Geçen hafta bir arkadaşımın tiyatro davetine icabet ettim ve kendimi Kadıköy Craft’ta buldum. 4 kadının 22 ayrı kadın karakteri canlandırdığı “İnci Kolye, Levrek ve Turşu Yapma Sanatı”, adı kadar sempati uyandıran bir oyun. Bir kere inanılmaz eğlenceli; öte yandan kaçınılmaz, acayip bir “kendini izleme” hissi yaratıyor çünkü sahnedeki kadınlardan biri ya da birkaçı mutlaka sizsiniz. Belki cazibeli bir metres, belki hasta ya da sağlıklı bir anne, belki lezbiyen bir âşık, belki hasta annesine bakan ve oldukça çaresiz hisseden bir kadın ama mutlaka sizsiniz... Sonrasında 4 yetenekli oyuncuyla; Merve Akın (32), Çisil Sıkı (26), Ceyla Odman (32) ve Senem Kıraç’la (28) bir araya gelmek, bu hikâyeler üzerinden kadın hallerini konuşmak istedim. Buluştuk; heyecanlı ama bir o kadar rahatlardı, ilk röportajları olmasına rağmen anlattıkları kayda değerdi. İşte 4 genç ve yetenekli kadın tiyatrocunun kadınlara dair söyledikleri...


Merve senin karakterlerinden Beth, kocası Ethan’ın eski sevgilisi Beverly’yi delice kıskanıyor. Beverly de biraz edepsiz ve cüretkâr bir kadın. Kıskançlık ve geçmiş takıntısıyla başlayalım istiyorum. Çünkü bu ara sevgilisinin eskilerini stalk’lamayanımız yok herhalde.

Merve Akın: Beth delice kıskanıyor, evet. Ben olsam aynı şekilde kıskanır mıydım? Her kadın gibi kıskanırdım. Mesela Beth’in geçmişteki kadınla yüzleştiği, hatta kocasını anladığı bir nokta var ya orada. Biraz da salaklaştığı bir nokta o.

Senem Kıraç: O sahnede eski sevgili Beverly, Beth’e dönüp “Ethan sana asla inci kolye vermedi, ancak Anneler Günü’nde tava hediye eder” diyor. Bu çok gerçek değil mi ya, ben mesela anneme Anneler Günü’nde fritöz aldığımı bilirim.

Ceyla Odman: Orada Beth bayağı kötü niyetli “Git kocana inci kolye istediğini söyle, sana ne verecek?” diyor. İnci kolyenin ne olduğu malum...


Kadınlar bu kötülüğü neden yapıyor?

Ceyla: Beth, Beverly’yi kıskanıyor ama Beverly’de de muhtemelen “Benimle değil onunla evlendi” gibi bir çekememezlik, kompleks durumu var. “Ben evlenilmeyen kadınım galiba” diyor. İçinde kalmış.


Evlenilecek kadın, eğlenilecek kadın diye bir şey var mı hâlâ?

Ceyla: Bana göre muhteşem formül ikisinin bir arada olması.


Bu arada Beth küçük göğüslü, Beverly’nin harika göğüsleri var. Göğüs meselesi kadınlarda nasıl böylesine takıntı haline gelebiliyor?

Merve: Mesela bazı erkekler büyük göğsün çok itici olduğunu söylüyor. Herkese o kadar da seksi gelmiyor büyük göğüs. Yani ben o kadar küçük göğüslü de değilim aslında! (Kahkahalar...)

Senem: Ben küçük göğüslü bir kadın olarak konuşabilirim! (Gülüyor.)

Ceyla: Geçenlerde bir fotoğraf gördüm. Göğüs kanserine yakalanmış bir kadın, göğsü sıfır. Ve o kadar estetik bir fotoğraf vermiş ki! Görsellikle ilgili takıntılar içten gelen bir eksikliğin dışa vurumu gibi geliyor bana. Bir kadın memesizdir ama inanılmaz cazibelidir...

