Beslenme uzmanı ve diyetisyen Taylan Kümeli’nin ofisine girdiğimde ödevini yapmamış haylaz bir öğrenci gerginliği vardı üzerimde. İyi beslenme ders olsa, bu alandaki “başöğretmen”lerden birinin karşısında sınıfta kalacağım kesindi. Yüz yüze gelince bu duyguların ne kadar yersiz olduğunu anladım. O bildiğiniz diyetisyenlerden çok farklı...”Ya benim dediğim ya da hiç” tavrı asla yok. Karşısındakinin de insan olduğunu bir saniye bile unutmuyor.




Annelerimiz zamanında neden “trending topic” değildi bu kadar kilo vermek, diyet yapmak, fit olmak?


Aslında annelerimizinkiyle benim dönemimparalel. 80 darbesi insanların ideolojisini yok etti. O güne kadar çoğumuz ya sağcıydık ya solcu.




Darbeyle diyetin ne alakası var?


Bir düşünce biçimimiz vardı. Annelerimiz bize doğal yaşamayı adam gibi yemek yemeyi, sokakta oynamayı öğretti. Ama çocuklarımıza bunları veremedik, onlar da bireyselleşti. İdeolojilerini alınca bedenlerini saplantı haline getirdiler.




Sonuç?


Çocuklarda ideoloji kalmadı. Baksana ne kadar materyalistler. Biz böylemiydik? Annemizin kilolu olmasını ya da saçının boyasının gelmesini umursamazdık.




Aziz Nesin’in dalgasını geçtiği gibi “Şimdiki çocuklar harika”.


Benim idolüm Freddy Mercury’di, şimdi kızlar Justin Bieber gibi incecik çocukları seviyor. İdeolojiler yok oldukça, derinliği olmayan bir nesil geldi. Gelip “5 hafta içinde zayıflayıp fit olayım” diyenler var.




Biz bir kot pantolona girmek için zayıflamak istemezdik.


O kota da girerdik. Bu yüzeysellik içinde gerçekten sofistike düşünen tipler de var. Onları zayıflatırken çok mutlu oluyorum.




Her şey tamam da,mutlu olsam yiyorum,mutsuz olsamyiyorum, yardım et bana Taylan.


Eee o zaman sen de âşık ol...




Ne ilgisi var şimdi...


Yaşam koçları ne öneriyor bize? “Şunu ye, hayata pozitif bak.” İnsan bunları ne zaman gerçekten isteyerek yapar? Sevildiğine inandığı zaman.




‘Yaşam koçumuz aşk’


Anlamadım, âşık olduğumuz zaman yaşam koçunamı ihtiyacımız var?


Hiç yok, çünkü yaşam koçumuz aşk. İnsanı sabah heyecanla uyandıran, hayatın her türlü kirliliğine rağmen onu size pırıl pırıl gösteren aşktır.




O zaman etrafta dolaşan bu koçlara, kuzulara “Kendini pozitif hisset” demeleri için niye avuç dolusu para ödüyorlar?


Onu bilemem. İnsanlara iyi gelen ve iyi gelmeyen dostları vardır. Bence aşktan daha iyi bir dost yoktur. İnsan aşkla kendini tamamlar.




“Deviasyon vardı o yüzden burnumu yaptırdım”misali, “Güzellik benimiçin önemli değil, sağlık için geliyorum“ diyenler çok oluyor mu?


Bu konu çok ilginç. Bana kanser, diyabet hastaları da sağlıklı beslenmek için geliyor. Ama hepsinin ortak özelliği incelmek, güzelleşmek. Hiç kimse “Sadece sağlığım için zayıflıyorum” diye kendini kandırmasın.




Baştan beri konuşmamızı şöyle bir düşünüyorum da, sana göre galiba artık hayata ve güzelliğe çok yüzeysel bakıyoruz.


Öyle... Güzellik aslında 2 değil 3 boyutludur. Sadece boy ve en yok, ruhun derinliliğini de hesaba katmak lazım. Ruhumuz aç kaldığı sürece yemek ihtiyacımızın arttığını biliyor musun?




