Elimde bir buket çiçek, Seyfi Dursunoğlu’nun kapısında sabırsızlıkla bekliyorum. Çocukluğum onun şovlarını seyretmekle, kimi zaman da onun taklidini yapmakla geçti. Bir gün muhabir olup onunla sohbet edeceğimi o yıllar tahmin bile edemezdim. Salonda heyecanla beklerken merdivenlerden indi, saçını düzelterek “Ah çocuklar yaşlanmayın, benden söylemesi. Saçımı boyayacaktım ama vazgeçtim” dedi. Elimi sıktı, elleri yumuşacık, gözleri pırıl pırıl... Çiçeği hemen suya koydurup karşıma oturdu. Ne yalan söyleyeyim, konuyu yaşlılıktan açınca boğazım düğümlendi, birkaç saniye uzunca inceledim. Dursunoğlu’nu ilk kez beyaz saçları ve gözlüğüyle görüyordum. Başta biraz endişeli gibiydi ama sonra “Artık bakmıyorum fotoğrafa da başka bir şeye de” dedi, sırtını yasladı. Önümde koskoca bir hayat tecrübesi, sözlerini önce elimdeki deftere sonra aklıma yazdım.


Oynadığınız reklamı izleyen “Çok özlemişiz” diyor. Araya çok mesafe girdi...

Sevenlerim eksik olmasın, özlüyorlar. Bu mesafeyi ben kapris olsun diye koymadım. Kendime güvenim azaldı Ece. Çok hareketli bir sahnem var, o hareketi sergileyemezsem insanlar “Aa adama bak yazık, yaşlanmış kıpırdayacak hali yok ama hâlâ televizyonda” der korkusuyla gücüm azaldı. Eskisi gibi canlı olamıyorum. Bu yüzden televizyon programlarını kabul edemiyorum. Yoksa büyük kanalların biri gidiyor biri geliyor. Yaşıma hürmeten mi, işime hürmeten mi beni ikna etmek için gelip gidiyorlar bilmiyorum. Birkaç bölüm sonra “Yapamıyorum” deyip gitmek istemiyorum. Sevenlerimin özlemini gidermek için anca çok iyi bir format gelirse kabul ederim. Bir de ben yapacaksam canlı yayın yapmam gerek ama ondan da korkuyorum.


Niçin?

Biraz müstehcenimdir, biliyorum kendimi. Ağzımdan bir şey kaçar, kanal kapanır. Zaten en çok kanal kapatan sanatçıyım.


Sizin korkularınızın nedenini anlıyorum ama bunu kırmanın bir yolu olmalı...

Çok iyi proje onun yolu ama ortada bir şey yok. Avrupa’dan format alıp geliyorlar ama çok aptalca ve saçma. Yapımcı para kazanmak ve benim ismimi kullanmak istiyor. Benim tek problemim en iyisini yapmaktır. Bugüne kadar sadece para için hiçbir işe tamam demedim. Bu yüzden kazandım ve hâlâ devam edebiliyorum. Tahmin ediyorum ki dünyanın hiçbir yerinde 84 yaşında birine televizyon programı teklifi gelmez. Kirk Douglas yeri göğü inletiyordu, şimdi adam evinde oturuyor.


Bunu hep dersiniz. Sizce neden böyle?

Bizde yaptığım işi henüz yapabilen olmadığı, yapanlar da çok kötü taklitlerim olduğu için insanlara hep beni hatırlatıyor. Taklit edenler yok olurken benim ismim daha da büyüyor. Dahası özlem artıyor... Sevenler yazıyor, şu neydi adı?


Tweet?

Hah, evet o tweet’leri ve iletileri okuyorum. Çok memnunum.


Şu tuvalet kâğıdı reklam filmi çok komik ve anlaşılıyor ki ortada bir metin yok. Metne bağlı kalmadınız değil mi?

Evet. Metin yazarı zorluk çekmiştir herhalde... İstediğin gibi konuşamıyorsun ki RTÜK’ten ötürü. Yoksa ben bir tane buldum ve çok beğendim. Beni seviyorsanız her zaman Maylo kullanın, ama daha ziyade gözünüzü silerken! Kabul etmediler, malum kafiyeli oluyor... Ay bırakmıyorlar insanı istediği gibi espri yapsın, kesip biçiyorlar.


Bu da sizin şevkinizi kırıyor galiba?

Yoo, mühim olan zaten ürün sahibi ve onun endişeleri. Aslında kullansa komik olacaktı. Aman, ben paramı alayım onlar ne istiyorsa yapsınlar, bunu n’apiim.


‘Tutuculara da işimi kabul ettirebildim’

Esprileriniz akıllarda. Hatta biri Ajda Pekkan’a “Diline de mi botoks yaptırdın?” dediğinizi anlatıp gülüyordu. Bu kadar insana dokunmuş ve onların anılarında yer almış olmak size ne hissettiriyor?