Merve: Tamamen kendine güvenle ilgili. Kadınlarda sürekli bir kendini yargılama durumu var, biraz da toplum yaratıyor bunu. Küçük ya da büyük göğüslü olması fark etmez, kadınlar zaten çok estetik varlıklar. Beth karakterinde de olduğu gibi 75 beden göğsün olur, mango gibi hissedersin. İçten gelen bir şey bu.


Helen’a gelmek istiyorum. Kardeşinin kocasını ayartan, başka birinin metresi olan, biraz edepsiz, cüretkâr bir kadın.


Ceyla: Bu hayatta her şey, zıttıyla var. Helen gibi kadınların kendileriyle çözemedikleri problemleri olduğunu düşüyorum, sevilme kaygıları var.

Senem: Bu karakterlerle tanışmadan önce, insanlar hakkında sağlam önyargılarım vardı. Yavaş yavaş anlamaya çalıştıkça her şeyin nasıl da bir nedeni olduğunu gördüm, içselleştirdim. Dolayısıyla hiçbir karakter için kötü bir şey söyleyemem.

Ceyla: Bir karakteri oynamanız için onunla mutlaka empati kurmalı, ona bir noktada hak vermelisiniz. Bir rolü ondan nefret ederek oynayamazsınız, haklı olduğu noktayı bulup çıkarmanız gerekiyor. Düzenli bir hayatı var, kalabalığı özlüyor ama Helen evine her gece yalnız dönüyor.

Senem: Stephanie ne kadar yorulsa da ablası Helen tarafından kıskanılıyor işte.


Yalnızlıktan konuşalım biraz o zaman.

Merve: Bütün problemlerinin çıkış notası yalnızlık ve sevgisizlik. Ben yalnız yaşıyorum; en zor tarafı insanı gaddarlaştırması. Bu oyuna hazırlanırken ablamı kaybettim. 2 hafta sonra provalara geri dönmek zorundaydım, çok zordu. Her gün o yalnızlıkla bir kez daha yüzleştim. Geçenlerde mutfakta kendi kendime “Helen neden bu kadar kötü, bir insanı kız kardeşinin kocasını elinden alacak kadar kötü yapan ne olabilir?” diyordum.

Senem: Ben tek çocuğum, hayatım boyunca en şikâyet ettiğim konudur bu. Ailem tam bir İtalyan ailesi gibi. Her şeyi kocaman kocaman yaşarlar ama ben hep acılarımı, sevinçlerimi bir kardeşle paylaşmanın özlemini duydum. Hep arkadaşlarımla üstesinden gelmeye çalıştım.

Ceyla: Bir şeyi paylaşmak onu bereketli hale getirir ama oturup ses kayıt cihazına anlatmaktan söz etmiyorum. Başka insanlara hepimizin ihtiyacı var:


Beth kadınlığını Beverly’yi kıskanmaya başladıktan sonra keşfediyor. Siz kadınlığınızı nasıl keşfettiniz?

Merve: Craft’taki sevişme egzersiziyle. (Gülüyorlar...) Matın üzerine yatıyorsun ve elinle sevişiyorsun, egzersiz bu. Ve işin garibi bunu yapabildikten sonra hiçbir şeyden utanmamaya başladım. Eskiden gay’lere, lezbiyenlere pek iyi gözle bakmıyordum, artık onları anlıyorum mesela. Her şey o egzersizle başladı yani.

Ceyla: Ortaokuldayken oğlan çocuğu gibiydim. Utangaçtım. Başlarda memelerimi saklayan kıyafetler ararken birden bikiniye geçtim. Sonra bir erkekten hoşlandığını fark ediyorsun, beğenilmenin keyfine varıyorsun ve rahatlıyorsun. Bir kadının kendini keşfetmesi uzun bir süreç.

Senem: Kadınlığını keşfetmek illa feminenliğini keşfetmek değil ama bence. Ben hep açık fikirli olduğumu düşünürdüm ama değilmişim. Craft’a geldikten sonra kırdım. Birçok sebep olabilir; bir erkeğin seni beğenmesi, 10 kilo vermek her şeyi değiştirebilir.