“Karnım acıktı” yerine, “Ruhum acıktı”mı diyeceğim artık?


Kesinlikle. Bu bilimsel olarak da böyledir.Moralimiz bozuk olduğunda böbrek üstümüzden kortizol salgılanır ve bu ensülini düşürür.




Ne olur o zaman?


Yemek istedikçe yeriz, yedikçe mutlu olacağımızı zannederiz ama mutsuz oluruz,mutsuz oldukça yine yeriz.




‘Duyguları doyan insan zayıflar’


Kısırdöngü diyorlar buna galiba.


Aynen öyle. Halbuki kendimizi huzurlu vemutlu hissetsek o kortizol salgılanmayacak. Duyguları doygun olan insanlar zayıflamaya başlar. Doğanın bize frenidir aslında kilo almak.




“Fren” derken... “Mutsuzsun kendine gel” anlamında mı?


Evet. Biz başka insanların haklarını yediğimiz için kilo alırız. Düşünsene 1 dilim ekmekle de doyuyoruz, 5 dilimle de. Aradaki o 4 dilim aç insanların hakkı bizim değil.




Ne yani şişman insanlar başkalarının hakkına tecavüz mü ediyor?


O kadar değil ama bu resmen saygısızlık.




Ben saygısız ve açgözlü biri miyim yani?


Hayır, çok uğraşıp mücadele ediyorsun yememek için. Sen çok yiyen değil metabolizmanı mahvetmiş bir insansın.




Tamam beni boş ver... Geceleri sürekli kalkıp buzdolabına gidenleri çok duyuyoruz, sanırım özellikle tatlı avına çıkıyorlar; bu niye?


Gün içinde düzenli yemek yenmediğini gösterir bu. Ayrıca psikolojik açıdan bakarsak hayattaki tatsızlıklarını tatlı yiyerek gideriyorlar. Ama o tatlıyı yedikten sonra dünyanın en mutsuz insanı oluyorlar.




Gece yarısı dolaptaki sütlacı araklarken meğer nelerin peşindeymişim. Neyse, eskiden annelerimiz “Yemeğini bitirmezsen arkandan ağlar“ derdi şimdi de biz ağlıyoruz.


Onlar savaş kuşağından geliyordu. Karneyle ekmek alırlardı. “Çocuğumu iyi beslersem, toraman yaparsam o kadar iyi anne olurum” düşüncesi hâkimdi.




Ya sonraki kuşak?


Onlar da “Çocuğuma bilgisayar alayım, öğretmen tutayım, sağlıklı besleyeyim” dedi ve onları robot haline getirdi. Ortayı bulmak lazım. Annelik doğal davranmak kardeşim. Ben çocuklarımın ikisini de kendi hallerine bıraktım.




Nasıl başardın bunu?


Doğrumalzemeleri buzdolabına koydum. Yeri geldiğinde kilo aldım, endişelendim, sonra verdim. “90-60-90 benim nerem noksan” diyen bir anne formatı da olmadım. Onlar da bundan etkilendi.




“Rahat bırakalım çocukları” diyorsun yani...


Evet ama haftada 30 hamburger yemelerine de engel olmak lazım.




İnsanların yaşamını ve sağlığını yönlendirmek riskli bir iş değil mi?


Bir devrin en önemli adamıyken 2008’de bir hastasını kaybeden Muzaffer Kuşhan bugün yok oldu. Meslektaşlarıma her zaman saygı duyarım, çünkü onlar tavırlarını koyarlar, seçicileri bellidir. O tavır hiç değişmez. Muzaffer Bey’in koyduğu tavrı tercih edenlerinki de bir seçim. Ha doğru muydu yanlış mıydı onun tartışmasını burada yapmam, ama benim tavrım çok farklı. Muzaffer Bey o hadiseyi yaşadığı zaman da çok üzüldüm.




Bir hata facia getirebiliyor...


Bizimki riskli bir iş, çünkü yemek yemek gibi insanların gün boyunca en fazla yaptığı içgüdüsel bir davranışı kontrol ediyoruz. Çok bilgili olmak ve doğru davranmak zorundayız.