Bu ne harika! Yaptığım işin benimsendiğini gösteriyor bu. Dediklerini hissediyorum, zaman zaman görüyorum. Yaptığım şeyleri benimsedikleri için hayatlarına giriyor. Sevmese kullanmazlar...


Bu işte hiç haksızlığa uğradığınız mı?

RTÜK tarafından... Kadın kılığında çıkmama itiraz etti yıllar sonra. Kırgınlığım yok. Hem boşver, ben unumu eledim, eleğimi astım. Zaten artık Huysuz olarak değil Seyfi olarak çıkıyorum. Müslüman bir ülkede böyle bir şovu bu kadar yıl yürütebilmek çok zor işti. Tutuculara da kabul ettirebildim, büyük keyif benim için. Neticede yapılan bir şaka, güldürü...


Program yaptığınız zamanlardan beri bir tabuyu yıktığınız söylenir. Sizce günümüzde yıkılması gereken tabu nedir?

Tabu sayılmaz ama düşünce özgürlüğü hâkim olmalı... Kimseye zarar vermediği müddetçe insanlar fikirlerini söyleyebilmeli. Ben hiç söyleyemiyorum. Mesleğimin dışında hiçbir zaman siyasetle ilgilenemem, ilgilenmeyi de düşünmüyorum ve tehlikeli buluyorum. Aynı şekilde din ve spor... Fanatikleri aptalca itirazlar yapıyor...


84 yılı ardınızda bıraktınız. Geriye dönüp baktığınızda duyduğunuz his nedir?

İyi ki yapmışım diyorum. Şov hayatına atılırken hep ne yapayım diye düşündüm. Güzel alaturka repertuvarı olan biriyim. Şarkıcı mı olayım yoksa komedyen mi olayım derken komedyenliğe karar verdim. Çünkü komedyen fiziğini de kaybetse işini kaybetmez. Onun ağzından çıkan mühim... Şarkıcı yaşlandıkça sesini, fiziğini en son da işini kaybediyor. Sahneye çıksam yine ortalığı birbirine katarım gibi geliyor bana...


Huysuz Virjin diye biri var, sizin yarattığınız biri. Değiştirmek istediğiniz bir yanı var mı?

Olmaz olur mu? Ama bırakmadılar istediğim gibi konuşturayım, davranayım. Şimdi onları da burada söylemeyeyim. Eski kasetlerimi izliyorum, “Bunlar nasıl RTÜK’ten geçmiş?” diyorum. Çok müstehcen laflar ve olaylar var, hepsi yayınlanmış. N


Röportajlarınızda “Peruğumu çıkardığımda ben kendi hayatıma dönerim” dediniz. Nasıl kurdunuz bu dengeyi?

Kafamda o karakteri bir sanat ve ekmek parası olarak gördüm. Çok muhataralı bir iş olduğundan peruğumu çıkarır çıkarmaz Huysuz’la hiç alakası olmayan bir insan, yani esas kendim oluyorum.


Size hep yalnızlıkla ilgili sorular soruluyor. Bundan sıkılmadınız mı?

Vallahi sıkılsam da ne yapayım? 84 yaşında adamım, talibim çıkmıyor kız benim, çıkmıyor! O yüzden kendimi hep bir şeylerle meşgul ettim. Boş oturamam asla. Biraz önce yukarıda, bulduğum parçalarla battaniye yapıyorum mesela. Gazete falan okuyorum, sabah yürüyüş yapıyorum, bulmaca çözerim... Böyle geçiriyorum ömrümü.


Ne olacak bu yaptığınız battaniyeler?

Evlenenlere hediye ediyorum. En son Seda (Akgül) evlendi, ona hediye ettim. Bayıldı... Bana ucuza geliyor evlilikler. (Yardımcısına dönüp) Ümit, ayol misafirlere bir şeyler ikram et. Adım çıkacak!


Ben bir şey almayayım, çok teşekkür ederim.

Niye, kilo mu alırsın canım? Zayıfla, senin için diyorum. İki simit yiyeceğine yarım simit ye.


Keşke iki olsa diyormuşum!

Aaa... Kızım sen en iyisi mi bir simitçiyle evlen, ancak doyurur!



Girer girmez bana “Yaşlanmayın sakın” dediniz. Saçınızı boyamaktan vazgeçtiğinizi söylediniz. Neden?

Aslında bunun cevabını sen yaşlandığında kendi kendine vereceksin. Çok yakışıklı bir adamdım. Mahallede kızlar gözlerimi kapattırır kirpiklerime bakardı. Şimdi bakıyorum yoklar... Her şey deforme oluyor. Bir merdiven çıkıyorsunuz oflayıp puflayarak. Biraz yaşlılıktan, biraz da şişmanlıktan. Sen alınma şekerim. (Gülüyor.)


Aşk olsun... Anlattıklarınız beni üzdü. İnsana ölüm korkusu geliyor.

