Çocukluk anılarımda Uygur Ailesi’nin yeri başkadır. Esprilerine ve kostümlerine çok gülerdim. Saatlerce, canlı yayında ağzım açık bardaklar ne zaman düşecek diye beklerdim. 90’lı yıllarda doğan her çocuğa dokunmuşlukları vardır... Süheyl ve Behzat Uygur televizyon dünyasından çoktan uzaklaştı ama 26 yıl önce açtıkları tiyatroda durmadan çalışıyorlar. Şimdi de babaları Nejat Uygur’un eseri Markopaşa’yı müzikalleştirip sahneliyorlar. Üstelik bir sürprizle! Anne Necla Uygur da 15 yıl sonra bu oyun için sahnede... Hem müzikali hem de tiyatro dünyasını konuşmak için ikiliyle AKS Sahne’de buluştuk.


Markopaşa yıllardır sahnelenen bir eser. Aslında bu oyunu siz bir müzikale dönüştürdünüz. Bu oyunu tekrar canlandırma isteğinizin arkasında ne vardı?

Behzat Uygur: Bu Nejat Uygur’un biz doğmadan oynamaya başladığı bir oyun. Yıllarca oynadı, en son 29 yıl önce oynamıştı. Biz de Süheyl ile tiyatromuzu kuralı 26 yıl oldu, ilk oynadığımız oyun Nejat Uygur oyunuydu gerisi özgün oyunlardı. Ancak seyirciden çok talep vardı, tekrar Nejat Uygur oyunu oynamamız için. En uygun oyunun bu olduğuna inandık.

Süheyl Uygur: Gerçi Nejat Uygur’un oyunları sahnede kim olursa olsun ona uymaz. Behzat’a da uymaz, bana da uymaz. Ama Markopaşa üstüne çok düşündük ve müzikalleştirdik. Tam bizlik oldu. Seyirci bir şeyler daha istiyor, mesela Minti Minti. Ama o oyun Nejat babayla o kadar özdeşleşmiş ki... O oyunun metni bile yoktur.

B.U.: Bir de annemiz Necla Uygur 15 yıldır tiyatro yapmıyordu ve bir oyunda yer almak istediğini biliyorduk. Çok mutluyuz. Oyun, 5’i Necla Uygur’a olmak üzere 17 ödül aldı.


Eseri müzikalleştirirken “Ortaya farklı bir yanı çıktı” ya da “Bir yanı eksildi” diyebileceğiniz bir nokta var mı?

B.U.: Hayır. Nejat Uygur oynarken ‘one man show’ yapıyordu. Ama bizler, tüm kadro onun bir parçası gibi olduk. Fark yaratmak için yaptık. Bazı sahneleri çıkardık ama bir şarkıyla tamamladık. Nejat Uygur oyunu bu haliyle seyretseydi çok beğenirdi. Hatta kendisi de yer almak isterdi.

S.U.: Kesinlikle ayakta alkışlardı bizi.


Her oyununuzda mutlaka bir toplumsal mesaj vardır. Başka tiyatrolar da bunu yapıyor, çok sık karşılaşıyorum ama o kadar oyundan uzaklaşıyor ve çiğ kalıyor ki... Sizin yakaladığınız ama onların kaçırdığı nedir?

B.U.: Ustamız Nejat Uygur. Hiciv ustası... Bize “Herkesi eleştirebilirsiniz oğlum. Önce kendinizi eleştirin. Eğer eleştirdiğiniz insanlar da size gülüyorsa, kendilerine düşen payı alıp alkışlıyorsa o hiciv yerini bulmuştur” derdi. Eleştiri, belden aşağı vurmadan yapılmalı. Tiyatrocu her şeye muhaliftir. Tek bir yöne değil, yanlış ve eksik gördüğü her şeye değinir. Bunu da bir samimiyetle yapmalı. Altı çizili mesajlarla verdiğiniz de iyi durmuyor.


Sizin tiyatronuz, Süheyl & Behzat Uygur Tiyatrosu günümüzde neyi temsil ediyor?

B.U.: Gelenekseli. Hacivat ile Karagöz de Nasreddin Hoca da var. Ancak modernize haliyle.


Epey sahnelerin ortadan kaldırıldığı oyunlar da var.

B.U.: Her biçimde tiyatro yapılmalı. Alternatif tiyatroya sempatiyle bakıyoruz. Ancak bu tiyatrolar adı üstünde alternatiftir, seyirci de farkına varmalı.


Komediyi insanlarımız çok seviyor. Dünyanın sorunundan bir kaçış yöntemi olarak düşünen de var.

B.U.: Putin’in lider olduğu bir zamanda insanların gülmek istemesi kadar doğal bir şey olabilir mi? Hitler zamanında kabare tiyatrosu çıktı...

S.U.: Her sanat disiplini için geçerli, karikatürleri düşünün... Tek karede güldürüyorlar. Gülmek için bahane yaratmalı. Dün sabah bir şirket aradı, açtım telefonu “Süheyla Uygur ile mi görüşüyorum?” dedi. Epey güldüm.





