Yönetmenliğini Cem Tabak’ın üstlendiği, Fulya Zenginer, Alper Saldıran, Durul Bazan, Hüseyin Avni Danyal, Ruhi Sarı gibi isimlerin rol aldığı ‘Seni Seven Ölsün’ filmi geçtiğimiz günlerde vizyona girdi. Bir tılsım yüzünden yüzyıllardır sevenlerin kavuşamadığı bir Karadeniz köyünde birbirine düşman ailelerin çocukları olan 2 gencin hikâyesini konu alan filmi, Fulya Zenginer ve Durul Bazan’la konuştuk.


Tılsımlı bir Karadeniz köyündeki düşman ailelerin çocukları arasındaki aşkı konu edinen ‘Seni Seven Ölsün’ adlı filminin başrol oyuncuları Fulya Zenginer ve Durul Bazan, “İçinde hem mutluluk hem de gözyaşı barındıran bir film çektik” diyor. Zenginer “Âşık olmadan geçen hayat yalandır” derken, Bazan “Aşk benim hayatımın tam ortasında” diye konuşuyor.

‘Vicdan insanın içindeki Tanrı parçacığıdır’

Filmdeki karakterinizle benzer yanlarınız var mı?

Durul Bazan: Karakter, Allah’a inanan, korkuları ve vicdanı olan bir imam. Vicdan çok önemlidir, insanın içindeki Tanrı parçacığıdır. Hayatta da vicdanlı bir insan olmaya çalışıyorum.


Filmde en beğendiğiniz sahne hangisiydi?

D.B.: Belki de filmin en güzel sahneleri benim bulunmadığım sahnelerdir. Ama kendi adıma yöre halkıyla beraber çektiğimiz sahnelerden, onlarla sohbet etmekten çok keyif aldım. Erkeklerin baş başa kalıp durumu değerlendirdiği bir sahne var ki bu sahne imamın da ilk defa kendi fikrini ortaya koyduğu sahne. Bu benim için en eğlenceli sahne oldu.

‘Film ağlatırken güldürecek’




Seni Seven Ölsün filmin hikâyesi nedir?

Fulya Zenginer: Birbirlerine düşman ailelerin ve çocuklarının tılsımlı bir Karadeniz köyündeki hikâyesini anlatıyor. İçinde hem mutluluk hem de gözyaşı barındırıyor. Ağlatırken güldürecek, güldürürken de düşündürecek.


Durul Bazan: Naif, birbirlerinin dertlerini dert edinebilen insanların olduğu bir kasabanın hikâyesi. Bir gün ölüye gömülecek yer bulamıyorlar, devletin yer tahsisi için belli bir sürenin geçmesi lazım. Yer aramaya başlıyorlar. Her yaştan insanın seyredebileceği bir film oldu.



Peki karakterleriniz?

F.Z.: Ilgaz arkeoloji mezunu, 5 sene köyünden uzak kalmış. İstanbul’da üniversite okuyup geri dönüyor. Hayat dolu, neşeli, tam bir Karadeniz kızı. Aklında ne varsa çat diye söylüyor. Bulut’a çok âşık ama aşkının karşılıklı olup olmadığını bilmiyor. Role çalışırken Karadenizli arkadaşlarımın tavırlarını düşündüm, ilham aldım.

D.B.: İmam olarak baş kahraman Alper’in (Saldıran) babasıyım. Olayın tam göbeğindeyim. Bu hem bir aşk hikâyesi hem de kasabada tılsımlı bir durum var. Biliyorsunuz o işler daha çok imamlarla ilgilidir. Adaletli karar verebilen, doğru sonuca varabilen bir imam oldum.


‘Filmimiz hayal ürünü değil’

Karakterler için özel bir hazırlık yaptınız mı?

F.Z.: İki sene Karadeniz’de yaşadığım için kendimden de bir şeyler buldum. Şive, senaryoyu okuduktan sonra çok yapmak istediğim bir şeydi. Dolayısıyla bayağı çalıştım. Karadeniz müziğinin de çok yardımı oldu bana.


D.B.: Aslında bana çok yol gösterdiler. Nasıl konuşacağımı, ritmimin nasıl olması gerektiğini gerçek insanlardan öğrendim. Oradan çok övgü aldığım için bana itici güç de oldular.


Filmde “Ölmeyi yasaklıyorum” diye bir replik var. Başınıza gelse ne yapardınız?

F.Z.: Ölenin derdi değil, kalanlar düşünsün. Zor bir şey tabii. Gerçi İstanbul’da da öyle, mezar yeri için uğraşıyor insanlar.


D.B.: Bir gün akşam haberlerinde filmin konusunu gördük. Rize tarafında bir hanım vefat etmiş ve mezar yeri olmadığı için onu başka bir yere taşımaları gerekmiş. Yani filmimiz hayal ürünü değil, ülkemizde yaşanan hikâyeler.


Film aşkı da anlatıyor. Aşk hayatınızın neresinde?

F.Z.: Aşk, benim için tüm insani duygular kadar önemli. Nasıl aç kaldığında duramıyorsan, bende de aşk duygusu öyle. İnsanın âşık olduğunda yaşadığı o büyük şey açlık gibi... En az onun kadar büyük bir duygu bence. Âşık olmadan geçen hayat, yalan bir hayat bence. Bir de ben aşkın bittiğine inanmıyorum. Şu an âşığım ama aşkımı içimde yaşıyorum.


D.B.: Aşk, hayatın başlangıcından itibaren var. Bir çocuk annesine âşık olur, inanıyorsa Allah’a âşık olur, sonra da hayatının devamını paylaşacağı insana âşık olur. Aşk benim hayatımın tam ortasında. Hayatımı paylaştığım ve hep paylaşmak istediğim biri var.


‘Moda olsun diye evlenmem’

Alper Saldıran’la başrolü paylaştınız. Nasıl bir uyum yakaladınız?

Fulya Zenginer: Biz daha önce birlikte oynamıştık. Alper’le eğleniyorum ama kedi köpek gibiyiz, birbirimizi yiyoruz resmen. Bizim bir dinamiğimiz var. Alper’le çalışmak çok keyifli. Gerçek hayattaki didişmelerimiz, filmdeki didişmelerimize referans oldu diyebilirim. İyi bir uyum yakaladığımızı düşünüyorum.


Filmde tılsımın bozulması için öleceklerini bile bile evlenmek isteyen 2 âşık var. Siz aşkınız uğruna ölümü göze alabilir misiniz?

F.Z.: Aşk benim için birlikte yaşamak zorunda olunan bir şey değildir. Aşk bende olan bir şeydir ve karşılık görmek veya ilişkiyi yaşamak zorunda değilim. O noktada da aşkı ilişki yaşamak olarak görmüyorum. Tek başıma, içimde de yaşayabilirim ama onu yaşamak uğruna ölümü göze alabilirim.


Evliliğe bakış açınız nasıl?

F.Z.: Moda diye evlenmem ama günün birinde gerçekten istersem evlenebilirim. Yani şu anda evliliğe karşı değilim ama bir dönem tam tersini düşünüyordum. Ayrıca 3 aylık bir ilişkinin ardından evlenilmesini tuhaf buluyorum. Her şeyin bir yeri vardır.

Röportaj: Başak TATAR

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.