Peki, diyetisyenlerin ünlüsü de var ünsüzü de. Hangisine gidelim?


Bilimsel olanına gidin. Ben bilimsel çalışan, hastamın klinik bulgularıyla hareket eden, duygularını kaybetmemiş, yaşantısını saklayıp ketum olmayan bir doktorum.




Sen nasıl ünlü oldun?


Burayı bir dergâh gibi düşün. Bir insanın kapıdan girdikten sonra mutlu olması önemli. Buradan gülerek ayrılan mutluluğunu çevresiyle paylaşıyor. İşte o zaman ünlü diyetisyen ya da ünlülerin diyetisyeni oluyorsun.




Şarkıcı, futbolcu değilsin, ama nasıl bir şeyse sokakta yürürken seni tanıyorlar...


Hafta sonu Alaçatı’daydık. Biri çekinerek “Dondurma ikram etsek yermisiniz” dedi, çok mutlu oldum“Tabii” dedim. Ben de insanım.




Bu ilginin rahatsız eden bir yanı yok mu?


Kilolu olup olmadığımı anlamak için popoma, göbeğime bakılması hoşuma gitmiyor.




Kaç kilosun?


Şimdi 53.7 kiloyum. Gökhan’la (Arsoy) birlikteyken 7 kilo verdim.




Senin zayıf olmanı mı istedi?


Hayır. Dediğim gibi aşk insana kilo verdirir. Ayrıca tiroit sorunumun çözülmesi de aynı döneme gelmişti.




Tabii bir de insan sevgilisine daha güzel görünmek istiyor...


Güzel görünme kaygım hiç olmadı. Zaten Gökhan yıllarca dünyanın en güzel kadınlarıyla gezmiş tozmuş. Biliyor güzeli. Arada “Taylan’cığım saçını şöyle yap” falan da diyordu.




Yakışıklı bir adam Gökhan, geçmişteki aşk defteri de yani... Bu durum seni rahatsız etmedi mi?


Doymuş bir insanla beraber olmayı artı olarak gördüm. Ayrıca 3 boyutlu güzelliğe inanan biri olduğum için daha çekici olacağımı biliyordum.




Bu kadar büyük bir aşkı Twitter’da 140 karakterle noktalamak sana yakıştı mı?


Yakışmadı tabii. Gayet dürüst söylüyorum.




Ne yaptı da seni bu kadar kızdırdı? Aldattı mı yoksa?


Hiçbir şey yapmadı. Kesinlikle dünyada gördüğüm en mükemmel, en beyefendi insan. Bunu biten bir ilişkinin ardından güzel konuşmak adına da söylemiyorum.




O zaman niye bu fevri twit?


Toplumun önünde yaşayan kişileriz. İnsanların konuşmaması için bazı şeyleri “Evet ya da hayır” diye söylememiz gerekir.




Son twit’i koydun yani “Bitti mi” diyorsun?


Her ilişkinin bir noktada nefes almaya ihtiyacı vardır. Ama zaman neyi gösterir bilemem. Hiç büyük konuşmam.




Ya gazetelerde okuduğumuz Gökhan’ı başka biriyle yakaladığın haberi?


Üstüne basa basa söylüyorum kesinlikle yalan. Benim gibi 24 saat çalışan bir kadın hangi ara vakit bulup da sevgilisini bassın.




Sen aldatmış olabilir misin?


Ben hayatta aldatmam. Bir ilişki bitmeden başka bir ilişkiye başlamam.




‘Kiminle olmak isterdin deseler yine Göhkan derim’


Kıskanç mısın?


Kıskanç değil ama huysuzum. Mükemmel bir kadın olduğuma inandığım için o mükemmelliği tamamlayacak insanlarla beraber olmaya çalışıyorum.




Zor olmuyor mu insanları kusursuz bir kalıba sokmak?


İnsanları değiştirmeye çalışmıyorum. Olduğu gibi beni tamamlayacak kişiyi arıyorum. Bir söz vardır “Biri sana kim olduğunu gösterdiğinde ona inan”.




Gökhan’la uyumu yakalayabilmiş miydin?