‘Arda Turan’dan bir paylaşım yapmasını isterdim’

İstanbul’a Broadway müzikalleri geliyor daha doğrusu turne ekibi geliyor. Salon tıklım tıklım... Siz ne düşünüyorsunuz o oyunlar hakkında?

B.U.: İzlemedim çünkü neyle karşılaşacağımı çok iyi biliyordum. Bu turistik oyunlar ülkemize geliyor ve yere göğe sığdırılamıyor. Yabancı hayranlığımız var hepimizin... Mutluyuz da ama bu turistik oyunlara B ya da C kastlar geliyor. Hem de muazzam paralarla... Mütevazı müzikalimizi seyrettikten sonra seyircilerimizden kimileri “Geçen hafta West Side Story’ye gittim ama sizden aldığım zevki alamadım” dedi, binlerce ödüle bedel. Aslında o büyük kültür merkezinde seyirciyi mutlu edecek oyunlar çıkarırız. Bu tip işlere yatırımın bir kısmını ülkemize yaparlarsa eski müzikaller dönemi gibi yapılabilir. Yazık günah...

İKSV’nin araştırması ülkemizin kültür-sanat izleyicisinin ne kadar az olduğunu, tiyatroya gitmeyen yüz binlerce insanın olduğunu ortaya koydu. Yıllardır sahnelerdesiniz, ama nüfusun çok küçük bir bölümüne ulaştığınızı düşünmek size ne hissettiriyor?

B.U.: Biz hep seyirciyle buluşuyoruz ama söz ettiğiniz araştırmalar elbette bizi üzüyor. İnsanlar boş zamanında “Hadi tiyatroya gidelim” demiyor. Hadi sinema biraz pompalanıyor da gidiliyor...

S.U.: Biraz mı?

B.U.: Anladın işte. Bu pompalama niçin Türk tiyatrosu için yapılmıyor? Sebeplerini tek tek söylemenin bir anlamı yok. İnsanların da ilgisini çekmiyor. Ben sosyal medyamdan


‘Yok abi, en iyisi tiyatro’

Bir yorum okumuştum, “Uygur Ailesi ne zaman televizyon dünyasından gitti, o zaman bir şeyler değişti ve eskisi gibi olmadı.” Sizin televizyon döneminizle şimdiki arasındaki fark nedir?

S.U.: Eskiden canlı yayında ağzımızdan “Ulan” lafı çıkınca yüzümüz kızarırdı. Şimdi millet neler neler söylüyor, kimsenin kızardığı yok. Devam et Behzat...

B.U.: Bir kuşakta iz bıraktık. İnsanlar Şahane Pazar ile ilgili paylaşımlar yapıyor. Bizim programın içinden çıkan benzeri bir sürü program yayınlanmaya başladı. Ama hiçbiri şunu yakalayamadı: Sıcaklık ve emek... Tiyatroda olduğu gibi hiciv de varmış. Her şeyden öte canlı yayındı.

S.U.: Geçenlerde biri bana gelip “Abi sizinle ilgili bir anım var” dedi. Sordum neymiş diye “Küçükken annemle babam bana ‘Ne olacaksın’ diye sorduklarında ben ‘Şahane Pazar’a yarışmacı olacağım’ derdim” diye anlattı. (Gülüyor.) Bir özlem var Şahane Pazar’a. Soruyorlar insanlar “Niçin televizyon yapmıyorsunuz” diye. Yok abi, en iyisi tiyatro...

B.U.: Yapamayız, birbirimize gireriz. İnce eleyip sık dokuyan televizyoncularız Süheyl’le.


‘Acaba ben ölünce cenazem kalabalık olacak mı?’

Bir röportajınızda “Babamız kahkahalarla anılmak isterdi ve öyle de oldu” demişsiniz. Sizler nasıl anılmak isterdiniz?

B.U.: Aynı şekilde. Sevenlerimiz bizi gülümseyerek hatırlasın. ‘Sen rahat ol, biz seni hatırlar yine gülümseriz’ Nejat Baba diye hashtag açılmıştı. Ne güzel... Biz insanları mutlu etmek isteyen bir ikiliyiz.

S.U.: Büyük değerler kayboluyor, en son Halit abimiz gitti. İnsan çok üzülüyor. Bize büyük değerler katmış insanlar... Bu insanların cenazeleri bu nedenle kalabalık oluyor, doğal olarak. Babamın cenazesinde annem eziliyordu... Geçenlerde eşime “Burçin ben ölünce benim cenazem kalabalık olacak mı?” diye sordum. O da “Galiba olur Süheyl” dedi.

B.U.: Galiba mı?


Ya bunları niçin düşünüyorsunuz ama...

S.U.: İnsan yaşlanınca öyle oluyor. Göstermiyoruz belki ama epey yaş aldık...


Röportaj: Ece Ulusum

Fotoğraflar: Süreyya Yılmaz Dernek

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.