Akşam odama yatmaya çıkıyorum. ‘Yarın sabah acaba aşağı inebilecek miyim?’ diye düşünüyorum hep, bir korku geliyor insana. İniyorum. İnsanlar yaşlılıkta başkalarına muhtaç olur, parasız kalır, sıhhatleri bozulur. Bugün hastalansam, en lüks hastanede süit açarım.


Bundan sonra hayattan ne beklersiniz?

Sırada ölüm var, ne olacak? Kimseye muhtaç olmadan yaşayabilecek hale gelmek istiyordum, başardım. Şimdi çalışmasam da iyi yaşarım. Ben pahalı çalışırım. Mesela jüri üyesi olarak bir günde 50 bin TL alıyordum. Hülya Avşar Osmanlı dizisinde çalışıyor, haftada 60 bin TL alıyor. Gazinom da pahalıdır. Onun için de birikiyor herhalde.


Neye göre zam yapıyorsunuz?

Ben yapmıyorum canım. “Ben çalışamam” deyince, artıracaklar. Onu bildiğim için naz yapıyorum, fazla para verince de “Hadi iyi madem” diyorum.


Siz parayı seviyor musunuz yoksa pek kıymet vermiyor musunuz, hiç anlayamıyorum...

Kim sevmez? Ama para yokken seviliyor, samimi söylüyorum. Olduktan sonra değeri kalmıyor. Evliliklerdeki gibi, elde edince değeri kalmıyor.


‘Komedyenler arasında benim adım hiç geçmez’


Yetenek yarışmalarında sizi jüride görebilecek miyiz?

Jüri koltuğunda oturmadım, komik münakaşalar yaptık... Şimdikiler ben ne yapıyorsam aynısını yapıyor. Yeteneksiz insanlar. Kendileri bir şey yaratamadıkları gibi, var olan bir şeyi alıp kullanıyorlar. Kullanırken de “Allah razı olsun biz filancadan esinlendik” demiyorlar. Ay, bak nerelere geldik, içimdekini söyleyeceğim... Komedyenler arasında Cem Yılmaz, Beyaz ve Okan Bayülgen sayılıyor hep. İncelerseniz onların yaptığı her şeyde benden alınmış uçlar var. Ama komedyenler arasında benim adım hiç geçmez... Belki hatırlatmayı istemiyorlar. Birisi “Siz şovmensiniz, onlar komedyen” demişti. Öyle mi bilmiyorum...


‘Böyle olması güzel...’


Müstehcen şakalar, seksle ilgili sohbetler ve Huysuz Virjin olarak “patavatsızlığınız”... İnsanlar sizi hatırladıkça çok saygı duyuyor, şakalarınızı kaldırabiliyor.

Sahneye çıktığınız zaman o espriyi yapacaksınız ki o parayı alabilesiniz. Söz ettiğiniz saygınlık benim ve Huysuz’un farklılığını insanların anlamasından geliyor. Zaten böyle olması güzel. O sahnedeki hallerimin normal yaşamda devam etmesi her şeyi ortadan kaldırır. Şimdi isim vermeyeyim ama çok tanınan bir kadın sanatçı, sözünü ettiğim çizgiyi ortadan kaldırıyor. Bir gün oturuyoruz kendisiyle, elbisesini sıyırdı, ayaklarına parfüm sıktı. Sırf öyle gündeme gelsin, ilginç bir şeyle konuşulsun, havalı olsun diye. Ayol bana kalırsa ayağı kokuyor gibi geldi!


‘İnşallah beni yataklarına çağırmazlar’


Hayatınız hep filme çekilmek istendi, siz pek yanaşmadınız.

Sorma, hâlâ var o teklifler. Şekerim, bir erkekle bir kadın geldi, ‘Film çekeceğiz’ dediler. İyi de benim 6-7 kere belgeselim çekildi. Herkes her şeyimi biliyor. Bu film macerası niye? Kabul edemeyeceğim. Dahası kuruş para vermiyorlar! 10 günümü nasıl vereyim onlara. Ben öyle her dakika gezemem. Şimdi de kontratta var, her yere çağırıyorlar beni. İnşallah yataklarına çağırmazlar!


Bu kadar şeffaf olmak sizi hiç rahatsız etmiyor mu?

Şimdi özel hayat ya çok korunuyor ya da tamamen silinip atılıyor... Sanatçıysanız şeffaf olmalısınız. Saklanamazsınız, imkânı yok. Yine de en az bilinen benim diyebilirim. Eğer sanatçıysanız herkesin malısınız. Ben daha derli toplu yaşayıp sadece sahnede frapan olmayı tercih ediyorum. Ömrüm bunları idare edip çalışmakla geçti. Sanatçı olduktan sonra çok gezdim, eğlendim ya da hayatım çok güzel geçti diyemiyorum. Birçok şeyden fedakârlık yapmak zorunda kaldım. Şikâyetçi değilim; saygıyla anılmak güzel. Olaylarla basına intikal etmek benim için geçerli değil.




Röportaj: Ece Ulusum

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Çok görmek isteriz sahneler de
    CEVAPLA
  • Misafir keyifli bir röportaj olmuş.:)
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.