Aslında sıradan sayılabilecek bir hikâye. Aileden fotoğrafçı bir adam, Ankara’dan İstanbul’a gelir. Yeni boşanmıştır. Parası da yoktur. “Tavanı akan stüdyolar, yalnızlık...” derken ilk etapta biraz sürünür. Ama pes etmez. Yeteneklidir de. Bir şekilde yırtar. Tabii bu özetin özeti. Velhasıl ayrıntılara vakıf olma fırsatı sunan pek çok röportajı var.


Bir sonraki cümlem, “Bir fotoğraf sanatçısı hakkında neden bu kadar çok şey biliyoruz anlamış değilim” olacaktı ancak hayatını konu alan bir de film olduğu aklıma geldi. Bkz: Aşk Tesadüfleri Sever. Bahsettiğim kişi Mehmet Turgut.


Bu girizgâhla, röportaja gitmeden önce aklımdan geçenleri anlatmak istedim. Ama şimdi durum farklı. Anlatmaya başladığında neden diğer fotoğrafçılar değil de hep onun gündemde olduğunu anlıyorsunuz. Ve en önemlisi, belli ki biz onu tanımasaydık yine de fotoğraf çekmeye devam ederdi. Bu hissi veriyor. Devamını da o anlatsın...

Bir insanı nasıl fotoğraflayacağını bilirsen aynı zamanda onun...

İyi kalpli olup olmadığını bilirsin.

Nasıl?

Fotoğrafçının öyle bir bakış açısı olur. Mesela bana sor: “Kimin fotoğrafını çekmezsin?”

Kimin?

“Mehmet Turgut’a fotoğraf çektirdim” demek için gelenlerin.

Nereden anlıyorsunuz?

Konuşarak. “Nasıl çekersen çek” diyorsa ne çektiğim umurunda değil demek...

Beğenmeyen oldu mu hiç?

Hayır. Ki eleştiriye çok açık bir iş.En popüler sanat akımı bu.

Neden?

Herkesin elinde çok iyi fotoğraf makineleri, o yoksa telefonlar var. Bu işin demode olması şu an mümkün değil.

Bu kadar imkân varken neden hâlâ o 80’lerin, 70’lerin fotoğrafları daha güzel?

İnsanlar daha güzelmiş. Üstlerine başlarına daha çok dikkat ediyorlarmış. Bir de o aile fotoğrafları senede bir kez çekiliyor. Haliyle hepsi dikkatini toplayıp poz veriyor...

Bu işin mesleki deformasyonu ne?

Herkese “Kafamdaki hikâyeye uygun bir karakter olabilir mi” diye bakıyorum.

“Fotoğrafımı çeker mi” diye hali, tavrı değişenlerle karşılaşıyor musunuz?

Günde 100 kere falan.

Siz n’apıyorsunuz? Hiçbir şey. “Şu anda yeri değil” diyorum.

Peki kız arkadaşlarınız... Fotoğrafını çektiğim için havaya giren bir kadınla asla sevgili olmam. Kız arkadaşlarımı da bugüne kadar hep çok kaliteli kadınlardan seçtim. Hepsi çok özeldi. Hiç havaya girmediler.

Makineniz hep yanınızda mıdır?

Hayır. Tatile çıkarken bile yanıma almıyorum.

Hadi canım.

Eksikliğini de hissetmiyorum. Çünkü zaten hayatım fotoğraf. Tatil yapmış oluyorum.

“En güzel kareler tatilde yakalanır” derler.

Olur mu canım! En mutlu kareler tatilde yakalanır.

Ne güzel işte.

En mutlu kare eşittir en güzel kare değildir ama. Her fotoğraf mutlu olmak zorunda değil. En güzeli en gerçek gibi görünendir.

Yanınızda makine olmadığı için “Kaçırdım” dediğiniz bir kare oldu mu?

Hayır. Çünkü belgelemek gibi bir derdim yok. İlle bir anımı paylaşmak istiyorsam telefonla çekiyorum. Hiçbir fotoğraf makinesiyle duygusal bağ kurmadım. Kırılınca ne olacak? Cenaze töreni mi düzenleyeceğiz?


“Bunlar gölgede kalanlar”

İsminiz yazmasa da bir fotoğrafın sizin olduğu anlaşılıyor. Nasıl oluyor bu?

Işık dili. Bu konuda çok takıntılıyım. Babam da dedem de böyleydi. Deneye yanıla size yakın bir ışık buluyorsunuz. Üstüne bir de “Fotoğrafçı gözü” dediğimiz o kadraj ekleniyor.

Kitaptakiler için “Gerçek Mehmet Turgut fotoğrafları” diyorsunuz. Diğerleri ne o zaman?

Onlar da benim. Buradakiler gölgede kalanlar. Ankara’dayken fotoğraftan para kazanmak benim için ikinci plandaydı. Ama İstanbul zor. Çektiğim fotoğrafları geri plana itmek zorunda kaldım. “Böyle şeyler de çekiyorum ve bunlar dünyanın birçok ülkesinde kabul görüyor, ödül alıyor” demek istedim. Para kazanmadığım ama keyifle yaptığım işler.

Niye para kazandırmadı?

Çünkü fotoğraflarımı hiç pazarlamadım. Ama artık galericilerle daha iyi olabilirim. Bir internet sitesi kurup bu fotoları sergileyip satabilirim.

Eskiden niye yapmıyordunuz, ne değişti?

Yaşla alakalı. Daha mantıklı bir adam olmak istiyorum. O duygusal çocuk gitti. Yoruldu çünkü. O kadar çok şey yaşadı ki...

Sizde bir de öyle bir durum var değil mi? Çok acı çektim, çok fenayım...

Yoo. Herkes acı çekiyor. Kimileri bunu daha yüksek yaşıyor kimileri daha yüzeysel.

Bu değişim fotoğraflarınıza da yansıyacak mı?

Kesin yansır. Artık bire bir değil de daha kalabalık işler çekmek istiyorum. Rejisi, prodüksiyonu büyük olan... Bir de fotoğraf atölyesi açacağım. Bütün kapıları açıyorum. Bildiğim her şeyi aktaracağım.


Röportaj: Pınar Erbaş

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.