Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın kitabı yeni kitabı “Sen Ben ve Çocuklarımız” elimden bırakamadığım bir kaynak kitaba dönüştü. “Yemicem işte” diyen çocuktan, evlerde yaşanan Facebook&Twitter krizlerinin çözümlerine, tırnak yiyen çocuktan, harçlık planına kadar aileler için son derece önemli onlarca konu başlığının yer aldığı kitap bir nevi yeni ailelerin çözüm rehberi gibi…


Altını çize çize okudum bir sürü yeri, not alarak, not kağıtları yapıştırarak ezberlemeye çalıştım bazı yerleri. “Doğru anne babalığın nasıl olduğu aslında iç dünyamızda ve geleneksel kodlarımızda yazılı” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kırmadı beni, kitabı okuyunca aklımda oluşan bazı sorularıma tek tek özenle yanıt verdi.


İşte herkesin konuşurken hayranlıkla dinlediği Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile yeni kitabı üzerine yaptığımız söyleşi;


Kitabınızda “Çocukerkil ailelerden bahsetmişsiniz ve ebeveynlerin kendi gerçekleştiremedikleri isteklerini çocuklarını yetiştirirken hayata geçirmek, yapamadıklarını çocuklarına yaptırmak yolunu seçmesinden bahsetmişsiniz. Bunun sınırı nedir, biraz anlatabilir misiniz? Sonuçta örneğin iyi eğitim alamamış bir annenin çocuğunun bunu yapmasını istemesi normal değil midir?

Anne ve baba çocuk yetiştirirken annelik ve babalık pratiğini, ebeveyn olmanın vizyonunu bilmesine gerektirir. Annelik babalık vizyon gerektirir. Eğer çocuk ego tatmin etmekse, çocuğun üzerinden kendini ifade etmek gibiyse bu durumlarda anne ve baba çocuğunu sadece kendi uzvu olarak görür.


Hâlbuki çocuk ayrı bir birey olarak görülmeli. Kimi anne babalar çocuklarını şu meslekte olsun, şunu yapsın şeklinde eşya olarak konumlandırıyor. Çocuklarını ihtiyaç ve yeteneklerine göre değil de kendi isteklerine göre yetiştirir. Çocuklar birey olarak görülmeli. Ben okuyamadım o okusun, ben çok ezildim o ezilmesin, kadınlar hor görülüyor o görülmesin gibi dayatmalar yapmak çocuğa doğru değil.

Çocuğun ne istediği önemsenmeli. Benmerkezci bir eğitimden anne baba uzak durmalı. Anne babanın rehberliğine tabiî ki ihtiyaç var ancak çocuğun ihtiyaç ve yeteneklerini iyi tanımlamak ve görmek gerekiyor. Anne baba baskısıyla bir meslek seçen çocuk mutlu olmaz hatta anne babaya düşman olur. Annelik ve babalık pratiğinin kültürümüzde yanlışlarından biri maalesef…


0-6 yaş sürecinde öğrendiklerinin sonradan öğrendiklerinden daha fazla olduğunu söylüyorsunuz. Bu dönemde özellikle eğilmemiz gereken konular nelerdir?

0-6 yaş çocuğun kişiliğinin, temellerinin atıldığı yaş olması nedeniyle çok önemli bir dönem. Ailede çocuğunun iskeletini bu zamanda kurar. Kişinin taşıyıcı yapısı oluşur. İleri yaştaki bilgiler bunun üzerine gelişir.


Çocuğun gelişiminde bu dönemlerde anne ve babanın canlı örnek olacağı unutulmamalı. Evde baskın konu ne ise çocuk o yönde şekillenir. Kılık kıyafet mi, para mı ya da yemek mi konuşuluyor daha çok. Anne babanın önce bir aynaya bakması gerektir. Annelik ve babalığı öğrenmesi kendini sorgulaması gerekir. Bunu yapabilirse çocuk yetiştirmekten korkmamalı. Saatlerce konferanstan çok daha etkili davranışlarla örnek olmak.


Çocuk ne kadar TV seyretmeli ve ne kadar bilgisayarla oynayabilmelidir? Bunu nasıl belirleyeceğiz?

İhtiyaç harici eğlence amaçlı bilgisayar kullanımında haftalık 20 saat üst sınır olarak ifade ediliyor. Çocuğu internet kullanımı ve TV’de zamanla sınırlamak yerine seçici kullanıcı olmayı öğretmek gerekiyor. Anne baba iyi örnekse çocuk bunu uygulayacaktır. Eğer çocuk negatif duygularını gidermek için internet ve TV’ye yöneliyorsa burada dikkat edilmeli. Çünkü bu bağımlılığa götürür çocuğu. Eğer ailede mutlu ve huzurlu bir ortam yoksa paylaşım da yeterli değilse stres azaltma tekniği olarak çocuk bilgisayar ve TV’ye yönelir. Aile olarak bununla kesinlikle savaşmamak gerekiyor. Onun yerine evi nasıl çocuğun sevebileceği daha sıcak, kendini güvende hissedeceği, değer gördüğünü göreceği ortama dönüştürebiliriz buna kafa yormaları gerekir. TV ve bilgisayar kullanımında ebeveyn gözetimi de önemli. Yanlışı da doğruyu da çocuklarla oturup konuşabilmeli ebeveynler. Çocuk ancak bu şekilde sorgulamayı öğrenecektir. Balık tutmayı öğretmeliyiz onlara. Öğrendikten sonra korkmaya da gerek yok.


