Her zaman güzel işleriyle gündemde olan, oynadığı rollerin hakkını sonuna kadar veren, doğal biri o. Genç yaşına rağmen bir sürü karaktere hayat verdi. İzleyiciyle arasında müthiş bir elektrik var. Doğal yaşayan, doğal oyunculuğuyla hayran bırakan ve doğal olarak sevilen insanlardan... İçten gülümsemesiyle İpana’nın da yüzü oldu. Başarılı işleriyle sürekli bir çıkış halinde olan Ezgi Mola ile yeni projelerini, oyunculuğu, aşkla bağlı olduğu köpeklerini, sosyal medyayı ve alışveriş tutkusunu konuştuk.


Ezgi bence 2014 senin yılındı. Çok iyi işlerde yer aldın. Yeni projeler yeni yıla da yansıdı. Nasıl bir yıldı sence?

1998’den, yaptığım ilk işimden beri “Bu benim yılım” diyorum. Çünkü işimi seviyorum. Güzel insanlarla çalışıyorum. Dışarıdan kolay gözükse de zor dönemlerimiz oluyor. Biz tamamen duygularımızla hareket eden, psikolojimizin bizi götürdüğü yerlerde hareket eden insanlarız. Son 3 yıl, bu anlamda çok güzel geçti.


“Arkadaşım Hoş Geldin” çok seviliyor. Bülent Ersoy’un geldiği bölüm efsaneydi. Heyecanlandın mı o çekimde?

Hepimiz heyecanlandık. Türkiye’de diva olan, enerjisiyle, duruşuyla, sesiyle, sanatıyla bir hâkimiyet ve ağırlık elde etmiş bir sanatçıdan bahsediyoruz. Müthiş pozitif bir enerjiyle geldi ve gidene kadar da enerjisini bizden esirgemedi. Kuliste konuşurken “Ne güzel böyle bir anımız oldu” dedik. Çünkü programda her şey o anda gelişiyor, hikâye inanılmaz yerlere gidebiliyor.


Komut alarak oynamak tiyatrodan daha mı zor?

Aslında bu yönlendirme hem yolumuzu açıyor hem engeller çıkarıyor ki zaten bütün eğlence de oradan çıkıyor. Gerçi bu işin ustası Tolga, Fırat ve Özer.


Sana dair şöyle bir algı var, “Ezgi zaten oynamıyor ki, kendi gibi”. Oynadığın her rolde çok doğalsın...

Oynadığım rolle alakalı aslında. “Canım Ailem”in Feride’si ya da “Senden Başka”nın Hayriye’si böyle düşündürüyor olabilir. Ya da çok taze olan bir şeyi paylaşayım, “Kocan Kadar Konuş” filmimizin ekip yemeğindeydik ve bir an Kıvanç bana “Ama sen Efsun’sun, biz kendisini bulmuşuz”

dedi. Böyle anlarım oluyor. Ama benimle hiç alakası olmayan karakterler de oynuyorum tabii Uğur Yücel’in “Soğuk” filmindeki Boncuk gibi. Çağan Irmak’ın “Dedemin İnsanları”ndaki Fatma, Onur Ünlü’nün “Celal Tan ve Ailesi’nin Aşırı Acıklı Hikayesi”ndeki Jülide gibi...


Hangisi sende daha çok yer etti?

Hepsi. Ama belki taze diye “Efsun” diyebilirim. O kadar merak ediyorum ki. Büyük heyecanla çektik bu filmi. Kamera önü ve arkasında herkesin pozitif desteği vardı. Çok güldük, gülüşümüzü saklamadık.


“Efsun” demişken “Kocan Kadar Konuş” nasıl bir film oldu?

Çok güzel bir film yaptık. Şebnem Burcuoğlu ile kitabı yazmadan önce tanışıyoruz. Oyuncu-yönetmen enerjisi tuttuğunda bu, işe de yansıyor. Tim Burton’ın her filminde Johnny Depp vardır mesela, iyi ki de vardır, verimli şeyler yapar bu ikili. “Büyük Budapeşte Oteli”nde Tilda Swinton gibi bir kadın minicik bir rol oynar, hayranlıkla izlersin. Çünkü Wes Anderson müthiş bir yönetmendir. Ben de Kıvanç Baruönü’nün her işinde seve seve olurum.


