Hayat bilgisi

Ortaokulda Fizik, Kimya ve Biyoloji diye ayrılmadan önce, ilkokulda en sevdiğim ders Hayat Bilgisi idi. Canlılar, hücreler, sistemler, düzenekler dikkatimi çekmiş belli ki. Şimdi düşünüyorum da, o zamanki halimi “hayranlık” olarak yorumluyorum. Hayran kalmışım o sistemlere, döngülere ve dengelere. Ve şimdi, doğadaki cennetlerden biri olan Çıralı’da on dört yıl yaşadıktan sonra, dokuz yıldır saf doğanın, ormanın ortasında hâlâ aynı hisleri taşıyorum.


Ağustos’un yarısını geçmişiz, sabah esintisiyle mutlu mutlu uyanıp kurumuş otları altından daha güzel parıldatan akşamüstü ışığıyla uğurlanıyoruz geceye. Tepemizde gümüşten deniz Samanyolu’nun içinde altın ışıklı gezegenler göz kırpıyor. Huzur içinde uyuyup uyanıyorum, şükür Allahım, sonsuz şükürler olsun. Tatlılara bir çimdik tuz, tuzlulara da kaşığın ucuyla şeker eklenmesi gibi yoğurmuşsun acının içinde tatlıyı, tatlının içinde acıyı, tatlar birbirine geçişmiş. Dönüşler, dönüşümler, hâlâ hayranlıkla izliyorum.


Acılar, yaslar, çaresizlikler, ölümler… Boğazımıza düğümlenen keder, yumruk gibi, nefes aldırmıyor gibi, canımıza kastetmiş gibi… Silkinip kalkacak mıyız bu ağırlığın altından?



Bir güzel deyiş geliyor dilime:

“…Canan bizim canımızdır, teni bizim tenimizdir,

Sevgi bizim dinimizdir, başka dine inanmayız…

Muhabbette gıdamız var, ölüm ölür biz ölmeyiz…”*


Döngülerde her şey dengede, her şey mucizevî bir şekilde mükemmel. Mucize hayatın içinde. Salınan sarkaç misali bir oradayız bir burada, bir bu dünyada ve bir an öteki dünyada. Öteki dünya, paralel evren… her yer cennet, birbirimizi anlamamamız cehennem.


Bahçedeyim yine… Sonunda bir tonluk yedek depomuzu da temizleyip doldurduk, işler hale getirdik, sulama gününü beklerken kıvranan biberlere depodan su veriyorum iki gündür. Nasıl mutlular!


Eğilmiş biberlerle bakışırken sırtımın dönük olduğu asmaların oradan bir kuş havalandı. Bu yıl su kıtlığından üzümler tam olgunlaştıkları sırada dallarda büzüşüverdi, dolayısıyla kuşlar ve eşekarıları sebeplendiler kuru üzümlerden. Erik, incir, ceviz, badem, armut ve elmayı da komşunun bahçeye kaçan keçileri didikledi uçlarından. Kurda kuşa keçiye çok kaptırdık mamaları bu yıl, şifa olsun, afiyet olsun onlara… birkaçını biz de yiyebildik ya çok şükür. Ben meyvelerin her yıl yeniden olgunlaşma ihtimalini seviyorum.



Kimilerine göre çılgın, bize göre ise şahane bir hayat yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz. Ne güzel anılar, ne güzel dostluklar biriktirdik. “Çocuklarımıza anlatacağımız ne çok şey olacak” derdik Selahattin’le, şimdi o anılar sadece kalbimizde büyüyen çocuklarımıza değil herkese açık.


Yaşadıklarımıza bakıp “kötü” an bulamıyorum artık neredeyse. Sürekli bir öğrenme var bu hayat bilgisinde, yola devam etmek var, bazen de durmak ve bir nefes alıp etrafına bakmak. Yaşanan her şeyin ardından şu an öyle kıymetli ki.


Işık ağaçların ardından süzülürken yıllar öncesinin akşamüstlerini hatırladım. Hey gidi günler! Yıllar nasıl da geçti, bir o kadar da yavaş… Gözlerimi kapatıp mühürledim o anı hafızamda ve etrafımdaki güzelliklerin kokusunu içime çektim. O bir an, sonsuz şükür anı uzadı da uzadı, zaman büküldü ve ben zamanda küçük bir yolculuğu tamamlayıp şu ana geri döndüm. Hayat devam ediyor. Şükürler olsun.


Flora Pansiyon günlerinden, 1994… (Senih Gürmen)


Akşam oldu, yazımın taslağı bitti, bu yılın sert esen rüzgârları dindi sayılır… Sakinleyebilirim artık.

Nerede kalmıştım?

Kendime değer verip, zaman ayırıp, onunla ilgilenip şarkılar söylüyordum en son.

Ne zamandır elime almamıştım, bendir çalmakla başlayayım en iyisi.

Kalmadığım yerden devam…

*Aşık Hüdai-Bütün Evren Semah Döner



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.