Çocuğun özellikle erken yaşlarda hayal-gerçek ya da şimdiki şartları göz önüne alırsak sanal-gerçek ayrımını kurabilmelerine nasıl yardımcı olabiliriz?

Zihinde hayal, fiziksel ve rüya gerçeğinden bahsetmek mümkün. Bu üç gerçeği ayrı ayrı kategorize ederek öğreniyor kişi. Soyut kavramsal teoriyi üretme, sembolik düşünceler çocuklarda 6-7 yaş sonra ortaya çıkıyor. Çocuk hayal ve gerçek sınırlarını yaşayarak öğreniyor. Örneğin videoda canavar görüntüsü görüyor ve odadaymış gibi bunu algılayabiliyor. Anne baba yanında sakin bir vaziyette duruyorsa çocuk da benzer tepki verecektir. Ancak aile panik yaparsa aynı davranışı çocuk da sergileyecektir. Zihinsel gelişimde anne babanın her yaptığı çocukta model oluşturur. Çocuğa emir, nasihat vermek yerine ona seçenekler sunmak gerekiyor. Böylece çocuk özerklik duygusunu anne ve baba da kontrol duygusunu korumuş olacak.


Kitabınızda kibir ve özgüven ayrımına değinmişsiniz. Bu ayrımın farkına varabilmek ve dozunda özgüven verebilmek için özellikle neler önerirsiniz?

Örneğin zaman zaman bizler de şahit oluruz. Mezarda bazı insanlar türkü söyler, yüksek sesle yürür aslında bu kişiler iç dünyasında korktukları için bu şekilde davranırlar. İçinde o kişinin korkuyla bir mücadele vardır. Güçlü görünmeye çalışıyor. Kibirli insan özgüven rolü oynar. Kendi iç dünyasında kendini değersiz görür. Diğer insanları değersizleştirerek kendini güçlü görür bu tipler. Bu sağlıklı değil. İç dünyalarında kendini değersiz hisseden, egolarını şişirenler kendi kusurlarını yok sayarlar çoğu zaman. Bu kişiler narsist olarak tanımlanır.


Alçakgönüllü olmak kendini diğerlerinden küçük görmek değil onlarla eşit görmektir. Gerçek üstünlük hayatın sonunda belli olur. Anlık başarılar kişinin başarılı olduğunu göstermez. Bir lig düşünün. Başarı için ligin sonucu beklenmeli. Hayat da öyle.


Kişilik olarak çocuğu övmek çocukta kibir, büyüklüğe neden olur. Doğrusu çaba ve davranışları övmek. Çocuğu bu geliştirir. Kişiliği eleştirilse çocuğun özgüven gider kendini değersiz hisseder. Eleştirilecekse davranışları eleştirilmeli.


Hz. Ali 7 yaşına kadar çocuğunuzla oynayınız, 15’e kadar arkadaş olunuz, 15 sonrası da onunla istişare edin ve ona danışın der. Çocuğa büyük insan gibi davranacağız ama ondan büyük insan davranışı beklemeyeceğiz.



Çocuk sorundan da besleniyor olabilir mi? Çocuklara bazen yapay bir dünya mı sunuyoruz sizce onlara sorunlarımızı yansıtmayalım derken?

Anne babanın görevi mutlu çocuk yetiştirmek değil onu hayata hazırlamaktır. Acısıyla tatlısıyla her şeyi çocuğa anlatmak gerekir. Çocuğa akvaryumundaki balığın da bir gün öleceği öğretilir. Çocuğa öğretirken hayatın olumlu yönlerini göstermek ona yapay mutluluk verecektir. Ancak onun taşıyacağı şekilde öğretirsek güçlü, kendi gemisini yönlendiren kaptan olur.


Çocuğa öfkelenmeyi öğretmemek gerekir demişsiniz. Bunu nasıl yapabiliriz, yolları nelerdir?

Çocuk zaman zaman öfke sergileyebilir. Öfkeden sonuç elde ediyorsa öfke daha da büyür. Öfkeden sonuç alıyorsa bunu yöntem olarak belirleyebilir. Öfkelendiğinde aşırı eziliyorsa hakkını aramamayı öğrenir. Öfke doğal bir duygudur ve öfke bir enerjidir de. Öfkelilikten çocuk kendini suçlu hissetmemeli. Öfkelendiren fikir ne o araştırılmalı. Ve konuşulmalı. Seni bu kadar ne öfkelendirdi diye sorulabilmeli. Sebebini konuşalım denmeli. Böylece öfke karşısında çocuk fikir üretilmeyi öğrenir. Zihin teorisini çocuklara öğretmiş olursunuz bu şekilde.


