Geçmişte çok büyük sıkıntılar yaşamış, aklının bir köşesi hep orada kalmış gibi... Yüzündeki o daimi hüzünlü ifadenin bende çağrıştırdığı buydu. Gittiğimde “Çok acı var, dayanamıyorum” gibi şeyler söyleyecek sandım. Aksine neşeli, candan biriyle karşılaştım.


Şimdilerde ATV’de Huzur Sokağı dizisinde izlediğimiz Selin Demiratar’la, çok izlenen dizisi, siyaseti neden sıkıcı bulduğu, insanların onun hakkında ne düşündüğü derken, her şeyi konuştuk.


Başörtülü yakın bir arkadaşınız var mı?

Hayır.


Tanıdığınız var mı?

Var. Kuzenim ve babaannem başörtülü.


Çevrenizde gördüğünüz başörtülü insanlarla dizideki karakterlerin yaşam tarzı birbirine uyuyor mu?

Bilemiyorum. Onların içerisinde de çok farklılık var. Pek de bilgim yok açıkçası.


Muhafazakâr edebiyata ilginiz var mıydı?

Yoktu.


Diziye başlamadan önce kitabın yazarı Şule Yüksel Şenler’le konuştunuz mu?

Yok görüşmedim.


Diziye girmeden önce muhafazakâr çevreye dair düşüncem şuydu ama şimdi değişti dediğiniz bir şey var mı?

Şu an için yok. Hikâyenin ilerleyişine göre değişebilir.


Türban meselesi bu kadar gündemde değilken, bu tür diziler ana akım medyaya taşınmamışken böyle bir dizi projesi önünüze gelse dahil olur muydunuz?

Olurdum. Önemli olan hikâyedeki samimiyet. Ve tabii kimlerle çalışacağım, senaristin dili nasıl, hikâye ne yönde ilerleyecek... Her dizide baktığım şeyler aynı. Bunlar tamamsa imza atarım.


"Dizinin cazip kısmı aşk!"

Diziyle beraber “Beni yandaş oyuncu diye yaftalarlar mı” gibi bir tereddütünüz oldu mu?

Hayır. Hiç o tarz bir yorumla da karşılaşmadım. Hikâye çok uçlara gitseydi belki böyle söyleyenler olabilirdi. Ama izlediğinde seni rahatsız edecek ya da ayrımcılık olarak görebileceğin bir şey yok. Bu iyidir, şu kötüdür diye yapmıyoruz.Mesela Feyza iyi bir karakter.Merhametli ve yardımsever bir kız. Yeri geldiğinde mini etek de giyiyor.


Dizi izleyenler ne düşündürüyordur?

Dizinin siyasi bir tarafı olduğunu düşünmüyorum. Ya da şöyle söyleyeyim: İnsanlar bunun için seyretmiyor. İşin cazip olan kısmı aşk. Tıpkı diğer pek çok dizide olduğu gibi... Hikâye nerede geçerse geçsin biz aşkı izliyoruz.


İki kadının çekişmesi de dizilerin ortak noktası değil mi?

Muhteşem Yüzyıl’da Firuze–Hürrem, Öyle Bir Geçer Zaman ki’de Caroline-Cemile mesela... Feyza’yla Şükran henüz bir çekişmeye girmedi. İleride olabilir ama. Bir de zaten Bilâl’in ikisine bakış açısı çok farklı. Şükran’ı çocukluktan beri tanıyor. Arkadaş gibi seviyor. Feyza’ya olan çekimiyse daha tutku ve aşk üzerine.


Feyza ve Bilâl gibi farklı çevreden birine âşık olma olasılığınız yüzde kaçtır?

Aşkın kalıbı, şekli yok ki. O birbirine bakışla, hissettiğin şeyle alakalı. Kimse kimsenin hayatına müdahale etmediği, birbirini değiştirmeye çalışmadığı sürece her çevreden birine âşık olabilirsin.


Farklı çevreden iki insanın birbirini değiştirmemesi mümkün mü?

