Türkiye’de “Boksör Böcek” kitabıyla tanınan Ned Beauman İngiliz edebiyatının yeni yıldızı. Henüz 27 yaşında olmasına rağmenMan Booker Ödülü’ne aday gösterildi. İlk kitabı “Boksör Böcek” kurgu dalında Writers Guild Ödülü’ne, en iyi çıkış yapan kurgu roman dalında da Goldberg Ödülü’ne layık görüldü. 2011’de BBC Culture Show tarafından en iyi 12 yeni İngiliz yazarlardan biri olarak seçilen Beauman, British Council’in sponsorluğunda İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali’ne katıldı. Beauman ile edebiyatı ve yeni projelerini konuştuk.


İlk kitabınız “Boksör Böcek” için çok olumlu eleştiriler yapıldı...

Evet İngiltere’de kitapla ilgili çok olumlu yorumlar çıktı. Olumlu eleştiri aldığınızda bu satışları etkiliyor ve satışların artması da sizin tam zamanlı bir yazar olarak kariyerinizi şekillendirmenize yardımcı oluyor. Tam zamanlı bir yazar haline gelebiliyorsunuz. Şunu da belirtmeliyim ki, eleştirilerin olumlu olması her zaman satış rakamlarının yüksek olduğu anlamına da gelmiyor. İkinci kitap ilk kitaptan daha fazla sattı. Aynı zamanda New York Booker Ödülü’nü kazandı. Ancak yazar, edebiyatını beklentilerden, duyduğu eleştirilerden ya da satış rakamlarından bağımsız olarak yaratıp üretebilmeli.


“Boksör Böcek”le ilgili ülkemizde yayımlanan bir eleştiride romandaki kötü karakterlere sempati duyulmasa bile makul karşılandığına dikkat çekildi. Buna edebiyatın empati yaratmadaki gücü diyebilir miyiz?

Bu mesele, karakterlere sempati duyma ya da kendini onların yerine koyma meselesinden çok herhangi bir karakterin neyi neden yaptığının psikolojik arka planını anlayabilme çabası. Ya da en azından ben öyle değerlendiriyorum. İnsanların kamusal yüzü ile özel hayatlarındaki ya da mahremlerindeki motivasyonları, güdüleri arasında bir fark var. Bu fark, bu uçurum gerçekten çok çarpıcı ve okura en enteresan gelen uçurum. Bunu aslında biraz beden ve beyin arasındaki uçurum olarak da değerlendirmek mümkün. Kendi kurmaca eserlerimde zaten beden ve zihin arasındaki bu uçurumu bir anlamda uzlaştırmaya veya kapatmaya çalışıyorum. Benim çabam bu. Belki de karakterler bu tür bir arayışın sonucudur.


Edebiyat ve yazı sizin için ne demek?

Her şeyden önce bir yazar için belki de en tehlikeli şeylerden birisi “Ben çok sahici, çok kaliteli, çok yüksek sanat yazacağım” gibi bir güdüyle masa başına oturmak.


“Sanat değeri yüksek ön kabulüyle yazı masasına oturmak” tehlikesi ile eşit derecede tehlikeli bir başka durum da, “Mümkün olduğunca geniş bir okur kitlesini memnun edeceğim” düşüncesiyle masaya oturmak. Her iki düşünce de bir yazar için eşit derecede zararlı ve tehlikeli. Bunlardan uzak durmalıyız. O yüzden masaya oturduğum zaman çok uzakta bir hedefi dikkate alarak yazmıyorum. O anı yaşamaya, o anda kalmaya çalışıyorum. O an benim kalemimden hangi sözcükler dökülüyorsa o sözcüklerin dökülmesine ve bu sözcüklerin zaman içinde kendine özgü bir değer taşıyacak olmalarına inanmaya çalışıyorum. Tabii ki okurlar sizin kaleminizden dökülenleri sever ve okurlarsa bu sizin edebi çabanızın bir yan ürünüdür. Edebi çalışmanın amacı okurları tatmin etmek ya da çok üstün bir edebiyat eseri ortaya koymak değil. Sadece o anın içinde o eseri üretebilmek...


Yazı serüveni nasıl başladı?

Çocukken çok kitap okudum bu bir gerçek. Özellikle de bilimkurgu kitapları. Bilimkurgu edebiyatına ilgi duymak çok faydalı bence; bilimkurguda olay kurgusu hayal gücünüzü çok etkiliyor. Hayal gücünüz genişlediği zaman siz de çok daha ufuk açıcı şeyler düşünmeye başlıyorsunuz. Hayal gücünün bir roman yazımında çok önemli bir vasıf olduğunu fark ettim.


"İstanbul, ortamı çok canlı bir şehir!"

Türk edebiyatını takip ediyor musunuz?

Şimdiye kadar maalesef çok Türk edebiyatçı okumadım. Sadece Orhan Pamuk’un “Kar” romanını okudum. Şu anda da Tanpınar’ın “Huzur” romanını okuyorum. “Madem onun adına düzenlenen bir festivale katılıyorum mutlaka bir eserini okumam gerekir” düşüncesiyle kitaba başladım.


Bir süre İstanbul’da kalacağınızı öğrendik. Neden İstanbul?

Evet aralık ayına kadar İstanbul’dayım. Yerleşebileceğim bir şehir arıyordum ve son 1.5 yılı gezerek geçirdim. Tanpınar festivaliyle ilgili teklif geldi. İstanbul’a zaten gelecektim ama bu teklif üzerine “Bundan sonra bir süreliğine de olsa yaşayacağım yer İstanbul olsun” dedim ve geldim. Toplamda 2 ay yaşamış olacağım. Son romanımın yazımını burada sürdürüyorum. İstanbul’a daha önce de gelmiştim. Çağdaş sanat ortamı çok canlı bir şehir.


Röportaj: Ümran Avcı

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.