Bir rol için neleri göze alırsın? Şişmanlamak, saçlarını kestirmek...

Hepsini göze alırım. Ona ‘göze almak’ olarak bile bakmıyorum. Bir gün canım sıkılıp saçlarımı nasıl kestiriyorsam, bunu bir rol için de yaparım. Ne var ki?



Çok tatlı iki köpeğin var değil mi?

Üçüncüyü yeni evlat edindik. Sahibi vefat etmiş. 12 yaşında. Önce ona iyi bakacak birilerini aradım. Fakat bize bir alıştı. Tuvalet eğitimi vardı, tüyleri dökülmüyor, bir de sağır. Onu nasıl birine vereyim ki? Elim gitmedi. Anneme buradan teşekkür etmek istiyorum. Bana karşı çok gergin şu an. Belki bunu görünce biraz gülümser. Çünkü köpekler film çekimi sürecinde ondaydı. Benim çocuklarım da onlar. İnsanın evinde kendinden başka bir canlının olması müthiş keyifli. O benim dilim oluyor, ben onun dili. Kuki, dünyanın en şapşal hayvanı. Sürekli kuyruk sallayan, “Beni sevsene” diyen. Suşide çok nettir! Hoşlanmadığını belli eder, sevdiğinin yanından ayrılmaz. Üçüncüsünün ismi Ice, zaten Pompik de desem kulakları duymadığı için sorun yok.


Çocukluğundan beri evde hep hayvan var mıydı?

İlk köpeğim bir Sivas kangaldı, apartman dairesinde bakıyorduk.


Ciddi misin?

Hayvan 5. ayında boyumu geçince tabii ki evde bakımı zor olduğu için bir yakınımızın fabrikasına bekçi olarak gitti. Sonra kuşumuz oldu. Ben kendi evime çıkınca önce Sushi’yi sahiplendim. Köpeklerin pet shop’lardan alınmaması gerektiğini düşünüyorum. Nasıl ki çocuğunu atmıyorsan, hayvanını da atma arkadaş! Bunu becerebilecek bir içgüdüye sahip olmayabilirsin ama onu atacak kadar da yüreksiz olma. Lütfen. O da bir can. Seni veren onu da veriyor.



Alışverişi sevmem diyene şaşarım


Alışverişle, modayla aran nasıl? En son kendine ne aldın?

Bu üzerimdeki ceketi aldım. “Alışveriş sevmem” diyene şaşarım, bence herkes sever.


Çanta mı, ayakkabı mı?

Bir kadının çanta ve ayakkabısı, ne kadar özendiğini belli ediyor. Ama sınıflandırmaktan da hoşlanmıyorum. Ben kıymet veririm, 10 yıl öncesinin çantası da durur dolabımda.


Elbise mi, tayt mı?

İkisi de hayat kurtarıyor. Taytı günlük hayatımda çok kullanıyorum.


Spor ayakkabı mı, topuklu mu?

Spor tabii ki.


80’ler mi, 90’lar mı?

Modasıyla 80’ler, ruhu ve müziğiyle çocukluğum 90’lar.


Boş zamanların nasıl geçiyor?

Seyahat etmekten, film izlemekten hoşlanırım. Genelde ailem ve arkadaşlarımla birlikte dolu dolu geçiyor.


Elektrik süpürgem dert ortağım gibiydi

Motora biniyordun. Rüzgârla aran nasıl, hâlâ kullanıyor musun?

Soğuk havalarda binmiyorum sadece. Çok seviyorum ama oyuncuyum, 30’larımdayım, bir taraftan korkmaya başladım. Çünkü trafik illeti bazı şeyleri ihmal etmeye sebep olabiliyor. Bir dönem “Seni ifade eden 3 şey söyle” demişlerdi. “Elektrik süpürgem, motorum ve telefonum” demiştim.


