Paletsiz İp Destekli Serbest Dalış” branşında 81 metreyle dünya rekorunu kırdı. Ertesi gün bu sefer “Paletsiz, Değişken Ağırlıklı Serbest Dalış”ta yine 81 metreyle Dünya Su Altı Federasyonu CMAS’ın belirlediği dünya rekorunu kıran ilk isim oldu.


ODTÜ SAS sporcusu Devrim Cenk Ulusoy’un serbest dalışta 20’nin üzerinde Türkiye rekoru, 10 resmi dünya rekoru ve 2 resmi Avrupa rekoru, 2 Dünya, 1 Avrupa şampiyonluğu ve 1 Dünya ikinciliği bulunuyor. Mono palet, kelebek gibi diğer branşlardaysa 600’ün üstünde madalyaya sahip. Bunları okuyunca hayatında ara vermeden hep yüzmüş, yetenekli ve şanslıymış gibi algılayabilirsiniz. Oysa işin aslı pek öyle değil...


Doğuştan bu iş için mi yaratıldınız?

Pek sayılmaz. 3.5 aylıkken mama sandalyesinden düşmüşüm. Yanda demir bir saksı varmış. Kolum içine girmiş. Bakıcım beni öldü sanıp kaçmış. 7 saat öyle kalmışım. Annemler eve geldiğinde apar topar hastaneye götürmüşler. Doktor “Kemikler oluşumunu tamamlamadığı için hiçbir şey yapamayız” demiş.


Eyvah...

4 buçuk yaşına kadar çolak gibiydim. Kolum açılmıyordu. Son çare İngiltere’ye götürelim diye düşünürlerken Baltalimanı Kemik Hastanesi’nde bir doktor “Yüzmeye başlasın” demiş. Babam da beni kaptığı gibi Didim’e götürdü. Madem iyi gelecek bir an önce başlasın diye bir günde yüzmeyi öğretti.


8 yaşında şampiyon...

Nasıl?

Belime bir ip bağladı. Sonra kayıktan attı. Yüzeyde kalmak için çırpınıyordum. Gücüm bitip boğulacak gibi olduğumda ipi çekiyordu.


Sonra...

Yüzmek hakikaten işe yaramaya başladı. Galatasaray Adası’nda yüzmeye başladım. Çok hiperaktif bir çocuktum. 3 anaokulundan kovuldum. Öğretmenlerimin notlarını saklıyorum. “Haylaz, oyun grubunu bozuyor, reçelleri cebine doldurup uyurken çocukların suratına sürüyor” gibi şeyler yazmışlar. Ama yüzmede çok iyiydim. Yarışlarda 2 sene üst üste birinci oldum. Başarım Galatasaray Yüzme Kulübü’nün dikkatini çekti. Beni ekibe aldılar.


Kolunuz ne durumda bu arada?

Gayet iyi. Yüzmede kolu suya 90 derecelik açıyla sokmak büyük avantaj sağlar. Bende de kazadan sonra Allah vergisi bir 90 derecelik açı oluşmuştu. Şanslıydım o konuda.


Yaş kaç?

7. Emirgan’da oturuyorduk. 3 vasıta değiştirerek Kalamış’a antrenmana gidiyordum. 8 yaşında Türkiye Yüzme Şampiyonu oldum. 9 yaşında milli takıma girdim. Yüzme tempom arttı. Yaşım ilerledikçe yurtdışında da başarılar elde etmeye başladım.


Süs havuzunda yüzme kariyeri!

Hikâyenize dönelim.

Kabataş Erkek Lisesi’ni bitirdim. Hem okul hem spor çok yoğun bir tempoda yaşıyordum. Sonra Doğu Akdeniz Üniversitesi Makine Mühendisliğini kazandım. Gider gitmez havuz var mı diye baktım. Bir tane vardı; sekizgen, süs havuzu gibi, yarısında eliniz zemine değiyor. Görür görmez “Yüzme kariyerim bitti” dedim.


Nasıl bu kadar çabuk pes ettiniz?

Bıkmıştım.


Hani iyi gidiyordu her şey, hep birincilikler geliyordu...

Herkes ona aldanıyor zaten. Birincisiniz, o yaşta sürekli gazetelerdesiniz, popülersiniz. Rahat sanıyorlar.


Değil mi?

Günde 15-16 km’lik antrenman temponuz var. Sosyalliğiniz sıfır. Klişedir ama çocukluğumu yaşayamadım ben. Mahallede çıkıp top koşturmaya vakit kalmıyordu. Su kuşu olup çıkmıştım.


Neyse ki makine mühendisliği de iyi bölüm.

Tabii ama ailemin tercihiydi. Sporumla alakalı bir branşta okumak isterdim. Sıkıntıdan tenise dadandım. Bir sene geçmeden Kıbrıs 2’ncisi oldum.


Spora yetenek var tabii.

Vital kapasitem iyi diyelim.


“11 yıl günde 2 paket içtim”

O nedir?

Yorgunluk hissiyatım yok. Sıkıldığım zaman beyne yoruldum komutu gidiyor. Nabzımı dakikada 23’lere düşürüyorum. Ki 20’nin altı tehlikedir. 8.7 litre akciğer kapasitem var.


