güzeldim ve kendim gibiydim” demiş.




Elin Fransız’ı nasıl gelip de buldu seni?

O beni değil ben onu buldum. Portresini çekmek istiyordum, portfolyomu gönderdim...

Başka kimler var yabancılardan?

Alice Cooper’ı biliyorum. Metallica, Slayer, çok var. Say say bitmez.




Harbi rock’çısın galiba...

Çocukluğumdan beri rock dinliyorum ama rock’çı değilim. Gel gör ki rock star gibi yaşıyorum.




'Turgutlamak lafı bana çok koydu!’




Bir de çalıntı resimler meselesi var. Çektiğin bir albüm kapağı için “İntihal” demişlerdi.

Kapakta iki Bengü yaptım. Meğer Thalia diye bir hatun varmış, ondan çaldı diye tutturdular. Oysa ben bunu Thaila’dan çok daha önce Teoman’a çekmişim zaten. Hırsızlık varsa kendimden çalmış oldum. Frida da kendini iki tane çizmişti. Ne var ki bunda?




Esinlenmek demi yasak yahu bu işlerde?

Böyle şeylere ihtiyacım yok ki. İstanbul’a ilk geldiğimde dangalak bir moda dergisine bir iş çekmemi istediler.




Dergi neden dangalak olsun?

Dangalaktı işte, kapandı gitti zaten. “Moda editörümüz, her şeyi hazırladı, deklanşöre basıp gideceksin” dediler. Acemilik işte ben de öyle yaptım. Sonra baktım bir fotoğraftan kopyalatmışlar bana.




“Çalıntı” karede kimler vardı?

İlker İnanoğlu ile Özge Ulusoy. Olan bitenden haberim yok. Sonra bir baktım ki Cem Mumcu “Turgutlamak” filan diye yazı yazmış. “Ulan” dedim. “Ne oluyor?” Çok koydu bana.




Peki senin beğendiğin fotoğrafçı var mı?

Olmaz mı, bir sürü.

Erol Atar?

Erol Atar ekoldür. Bir dönemin yönünü değiştirmiş fotoğrafçıdır o. Hâlâ onun ekolünde devam eden bir sürü insan var ama ben onlardan değilim.




Kim onlar mesela?

İsme gerek yok. Güzel celebrity ve moda fotoğrafı çeken sayısız fotoğrafçı var bu ülkede.




Peki, Serdar Bilgili‘nin fotoğraflarını beğeniyor musun, doğru söyle?

Hem de çok.




Ünlü fotoğrafçıların adlarını biliriz ama sokakta görsek tanımayız. Sen ise Hitchcock misali fotoğraflarında yüzünü göstermeye bayılıyorsun.

Kendimi o karenin içinde görmek hoşuma gidiyor. Kendimle barışık bir insanım.




Fotoğrafını çekerken ellerinin titrediği biri oldu mu?

Orada patron benim. Oturup sohbet ederken belki heyecanlanırımda işimi yaparken olmaz.




Gelelim en ahlaksız soruya. Deklanşörü hiç rejisörün yatak odası misali kullandın mı?

Sana göre o kadar çirkin miyim? Elim ayağım düzgün yahu, neden ihtiyacım olsun.


Nasıl dinlenir Mehmet?

Dinlenmeye kalktığımda deliririm. Arada bir geceleri Hayal Kahvesi’ne, Roxy’ye falan gider kafama göre takılırım.






Röportaj: İzzet Çapa

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.