Elektrik süpürgesi biraz şaşırtıcı...

Çok severim. 3 tane köpeğin olunca evin temiz olması için bir ara dert ortağım gibiydi. Salonda duruyordu. Arkadaşlarım “Ayıp ya yeter artık” diyorlardı.


Gülüşümü sevdiler

Bence sen tam bir selfie kızısın. Instagram paylaşımların çok eğlenceli...

Sosyal medya günlük tutmak gibi bir şey. Mutluluğumu, üzüntümü, sıradan anımı paylaşarak mutlu oluyorum.


Instagram’da o kadar güzel gülen fotoğrafların var ki sonunda dişlerin keşfedildi.

Ağız ve diş sağlığı adı altında İpana’nın yüzü olmak bir oyuncu için motive edici. Diş hekimi de dişinizi beğeniyor, ürünü almak isteyen de. Sloganı “Gülüşünü saklama”. “Benim gülüşümü, dişimi sevmişler, buna layık görmüşler” diye düşündüm. 2 yıl önce kocaman ağızlı bir video çekmiştim ve “Gülüşümü seviyorlar benim” demiştim. Popüler dilde ‘secret’ denilen aslında benim için “Ne ekersen onu biçersin” kadar basit bir laf ve buna çok inanıyorum.


Dişlerin konusunda takıntılı mısın?

Pimpirikli olduğum için diş hekimime çok sık giderim. İyi bakarım dişlerime. Yeni çıkan macunu arkadaşlarıma bile denettim.


Eve gelen arkadaşlarının dişlerini mi fırçalattın?

Evet, arkadaşlarımın diş fırçaları evimde vardır. Herkesin adı yazılıdır. Güzel bir arkadaş grubum var. O komün hayatı seviyorum. Birlikte vakit geçirmeyi, gülmeyi, film seyretmeyi çok seven bir insanım.


Kendimi sevmeye, kıymet vermeye başladım

Ezgi güzel kilo verdin. Sırların var mı bizimle paylaşabileceğin?

Bu işin sırrı yok. Vine’da bir videom vardı. “Nasıl zayıfladın, nasıl zayıfladın?” diyorum. Ve çat diye elimle ağzıma vuruyorum, “Tutacan ağzını” diye cinnet geçiriyorum. (Eliyle ağzına vuruyor.) Gerçekten ağzını tutmazsan olmaz. Üstelik ben hâlâ incecik değilim. Bundan yakınmıyorum. Hayatıma düzenli sporu soktum. “Senin tuzun kuru, tabii spor yaparsın” diyenlere tek bir cevabım var. Bunun ekonomik durumla alakası yok. Yürüyeceksin, 3 durak sonra bineceksin otobüse. Kendine zaman ayır. İşe 08.00’de gideceksen 06.00’da kalk.


Söylemesi kolay, sen öyle mi yaşıyorsun?

Bugün 07.15’de kalkıp kahvaltımı yaptım, duşumu aldım, saçlarıma bakım yaptım. Oturdum dışarıyı izledim. 4 sene önce bir yere gideceğimde 15 dakikada hazırlanıyordum. Şimdi her açıdan nefes almaya, kendime özen göstermeye başladım. Sporu seviyorum. Sağlıklı yaşamdan keyif alıyorum. Kendimi şımarttığım zamanlar tabii ki oluyor. Çünkü yemek yemeyi de çok seviyorum.


Instagram’da gördüm, koluna “Neden 2015’te dipçik gibi olmayayım?...” yazmışsın.

Onu dövme sandılar ama kalemle yazdık onu. Bedenime yazmak istedim. Çünkü ben ruhumla da, zihnimle de, bedenimle de taş gibi olmak istiyorum. Ben bir oyuncuyum, ve ne kadar iyi görünürsem beni izleyen de o kadar keyif alır. O yüzden kendime hedef koydum. Bu konuda sürprizim de olacak. 951 bin takipçimin önünde vermiş oluyorum bu sözü, kaçarı yok.


Röportaj: Ekin Türkantos

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.