Tabii... Şimdi gelip kiminle birlikte olmak istersin deseler yine Gökhan derim.




O zaman bu ayrılık nokta değil, noktalı virgül?


Olabilir.




Gerekirse özür diler misin?


Her zaman özür dilemeyi bilen bir kadınım. Ama durup dururken de böyle bir şey yapmazdım.




Deminden beri onu soruyorum işte, ne oldu da bu twit’i attın?


Tartışmamız sırasında Gökhan’ın Facebook’taki ilişki durumunu değiştirdiğini gördüm. Ben de malum twit’i attım.




Dijital güllerin savaşı desene...


Zaten sinir oluyorum Facebook’taki ilişki durumuna. Ama anlayacağın aramızda kıskançlık aldatma gibi bir durum yoktu.




Gökhan’ı özledin mi peki?


Özledim tabii.




Umarım Twitter’dan okuruz barıştığınızı. Neyse biz yine işe dönelim. Bir diyetisyenin ürün reklamlarında oynaması onun güvenilirliğini azaltır mı?


Bu tamamen ürüne bağlı. Çamaşır suyu reklamında oynarsan azaltır tabii. Ama mesleğimizle ilgili olanlarda oynayabiliriz.


Senin oynadığın reklam pek de iyi tepkiler almamıştı.

İnandığım bir üründü ama reklam çok kötüydü. Ona bakıp bakıp hâlâ gülüyorum.




Kariyerinde başarılı bir kadının mutlu olması zor mu?


Yoo... Yalnız kem gözlerden uzak olması lazım. Özellikle başka kadınların gözlerinden.




Korunmak için ne yapıyorsun bu gözlerden?


Allah inancım çok kuvvetli. Nazar duası ederim ve Ayetel Kürsi okuyarak çıkarım evden.




‘Sezen Aksu beni kandırdı’


Bunu da yazıyorum bir kenara. Pek çok şöhretli hastan var, yok mu aralarında kaprisleriyle seni çıldırtan?


Kapristen ziyade aralarında bir şakacı var ki sorma.




Kim o, ne yaptı sana?


2002 yılıydı. Telefon çaldı, yardımcım beni İzmir’den emekli bir öğretmenin aradığını söyledi.




Bir ünlünün akrabası falan mıymış?


Dur dinle. Telefondaki hanım “6 ay sonrasına randevu veriyormuşsun, böbreklerim iflas etti, gelmek istiyorum ama emekli maaşımla ancak geçiniyorum” falan dedi.




Sen ne yaptın?


İstediği zaman gelebileceğini hatta biletini göndereceğimi söyledim, sonra bu kıkır kıkır gülmeye başladı.




Hayırdır?


Şaşırdım. Baktım “Ben Sezen, Sezen” deyip duruyor. Hâlâ “Hangi Sezen” diye soruyorum. Sonunda anladım tabii Sezen Aksu olduğunu.




Daha önceden tanışmıyor muydunuz?


Hayır, Gökhan’ın arkadaşıymış. Daha sonraları telefonda çok görüştük. Hatta Gökhan’a “Üzüleyim mi sevineyim mi seni elimden aldı Taylan” diye espri yaparmış.




Sonra da hastan oldu sanırım, kaç kilo verdi peki?


Valla bilemiyorum.




Nasıl yani?


Sezen komik bir kadın. Diyet listelerini hep başkalarını gönderip aldırttı, kendisi hiç gelmedi aynı senin gibi. (Gülüyor...)




‘Sibel Can benden korkuyormuş’


Sibel Can da senin hastan değil mi?


Yok, o bana korkusundan gelemiyormuş.




Neden korkuyormuş ki?


Vallahi ben de anlamadım. Bir gün havaalanında karşılaştık, bana “Hastalarınıza çok kızıyormuşsunuz” dedi. Şaşırdım “Kim ben mi” diye sordum. “Söz, geleceğim” dedi ama gelmedi.




Peki Türk insanının en kötü alışkanlığı nedir beslenme konusunda?


