Ramazan ayı 32 senede bir yaza denk geliyor. Bu benim için ikinci yaz ramazanı dönemi. Yaz tatilini geçiren bir ilkokul öğrencisinin heyecanıyla bekliyorum her sene bu özel ayı. Dedemin eski bir Rumevi olan Büyükada’daki köşkünde iftar hazırlığının mutluluğunu hatırlıyorum.Mutfaktaki olağanüstü hareketlilik ve sofra telaşında, güzel bir görev dağılımı vardı.


Alışveriş çoğunlukla dedeme aitti. En iyi yemeklik en hesaplı nereden alınır, en iyi o bilirdi. Mubayaa onun omuzlarında olduğundan mönüye karışma hakkına da sahipti. Anneannemle annemin, 20 kişilik iftar sofrası hazırlamak için koştururken nasıl o kadar saat aç, susuz kalabildiklerine hayret ederdim. 40 derece sıcakta buna dayanabilen her şeyi yapar diye düşünürdüm.

İftarda iş bölümü

Mutlaka el açması bir börek olurdu sofrada. Bazen mangalda, bazen taş fırında pişen bu börek sofranın ilgi odağıydı. Suböreğini mangalda pişirirdik. Talaş böreği yapıldıysa, Büyükada’nın meşhur fırınlarına verilirdi. Böreği fırına dedem götürürdü ama fırından sıcak pideyle beraber alıp getirmek evin genç erkeklerinin işiydi.


Yediği her şeyi dumanı üstünde seven dedem, iftara yakın masanın başındaki yerini alır, ailenin en küçüğüne cami ışıklarını kontrol görevi verir, yanına anneannemi ister, sağına ve soluna da yaş sırasına göre damatları, kızları, oğulları ve gelinleri alırdı. Biz çocuklar; konu komşu, yaşlı, hasta, kimin ihtiyacı varsa evde yapılanlardan hazırlanmış sepetleri dağıttıktan sonra masanın diğer kenarına dizilirdik. Sonra en küçüğümüz seslenirdi; ‘’Işıklar yandı!’’’ Sahur vaktiyse şamata ramazan davulcusunun ilk günler biraz ürküten sesiyle başlardı. Sonraları alışılan sahur ritimleri bazen çocukları uyandırmazdı bile. İşte o zaman sabah uyanınca kıyamet kopardı; neden bizi uyandırmadınız diye.


Yine de her gün aynı niyetle yataktan kalkar “Biz de bugün oruç tutacağız’’ derken sonunda ‘tekne orucu’’ tutmaya ikna olurduk; ya öğle yemeğine ya da öğle yemeğinden akşama kadar oruçluyduk.


Yeniden eski ramazanlar

“Ah o eski ramazanlar” diye başlayan cümlelerde en çok özlediğimiz, çoluk çocuk tümev halkının bulunduğu büyük aile sofraları. İftar davetleri daha çok lokallere taşındı. Ramazan mutfağının o tatlı telaşını, başkasıyla paylaşma duygusunu evinde yaşayamayan, sıcak pidenin masada elden ele geçirildiğini göremeyen, annesinin kendi orucunu açmadan herkese sıcak çorba servis etme arzusunu izleyemeyen çocuklar ramazanı eksik yaşıyor.


İş yine annelere düşüyor. Miniklerin akıllarında güzel hatıralar bırakmak aslında hiç de zor değil. Eskinin diş kirası usulünü tekrar yaşatsak mesela. Kapalıçarşı’dan aldığım renkli kumaşlar ve oyalarla tasarladığım bu kaftanların içine şekerlemeler ve çikolatalar koyup iftar sofrasının küçük misafirlerini mutlu etmeye çalışıyorum. Anılarında ramazan sofralarının ayrıcalıklı bir yeri olsun. Çok şey mi istiyorum?


Etli talaş böreği tarifi için lütfen tıklayın...


Yoğurtlu soğuk çorba tarifi için lütfen tıklayın...


Etimekli tatlı tarifi için lütfen tıklayın...


Haber: Selin Kutucular

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.