Donnie Darko’dan October Sky’a (Ekim Düşü) takdire şayan performanslarına 16 yaşından bu yana şahit olduğumuz Jake Gyllenhaal artık büyüdü, yetişkin adam rolleriyle Hollywood’un sessiz ama derinden ilerleyen en sağlam aktörlerinden biri olma yolunda. Bu yıl !f İstanbul’un kapanış filmi olan Demolition’ın (Yeniden Başla) başrolünde bu kez ve yine kaygılı ve alışılmadık halleriyle nefes kesiyor. Bu arada film 27 Şubat’taki kapanışta tüm salonlarda aynı anda gösterildi ve muazzam övgüler aldı. Fazla uzatmadan sizleri Jake Gyllenhaal’ın en az canlandırdığı karakterler kadar sofistike ve çalkantılı ruh haliyle baş başa bırakalım.


Sizce insanlar sizin gibi ünlü yıldızların canlandırdığı karakterlere daha fazla bağlanıyor olabilir mi? Aslında şunu sormaya çalışıyorum, böylesine sağlıklı ve çekici bir adamı nasıl bu kadar kolay yara alan, kaçık birine dönüştürmeyi başardılar?

Bence bunun da bir mantığı var. Filmin başında bir adam var ve tamamen çevresindekilerin yönlendirmesiyle birtakım seçimler yapmış durumda. Öte yandan hayatının akışına baktığınızda tüm bu kararları verirken kendisini, hislerini kaybettiğini görüyorsunuz. Tüm bunların üstüne başına böyle trajik bir olay gelince duygusal olarak çöküyor ama çöktüğünün bile farkında değil çünkü hislerinin nerede olduğunu bilmiyor. Dışarıdan bir sosyopat gibi görünse de olayın içine girdiğinizde kendinize “Gerçekte nasıl hissediyorum?”, “Tüm bu şeyleri gerçekten seviyor muyum?” gibi sorular yöneltmeye başlıyorsunuz.


‘Oyunculuk, imkânsız bir iş’


Düşünmeden yaptığınız şeyler sizi tahmin etmediğiniz hislere taşıyabiliyor. Oyunculukta bunu yaşadınız mı hiç? “Gerçeklik” sizin için ne demek mesela?

Ben kendimi gerçeklik açısından daima hazırlıklı tutmaya çalışırım. Birinin size beğenmediği yönlerini anlattığı ya da sizin aynı şeyi yaptığınız sahneler, en sevdiğim sahnelerdir. Karşınızdakinin dürüstlüğü sizi kendinize bakmaya yöneltir. Kendiniz hakkında bildiğiniz her şeyi sahneye yansıtmaya çalışırsınız. Benim kişisel yaklaşımım bu...





Filmde ve canlandırdığınız karakterde farklı bir tempo, karanlık bir taraf var. Çekimlerde, günün sonunda bu ağırlığı eve taşır mısınız yoksa sette bırakmayı başarabiliyor musunuz?

Her ikisi de. Ben bilinçaltı denilen şeye kesinlikle inanıyorum. Dolayısıyla bir şeyler içinize sızıyor. Evet bir yanım yemeğe çıkıyor, yani kendi hayatıma dönüyorum ama etrafta olup bitenlere verdiğim reaksiyona baktığımda canlandırdığım karakterden izler taşıdığını fark edebiliyorum. Öte yandan sanata da inanıyorum. Oyunculuğun, entelektüel olmanın analitik bir tarafı var. Yaptığımız iş kolay görünebilir ama pek çok açıdan imkânsıza yakın bir şey yaptığımızı düşünüyorum. Araştırmaya, hazır olmaya inanıyorum doğrusu. Elbette gidip o dünyada yaşamak ya da oradan birileriyle tanışmak şart değil. Örneğin bu film öncesi Jean-Marc Vallee hiç hazırlık yapmamamı istedi. “Sette görüşeceğiz!” dedi. “Ama prova yapmayacak mıyız?” diye sordum. “Hayır, sette görüşürüz” dedi. Sonra kendimi rahatsız hissettiğim bir yere bıraktı. Sorunuza dönersek: Evet, evinize götürüyorsunuz. Daha önce bunu fark etmemiştim ama yakın zamanda o davranışlardan kurtulmanın biraz zaman aldığını keşfettim.


Zor olsa gerek...

Haliyle etrafınızda sizi tanıyan ve takdir eden, deli gözüyle bakmayan insanlar bulunmalı. Eğer gemiyi iyi inşa ettiyseniz fırtınada çoğunlukla sıkıntı yaşamazsınız. Hisler de fırtınaya benziyor ve yapmanız gereken tek şey o gemiyi iyi inşa etmek. Bu da bir zanaat...


‘Biriktiriyor ve büyüyorsunuz’



30’lu yaşlarda yetişkin karakterlere hızlı bir geçiş yaptınız. Bu geçişi bilinçli yaptığınız net bir an oldu mu?

Öyle bir karar verdiğim, hatta bunu düşündüğüm bir an yaşadığımı sanmıyorum. Ama sete öylece gidip repliklerimi ezberleyerek film çekilmeyeceğini fark ettiğim bir an olmuştu. Sahnelerin ritmini anlama konusunda doğuştan bir yeteneğim vardı ve kamera önünde de kendime güveniyordum. Öte yandan yetişkinliğe adım attıkça, yaptığınız işe duyduğunuz sevgi ve tutkunun yanında çok çalışmanın da sizi diğerlerinden ayırt ettiği anın geldiğini görüyorsunuz. Bunun ne zaman olduğunu gerçekten bilmiyorum.


Başka neler öğrendiğinizi söyleyebilirsiniz?

Elbette farklı insanlardan bir şeyler öğrendikleriniz, kendinize kattığınız anlar oluyor. 16 yaşımda October Sky’da Chris Cooper’la birlikte çalıştıktan sonra nihayet yeniden bir sahne çekme imkânı buldum. O dönem “Neden böyle soğuk davranıyor, neden benimle konuşmuyor acaba?” diye düşünmüş ve buna anlam verememiştim. Şimdi ise aynı şeyleri ben başkalarına yapıyorum. Yani her şeyi biriktiriyorsunuz ve bir gün uyandığınızda büyüdüğünüzü fark ediyorsunuz.


Röportaj: Gizem Sevinç Selvi

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.