Vazgeçmesi, pes etmesi ve maymun iştahlı olması. Sonucu çabuk istiyorlar. Keşke elimizde pat diye herkese 5 kilo verdirecek bir sistem olsa ama dünyada öyle bir sistem yok, kiloyu vermek için sabır ve disiplin lazım.




Çok isteyip de zayıflatamadığın biri var mı?


Bir tek sen varsın İzzet. (Gülüyor...)




Bu muhabbet burada biter, çok teşekkür ederim zaman ayırdığın için. (Kahkahalar...)




‘Ödeme karşı mucize kokteyl’


Sen asıl diyette içkiye izin verip insanları nasıl zayıflattığından bahset.


Biri içki içmek istiyorsa, ona aksini dayatmam. Yalnız ne kadar ve nasıl içmesi konusunda yardım edebilirim.




Nasıl içmek gerekiyor peki?


Önce kişinin hangi içki türünden hoşlandığını öğrenmekle başlıyoruz. Alkolün 1 gramında 7 kalori var ama eğer tercih edilen içki mayalıysa ve kişinin buna karşı intoleransı varsa...




Ne demek intoleransı varsa?


Mayaya karşı vücudun su toplaması demek. Şarap düşük kalorilidir ama mayalı olduğu için intoleransı olanlara kilo aldırır.




Yani kişiye özel bir program mı oluşturuyorsun?


“Couture diyet” diyebiliriz buna. Sadece içenlere değil herkese özel program.




Sana gelme şansı olmayıp içki içenler için “genel” bir tavsiyen var mı?


İçkiden önce 1000 mg C vitamininin çok yararı var. Sonrasında ise çinko almak gerek.




Çinko mu? O ne işe yarıyor ki?


Çinko zararlı maddeleri çöp toplar gibi temizler. Ayrıca bol su içmeye ve içkiyle birlikte meyve yememeye dikkat etmeliler.




Çerez yok mu yanında?


Çok fazla yağ barındırmaması şartıyla sakıncası yok. Mesela yer ve şamfıstığı, çok yağlıdır.




İçkiyle meyve yasak ama çerez serbest.


Bir avuçtan fazla değilse sorun yok.




C vitamini ve çinko dışında bize bilmediğimiz bir formül versene?


Al sana sihirli formül. Bir bardak suya bir demet maydanoz, kabuklarıyla dilimlenmiş bir kırmızı elma, bir adet doğranmış limon...




Davul tozu filan da var mı?


2 adet kayısı, bir tutam karahindiba, 3 yemek kaşığı yeşil çay koyup kaynattıktan sonra süz. Tarçınla da karışımı tatlandır.




Tamam yapayım da bu neye yarıyor?


Ödeme karşı çözüm; mucize tonik...




Yazdım bir kenara. Sen kişisel diyeti savunuyorsun. Bir de doktorluk lisansı iptal edilen Dukan falan gibi bu işi “perakende” yapanlar var.


Dukan kolayını seçiyor. Proteinin yağları eritme özelliğinden yararlanıp herkese aynı uygulamayı yapıyor. Ama sonra kilolar geri dönüyor ve yan etkileri oluyor.




Galiba en büyük sorun rejim yapmayı bırakır bırakmaz kilo almaya başlamak...


Forma girmek başlangıç ve bitiş kilosu arasında aldığınız beslenme eğitiminin hayata geçmesidir. Doğru bir diyetin ardından normal bir kiloya geldiğinizde zaten yeni davranış şekilleriniz eski halinize dönmemenizi sağlar.




Şöyle bir İskender rahat rahat mideye indirilemeyecek ama.


Canım neden olmasın, daha küçük bir porsiyon, yanında da bol bol yoğurt ve yavaş yavaş yenirse sorun yok.




Neden bol bol yoğurt?


Yoğurdun faydaları saymakla bitmez. Kanser riskini azaltır, özellikle kolon kanserine karşı koruyucu etkisi vardır. Kolesterolü düşürür. Suyu B vitamini deposudur.




Suyu mu?


Evet yoğurdu suyuyla yemeyi tercih etmek gerek, çünkü süzüldüğü zaman içinde B vitamini kalmaz.






Hazırlayan: İzzet Çapa





Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.