İtalya Başbakanı Mario Monti’nin de katıldığı makarna hanedanının yeni yatırımının hayata geçirildiği gecede neler yaşandı? Başbakan Monti makarnanın sosu kabilinden nasıl bir yazı kaleme aldı?


Parma’dayız. “Food Valley” diye birmahal. Namı diğer: Gıda ovası. “İtalyanmutfağı” diye ne kadar bildiğiniz, bilmediğinizmalzeme, ürün varsa, burada. Çoğu bu ovaya yerleşmiş, yayılmış üreticilerinmarifeti. Bugün malumova, olağandışı bir gün yaşıyor. Ne diye? Çünkü Barilla Ailesi yeni bir yatırımı hayata geçiriyor. Açılışa başbakan gelecek. Bizde olsa benzeri gün ve törenlerden şiddetle kaçan, kaçınan fakir, İtalya’da sus pus. “Seni gidi garp hayranı” demeyesiniz. Buna “Araştırmacı gazetecilik” denilir. Yani her ne yapıyorsak, sizin için öğrenelim ve sizlere nakledelimdiye. Yola koyuluyoruz. Otelimizden tören mahalline 30 dakikada ulaşıyoruz. Yol açık, trafik sıfır. Kontrol falan da yok. Yol boyunca ne yandaş, ne demuhalif, onlar da yok.


“Monti canımız feda olsun kanımız”

Sadece törenmahalline yakın bir kavşağa yerleşmiş 5-10 genç var. Pankartlarını açmış, pozisyon almışlar. Başlarında da 5-10 polis bekliyor. Sanırsınız ki bu çocuklara kimse bir şey yapmaya diye beklemedeler. Şahsen İtalyan polisleri fazla rahat buluyorum. Ne diye? Anlatayım. Ne soran, ne de arayan var. Bir Allah’ın kulu da “Sen kimsin, ne istersin” demiyor. Tam sürat ilerliyoruz. Olur mu? Rehberime yine soruyorum. “Başbakan gelecek değilmi? Signore Monti?” Adamboş gözlerle beni tarıyor. Onuncu defadır check ediyorum. Geri zekâlı olduğuma kesin kani oldu. Öyle ya, bir saat içinde 10 kez aynı soru, aynı cevap. Gelecekmi? “Evet, gelmek üzere. SignoreMonti? Evet, başbakanımız...”


Nihayet loş tören çadırında tok sesli bir muhterem anons ediyor. Cumhuriyetin başbakanı, Signore Monti. Herkes ayağa kalkıyor. Biz de davranıyoruz. Kulağımmevcut ekseriyette. Şu İtalyanlar İngilizler gibi oldu. Bir zamanlar sıcakkanlıydılar! Ne oldu da bu hale düştüler? İlaç için biri haykırsa: “Monti bizimcanımız, feda olsun kanımız!” Hayır. Ses seda yok. Amca yerine oturup yanındaki zarif yaşlı hanımlamuhabbete başlıyor. Sonra içerisi iyice kararmasınmı? Hafiften ürküyorum. Işık yokken, ya bir sütü bozuk uygunsuz bir şey yapsa? Çünkü kimse kimsenin üzerini aramadı. Derken bir film başlıyor.


Barilla hanedanı neydi, ne oldu anlatıyor. Nereden nereye gelmişler. İzliyoruz. 1887’den bu yana. 150 yılı yakalayınca ne olacaklar ? Koşar adım ilerlemedeler. 7 milyar Euro! Dünyanın dört bir yanındalar. Ne satıyorlar? Un ve su. Bu bizi de yakından ilgilendiren bir hal. Hem bu işe lazım“özel unun” dünya ölçeğinde “yüzde onunu” Türkiye yapmakta hem de biz “makarnayla beslenmeye” uzak insanlar değiliz. Ama şimdiMonti’ye dönelim: Az biraz önümde oturan kır saçlı adam; sanki içe dönük biri gibi. Çevremde tanıdığımİtalyanların çoğu aynı kanaatte: Signore Bunga Bunga bizi temsilden acizdi. Utanıyorduk. Şimdi iyiyiz. Bizi hakkıyla temsil eden, oturaklı bir adam. El hak, adam öyle. Ne de olsa bir akademisyen. Üstelik de “Akademisyen” deyip de geçemeyeceğimiz bir kulvardan. Bocconi’nin rektörü.


Bocconi, Milano’da bir okul. Elitler için eğitim veren kurumlardan. Yanlış anlaşılmasın. Okula sadece seçilmişler geliyor anlamında bir laf değil bu. Ya? Şöyle: Bocconi’yi bitiren, başarıyla diplomasını alan vatandaş hayat gailesine bir “elit” olarak atılıyor. Bizde de vardı ya:Mülkiye ya da Galatasaray. Bu okulları bitirenler, denizde karada havada sıkıntı yüzü görmez, üstelik hemşocu olarak birbirlerini kayırırlardı. İşteMonti amcanın okulu Bocconi de o hesap.


Sürdürülebilir beslenme

Tam bunları düşünürken önümden yeşil ceketli, pantolonlu topluca bir sarışın geçmesin mi? Birden hopluyorum. Aman yarabbim! Olamaz. Bu olamaz! Ama nedense sonra, nihayet profilini görüyor, anlıyorum. Hayır bu hanım Frau Merkel değil. Zaten ne diye olsun ki. Bu sürreel değil sur-kere-sur-reel olurdu. Zaten FrauMerkel de Atina’da tahsilatta olmalı. Ama bu tuhaf ve saliselik zannımı çözüyorum: Monti, Merkel’in belalısı. Kendi halinde bir akademisyen olarak gördüğümüz muhterem, şansölyenin Avrupa Topluluğu’ndaki hâkimiyetine son veren adam. Konuşmasını yapmak üzere kalkıyor. “İtalya’nın geleceğini tasarlayan dostlarımı selamlıyorum” diyor. Sonra büyük bir zarafetle kır saçlı narin hanımefendiye dönüyor. “Rahmetli dostumun eşini burada selamlayabilmek beni mutlu ediyor” diye ekliyor. Pietro Barilla’nın boşandığı eşinin yanaklarından iki damla gözyaşı süzülüyor. Salon alkışlar içinde...


Tören bitince “hanedanın reisi Guido Barilla” bana bir kitabını hediye ediyor: Eating Planet. Barilla Yiyecek ve Beslenme Merkezi ileWashington World Watch Institute kitabı daha yeni yayımlamışlar. “Bugünün beslenmesi hem insanlık hem de dünyamız için ne ifade ediyor, nereye gitmeli” gibi konuların tartışıldığı bir kitap. 1992’de Rio de Janeiro’daki Earth Summit’i takiben oluşan 2012 Rio+20 konferansının vesile olduğu fikirler şu dört başlığa yayılmakta: “Herkes için yiyecek, sürdürülebilir beslenme, sıhhatli beslenme, kültür ve beslenme.” BaşbakanMarioMonti “yiyecek ve politik duruşları” ele almış. Carlo Petrini, biliyorsunuz Slow Food sivil toplumhareketinin kurucusu, yöneticisi. “Kabul olunabiliri ödemek” başlıklımakaleyi kaleme almış. Davos kurbanı, Şimon Peres ise “beslenme ve barış”metni ile “kültür ve beslenme” bölümüne ön ayak olmuş. Hem kitap hemde sos fabrikasına el veren başbakana bakıyorum. Buradakimevcudiyeti Bocconi’yi hayata geçirmek için olmalı...


Haber: Ali Esad Göksel


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.