Çisil Sıkı: Bence her kadının enerjisini fark ettiği bir an var. Ben 18 yaşımda İstanbul’a geldim. O yaşta bir kadın olarak gerçekten zordu ve hep kadınlığımı saklama ihtiyacı duydum. Bütün kadınların benzer zamanları yok mu? Toplum baskılıyor, biz kendimizi baskılıyoruz. Ama kadın olmak dünyadaki en güzel şey.

Merve: Bazı sahnelerde izleyen erkeklerin hem utanıp hem “Vayy ne olacak şimdi?” diye beklediğini görüyorum, dönüşüyorlar. Bilerek gözlerinin içine bakarak oynuyorum ki rahatlasınlar.


2 kadının birbirine âşık olduğu bir bölüm ve sonunda öpüştüğü sahneler var. Senem ve Merve, siz oynuyorsunuz. Zorlanıyor musunuz?


Senem: Biz hem çok yakın arkadaşız hem de yıllarca oyunculuk dersi almış insanlarız ama iş öpüşmeye gelince provalarda “Hadi öptük bitti” deyip geçiyorduk. Çok zordu yani, elimi nereye koyacağımı şaşırıyorum, Merve geriliyor falan. Alıştık artık tabii, başlarda zordu ama.

Oyunda birçok açıdan annekız ilişkisini de ele alıyorsunuz. Alzheimer hastası bir anne, kanser hastası bir anne, aşırı titiz bir anne...

Merve: Çok keyif alıyorum Kyle’ın Alzheimer’lı annesini oynarken. Bazen kendi kendime “Bir anne neden çocuğuna bu kadar kötü davranır?” diye düşünüp cevap bulamıyorum. Anneannemde de Alzheimer başlangıcı vardı ve benzer şekilde davranıyordu, o yüzden çok yadırgamadım. Annem de anneanneme bakmak zorunda kaldı. Yatalak bir hastaya bakmak inanılmaz zor, ancak yaşayan anlar. O iki kişi arasındaki çatışmaya şahit olmak müthiş rahatsız edici.


‘Aynalarla yaşamak berbat bir şey’

Senem, sahnede seni neredeyse makyajsız görünce aklıma 72 yaşında bir İngiliz kadının söyledikleri geldi: “Bugüne kadar kocam beni hiç makyajsız görmedi” diyordu. Makyajdan, kilolardan, aynalardan bahsedelim istiyorum biraz.

Senem: İnanamıyorum! Evet, makyajsız çıkıyorum sahneye çünkü bir hasta kadını, bir de lezbiyen mezarcı Cindy karakterini oynuyorum. Aynada kendimizi nasıl gördüğümüz o anki modumuzla çok alakalı. Mesela o kardeş çatışmasında Helen aynada kendini görüp sadece utanıyor, öbür tarafta o güne kadar kendini çirkin bulan kardeş birden inanılmaz güzel hissetmeye başlıyor.

Çisil: Dansçı olduğum için 7/24 aynalarla yaşıyorum, berbat bir şey! Değmeyecek şeyleri takar hale geliyorsunuz; “Yok şuram şöyle, yok buramda bu var”...

Ceyla: Ortaokulda, lisede fondöten sürmeden sokağa çıkmazdık. Şimdi bakıyorum da o kadar makyajı düğünümde yapmadım. Bir insanın kocasının yanında makyajsız gezememesi nedir ya, gaz çıkaramamak gibi bir şey. İmkânsız.

Merve: Üniversitede sınava geç kalacak olsam makyajsız, fönsüz okula uğramazdım. Neden cildimin en güzel zamanlarında öyle saçma davrandıysam... Sadeleşmemde Ceyla’nın etkisi çok büyük. Enerjisi o kadar yüksek ki makyajı falan unutuyorsunuz. Şimdi bir kalem, bir rimel sürüp çıkıyorum. Umurumda değil.


Röportaj: Gizem Sevinç Selvi

Fotoğraf: Süreya Dernek

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.