Benim kaçtır?

Sağlıklı normal bir insanın 4.5-5 litre falandır. Vital kapasite doğuştan ama akciğer kapasitenizi antrenmanla yükseltebilirsiniz.


Hiç sigara içmediniz herhalde.

11 yıl günde iki paket içtim.


Nasıl yani?

Üniversitede.


Yüzmeyi bırakmak yaramadı yani..

Dedim ya sevmediğim bir bölümdü. Bursumu da düşürmüştüm. Son sınıfta maddi imkânsızlıklardan ötürü bıraktım. 99’da Yalova’da askerlik yaptım. Oh ne güzel rahatım derken çölde kutup ayısı misali depreme yakalandım. Döndükten sonra babamın Tophane’deki zücaciye dükkânında çalıştım.


“Parlak bir kariyerim vardı, üniversiteyi de bıraktım, babamın yanındayım, ne olacağım” demediniz mi?

Çok uçuk yaşayan biriydim. Asiydim, yerimde duramıyordum. Kaygı falan da taşımıyordum. Günümü yaşıyordum. Yüzmeyi de seve isteye bırakmıştım.


Sonra nasıl geri döndünüz?

Bir gün Ataköy havuzuna gittim. Belki kadro değişmiştir, beni tanımazlar diye milli takım formamı giymiştim. “Seni özledik, neredesin” diye karşıladılar. O sırada milli takımın mono palet sporcuları antrenman yapıyordu. Hayranlıkla seyrettim. Tekniğini hafızama aldım. Akşam “İlk yarışta kaybedebilirim, sonra Türkiye şampiyonu olurum” dedim.


Vay!

Öyle. Bir şey söylediğimde inanın onu başarırım. Dediğim de oldu. İlk girdiğim müsabakada Türkiye 2’ncisiydim. Akabinde 3 sene hiç geçilmedim. Fakat o dönemin federasyon başkanı Harun Sevinç’ti. Sürekli şampiyon olduğum halde milli takıma almıyordu beni.


Neden?

Hiçbir açıklama yapmadı. Yıllar sonra katıldığı bir televizyon programında “Ne dövmeli ne de küpeli sporcuyu milli takıma alırım” demişti. Benim de dövmelerim var. Herhalde o yüzden diye düşündüm. Elimden geleni yapmıştım. Hatta meydan okudum: Türkiye’nin bütün sprinterleri aynı anda yarışsın diye bir fikir attım ortaya. Harun Bey “Bu sefer kesin geçilir” diye düşünmüş olacak ki kabul etti. O yarışta da birinci geldim. Yine de milli takıma giremedim.


Şevkinizi kırmadı mı bu durum?

Vazgeçme diye bir şey yok bende. Hiçbir şey canımı sıkmaz. Ama ayak bağlarımda ciddi bir problem oldu. İki sene ara vermek zorunda kaldım. Ailem Çanakkale’ye yerleşmişti. Yanlarına gittim.


Paranız var mıydı peki? Şampiyonluklar maddi gelir sağlıyor muydu?

Hayır. İstanbul Yüzme İhtisas Klübü’nde para alıyordum ama monopalet zamanında hiç kazanamadım. Ailem çok destek oldu. Yaşım 30 olmuştu, başkası olsa “Git kendine düzgün bir iş bul” der, babam hâlâ “Biraz dinlen, Çanakkale’de su sporlarıyla alakalı bir klüp var. Oraya gidersin” diyordu. Söylediğini yaptım. Serbest dalışa yöneldim. Ama antrenman yapacağım bir havuz yoktu. Şubat-mart ayları. Hava buz. O halde denizde antrenman yapmaya başladım. Denizden de korkan bir tipim. Piranha, Jaws filmleriyle büyümüşüz. 10 metre dibe dalamıyorum korkumdan. 30 saniye nefesimi tutamıyorum.


Sigaraya devam mı?

O dönem bıraktım işte. Beni engelliyordu. Yükselişim de öyle başladı. Eylül 2003’te Serbest Dalış Küp ve Dinamik Apnea branşlarında Türkiye Şampiyonu oldum. Hâlâ para kazanmıyordum. Bisikletli antrenmanlarımda bazen zincir kırılırdı. Sırf dolmuş parası vermeyeyim diye bisikleti sırtımda taşırdım. Allah’ım bir şansım olsun diye dua ediyordum. 2004’te federasyon başkanı değişti. İnkılâp Obruk başa geldi. Beni anında milli takıma aldı. İlk katıldığım yarışta Dünya 4’üncüsü oldum.


“Nefes almayı unutabilirim!”

“Sualtında uzun süre nefesimi tutar vaziyette olduğum için yüzeyde nefes alma dürtümü kaybetmiş olabilirim. Nefes alıyorum sanırken hâlâ nefesimi tutmaya devam edersem bayılırım. O yüzden rekor denemelerinde yüzeye çıktığımda sürekli “Derin nefes al” diye bağırıyorlar. Bir de ilk 25 saniye kimsenin bana dokunmaması gerekiyor. Aksi halde yurtdışındaki hakemler bunu bir yardım gibi görüp rekorumu saymayabilirler.”


Röportaj: Pınar erbaş

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.