Çocuk sizin de dediğiniz gibi özellikle korku ile ilgili konularda ebeveynleri taklit eder ve siz de ebeveynlere sakin olmayı öğütlüyorsunuz. Bu sakinlik çocukta korku ya da endişelerinin ciddiye alınmadığı hissini uyandırabilir mi?

Anne baba korktuğunu çocuğuna hissettirecek ancak bunun kontrol edilebilir olduğunu da. Anne baba kontrolü kaybettiğinde çocuk rahatsız olur. Korku doğal bir duygudur. Korkudan yalıtılmış duygular çocuğu olumsuz etkiler. Duygu yeteneğinin gelişimine müsaade edilmeli.


Duyguların renklerini çocuklar öğrenmeli. Annenin o duyguyla ilgili paylaşıma girmesi gerekir. Aksi halde çocuk annenin sevindiğini de üzüldüğünü de anlamıyor. Nasıl davranacağını bilemiyor. Anne ve baba maskeli biri olursa duygu yeteneğini geliştiremez. Çocuk. Duygusal aktarım çocuğun gelişiminde sözel aktarımdan daha önemli.


Bizde “sorma, düşünme, itaat et kültürü” var. Sadık, itaatkar çocuklar yüceltilmiş bizim kültürümüzde. Halbuki “sor, düşün ve kabul et” öğretilmesi gerekir çocuğa. Özgürlük ve sorumluluk arasında denge çok önemli. En büyük psikolojik sermayeyi, sosyal sermayeyi vererek zenginleştirmiş olursunuz. Parasal sermayeden çok daha önemli.


Son zamanlarda en çok dile getirilen konulardan birisi de öğrenme güçlüğü. Çocuğumuzu yetiştirirken, özellikle okul döneminin başlaması ile birlikte başarı kavramının daha çok gündemimize oturması ile artan bir kaygı oluyor bu. Acaba söz konusu olan bir kapasite ya da ilgi ise bunun sınırlarını nasıl bileceğiz? Çocuğumuzu nereye kadar teşvik etmeli, nereye kadar ısrar etmeli, nerede o konudan vazgeçmeliyiz?

Başarıda kıyaslayarak öğretmek çocukta özgüven eksikliğine neden olur ve mutsuzluk getirir. Mesela filanca çok başarılı da sen neden yapamadın, bu şu böyle yaptı ama sen beceremedin vs. biriyle kıyas çocuğa zarar verir. Bir süre sonra hayatında değerlilik olarak onu görmeye başlar çocuk. Başarısız olduğunda çocuk o kişiye düşman da olabiliyor. Kıskançlık duygularını harekete geçirerek başarı öğretmek yanlış bir yöntem. Çocuğa ideal hedef koymak gerekir. Geleceği planlamayı öğretmeli. Barışçıl ve kardeşçe rekabet olabilir ancak kıyas, savaşcıl rekabetten uzak durulmalı. Çocuğa başarılı olabilmesi için ego idealini vermek gerekir. Hedef vermek gerekir.


Önce soyut hedefler verilmeli. İyi insan, topluma faydalı olmak gibi insani soyut hedefler koymalı. Hedef piramidinde soyut ve iyi insan olma hedefi üst sırada olmalı. Hedefe karşı çocuğa istek uyandırmak gerekir. Başarı için çalışma ihtiyacı hisseder ve kendini harekete geçirir. İstek uyandırmaya kafa yormak gerekir.


Sizin de aşağı yukarı her bölümde belirttiğiniz gibi önemli olan her konuda denge ama siz de biliyorsunuz ki biz de çok ideal ailelerden gelmiyoruz ve bizim de eksiklerimiz var ister istemez. Denge için tavsiyeleriniz nelerdir?

Bir sofra düşünün. Acı, ekşi tatlı her şey var. Bunu bilen insan kendisiyle barışık olur. Hatalarını da görür. Bunu yapınca sosyal yapının parçası olduğunu unutmayız. Öz yönetim kendini yönetmeyi öğrenecek. Her insan bir liderdir.


Her insan ilk başarısını, zaferini kendi isteklerine karşı kazanır. Hatalı arzuları, baştan çıkarıcı dürtülerine karşı kişi zaferini kazanır. Önce kendinin lideri olacak daha sonra yaşadığı toplumun, ailenin lideri olacak kişi. Liderliği çocuğa öğretmek için önce kendini yönetme ve ilişki kurma öğrenilmeli. Sağlıklı ilişki kurabilmeli. Zıtların dinamik dengesinden geçiyor bu da. Hep iyi ya da hep kötü, hep aydınlık ya da karanlık, hep güzel ya da çirkin yok. Hepsi bir arada var. Tek doğru yok. Kişi dengesini kendi oluşturacak. Anne baba zıtların dinamiğini ruhunda yaşatabiliyorsa çocuk kendi öğrenecektir.


Röportaj: Pınar Reyhan Özyiğit

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.