“Jorjet ile Jarse” adlı öykünüzün girişinde, “Hani, nasıl demeli, vezir olmaya giden piyon kararlılığıyla koyuldun yazmaya. Unutma, açlığını bastıracak bir şeyler atıştıracak yerde, ardından atlı kovalıyormuşçasına, oturup bunu yazdın” deniyor. Yazı sizin için ne demek?

Yazı üstüne konuşmak beni gevezeleştiriyor. Sevimsiz buluyorum söylediklerimi ama gene de şöyle diyebilirim: Hayat bir dağsa yazı o dağın dibinden fışkıran bir deli çaydır. Dağların büyüklüğünün bir önemi yok, vadide akan sudur önemli olan. Yazı, böyle biteviye akan, taştan taşa çalınan bir sudur; kitaptan kitaba içilir. Her gerçek yazarın kaynağı ve taşıdığı mineraller başkadır. Okurlar kiminden bir yudum alıp bırakır, kimini kana kana içerler.

Aynı hikâyede annenin kızına söylediği bir ironi var: “Ben sana ‘Roman yazamazsın’ demedim kızım, ‘Yazar olamazsın’ dedim!”

Bu, türlü sorular üreten bir cümle. Gene de bir öykü cümlesi olmanın ötesinde, direkt bugüne yönelmiş bir eleştiri oku olup olmadığına okur karar versin. Yazarın niyeti okurun niyetini bozmasın isterseniz.

“Yazıya saygısını yitirmemiş bir neslin çocuklarıyız” diyor öykü kahramanınız. Buna inanıyor musunuz?

O cümlede saygının da ötesinde bir yazıyı kutsama, baş tacı etme var... Kendi düşüncelerime gelirsek, az önce konuştuğumuz meseleye yakın bir tartışma bu da... “Edebiyatın ayağa düştüğü”ne inananlar her dönemde çok olmuştur. Her kuşaktan ve her kesimden karşımıza çıkıyor. Sadece yazarlar değil, belki en çok da okurlar dillendiriyor. Yazarlar yazdıklarının, okurlar okuduklarının hakkını versinler yeter; iri lakırdılarla saygınlık olmaz.


Deliliğe Övgü’den yola çıkarak “konuşma delilik ve dişilik, yazı bilgelik ve erillik” alıntısı üzerine konuşmak isterim...

“Konuşma delilik ve dişilik, yazı bilgelik ve erillikse Mektup bunun en güzel karışımı işte” diyor öyküdeki mektup yazarı. Ben de sevdim onun bu cümlesini. Tabii bu saptamanın altında yalnız Deliliğe Övgü değil, başka birçok kaynak, birçok sanat, bilim ve kültürel öğe var. Bir konuşma yazısı olarak mektubu, o türün içindeki değerleri anlatan bir cümle. Tabii her parlak cümle gibi bazı zehirli tartışmaları da barındırıyor.


Her konuda konuşan, her soruyu yanıtlayanları iğneleyip duran bir kahramanı var mektuplu öykünün...

Evet, ama çuvaldızı kendine batırmayı da seven biri... Bugünün dünyasına ters düşmüş, acı acı ekşimiş biri gibi geldi bana da... Düştüğü gülünç duruma da acıdım doğrusu, saf bir okur olarak.


Kıbrıs, Balkan, Orta Anadolu ağızları da var bazı öykülerde...

Yazmaya uğraştığım öykü benden ne istiyorsa ona uydum bu kitapta. Geçmişte sözünden çıkmadığım yazarlar vardı, böyle ağızlarla yazamazdım belki, oysa şimdi üstelik eğlenerek yazıyorum. Gene de beni bu konuda yargılayacakların yargısından öğreneceğim yeni şeyler olursa sevinirim.


Kadın sorunları ve kaza sonucu sakat kalmış kişiler var öykülerde.

Özellikle üstüne gitmeyi tasarladığım bir konu olmamıştır hiçbir zaman. Ancak dönüp baktığımda öykülerimde odaklandığım konular, takılı kaldığım durumlar olduğunu görüyorum ben de. Yaşadıkça, yazdıkça ve en önemlisi okudukça kendimizi tanıyabiliyorsak her şey yolunda demektir.


Röportaj: Ümran Avcı

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.