Herkes birbirini değiştirmeye çalışıyor ama sonunda o değiştirdiğin kişiye âşık olmadığını görüyorsun. Karşındakini âşık olduğun şekliyle tutmak en doğrusu.


Diziyle ilgili medyada yazılıp çizilenler sizi şaşırttı mı?

Dikkat çeken başarılı işler mutlaka tartışılır. Buna yapacak bir şey yok. Ama bana kötü gelmiyor. Herkes fikrini söylemekte özgür. Zaten izledikten sonra işin korktukları gibi olmadığını gördüler.


Sizce neden korkuyorlardı?

İslami kesimin propogandasının yapılacağını düşünmüş olabilirler. Bu tür önyargıları ortadan kaldırmak tamamen senaristtin işiydi. Onun da bunu başardığına inanıyorum. Hayatın içinde olmayan bir şey yok hikâyemizde.


"Tanımadan eleştirenler umrumda değil!"



Sizi ya çok beğenen var ya da “Nasıl başrol oynuyor, anlamıyorum” diyen...

Bu herkes için geçerli. Birini seversiniz ya da sevmezsiniz.


Ortası yok mudur?

Farklı işlerimi takip eden insanlar var. Kimi gençlik dizilerinden tanıyor, kimi Acı Hayat’tan, kimi Adanalı’da izlemiş. Dolayısıyla herkesin farklı bir düşüncesi olması doğal.


Peki insanlarda yarattığınız algıdan memnun musunuz?

Bana karşı kötü bir yargı olduğunu düşünmüyorum.


Ne düşünüyorlardır sizce?

Daha çok projelerde gördükleri için genelde karakterle özdeşleştiriyorlar. “O”yum sanıyorlar demiyorum ama biraz etkisi oluyor. Yolda gördüklerinde oynadığım karakterin adıyla hitap ediyorlar mesela. Bazı oyuncular bundan rahatsız olur ama benim hoşuma gidiyor. “Karakterime inanmış demek ki” diye düşünürüm. Beraber çalıştığım insanlardan da olumlu şeyler duyarım. Eğer dedikodu yapılıyorsa da beni ilgilendirmiyor. Tanımadan eleştirilenler çok umrumda değil.


Hüznün size yakışan bir tarafı var. Rolleriniz de buna uygun oluyor...

Bu algının Acı Hayat’tan sonra oluştuğunu düşünüyorum. Ama özel olarak o tip roller seçmiyorum. Denk geliyor. Zaten bakıldığında Türk dizilerinin çoğu melodram. Son filmim Patlak Sokaklar’da komediyi de denedim.


Başarılı buldunuz mu kendinizi?

Buna ben yorum yapmak istemem ama komedi zevkli iş. Oynarken çok eğlendim.


"Çok çabuk rahat olamıyorum!"

Hakkınızda sette kaprisli olduğunuza dair haberler çıkmıştı. Zor musunuzdur?

Öyle biri olsaydım bunca sene sektörde kalabileceğimi düşünmüyorum. Aksine sette herkesle sohbet eden biriyim. Iyi anlaşabilmek benim için önemli. Çünkü öyle olduğum insanlarla sahne çekerken daha rahat oluyorum. Ekipten ayrı durmak, işe dahil olamamışım hissi veriyor. Enerjimi düşürüyor.


Hep bir mesafeniz, “cool” bir duruşunuz var..

“Cool” gibi görünen o soğuk kısmım aslında utangaçlıktan gelen bir şey. 17 yaşında başladım bu işe. Bir ürkme durumum vardı. Yaptığın işler başarılı oluyor, dikkat çekiyor ama sen bir anda fotoğrafın çekilince “N’oluyor” diyorsun. Uzun bir süre kameralara alışamadım. Buna korkaklık, utanma diyebilirsin. Çok çabuk rahat olan biri değilim. Özellikle röportajlarda kendini anlatmaya çalışmak çok zor bir şey. Kamera önünde oyunculuk yapmak bana göre çok daha kolay.


Röportaj: Pınar Erbaş

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.