WC'de kart verdiniz mi? Marketingci miyim neyim?

Lal’in gelişinden beri yaşadığım şu sivil hayatta hep söylerim, girmediğim kimlik, bürünmediğim kılık kalmadı diye. Full time anneyiz anladık da, diğer yan dallara ne demeli? Aktivist dediler, yazar dediler, örgüt lideri dediler, başkan dediler vs. vs. Yok ama, gectiğimiz hafta bir kez daha anladım ki, ben düpedüz ‘’pazarlama’’cıyım kardeşim, hem de en direktinden!



Neden böyle söylediğimi hemen aktarıyorum; geçenlerde benim için çok da farklı olmayan bir telefon konuşması yaşadım, yazma sebebim ise arayan kişinin sert ses tonu ve hafif süpheci olmasıydı. Bakın bir okul çalışanı aradı ve şunları sordu... Konuşmamızı aynen yazıya döküyorum.


***



- Deniz Atakay’la mı görüşüyorum?

- Evet, buyrun benim,

- Sizin okullarla ilgili bir projeniz varmış poku mu ne ya da puku her neyse..

- Evet efendim doğru ama poku değil, uluslararası kısaltması PKU olan fenilketonüri hastalığı. İlkokul çocuklarına yönelik bir kaç paydaştan oluşan bir proje bu. Biz farklı yaşamları anlatıyoruz diyebilirim.

- Siz ilkokul çocuklarına ne anlatıyorsunuz yaa, ne farklı yaşamı, ne veriyorsunuz ki?

- Biz birşey vermiyoruz beyefendi, anne ve babasının vermiş olduğu hayat şeklini onlar rahat yaşasınlar diye toplumdaki diğer kişilere, arkadaşlarına tanıtıyoruz.

- Ne veriyormuş ki çocuğa anası babası?

- Bozuk genlerini. Bu genetik bir hastalık beyefendi, günümüzdeki genetik miras.

- Ne mirası, iyi bir şey mi peki bu? Nasıl veriyor ki, ben de verdim mi çocuğuma? Hayır yani yaşamın nesi farklıymış, bilelim...



İyi birşey, kötü bir şey, siz vermediniz, biz verdik derken konu anlatıldı, detaylandırıldı, örneklendirildi, haliyle konuşma da epey uzadı. Ama o değişen ses tonu ve sakin, ılımlı yaklaşımı hissetmek tabii ki ilk tepkileri unutturdu ve tamamen yapıcı bir iletişime çevirdi. Son cümlemiz:

- Sizden ricam, lütfen hemen okulumuza gelin veya sizi aldıralım Deniz hanım, çocuklarımızı da bizi de bilgilendirin…

oldu.


***



Telefonu kapatınca "Oh kazandık" dedim... Her bir kişi öğrendiğinde biliyorum ki bunu hepimiz düşünüyoruz. Sanki satış yapıyoruz!



Çoğumuza böyle telefonlar geliyor ve sabırla zaman ayırarak çocuklar için tek tek anlatıyoruz ki, bu yaşam şeklini öğrensinler, öğrensinler ki yaysınlar. Bu da tabii ki büyük diyetliler ailemizin en büyük kazancı.



İşte ben de bu sebeple eğer kaldıysa kapı kapı tencere satan ya da doktor doktor gezerek ilaç bırakan tiplere benzetiyorum kendimi. Kapı kapı dolaşmadığım bir yapımcılar kaldı, ona da yavaş yavaş el attım sayılır.



Buna benzer çarpıcı bir başka örneği de, Nisan ayı sonunda katıldığım " Hasta İletişim Zirvesi"nde yaşadım.



Muhtemelen duymuşsunuzdur, iki ayda bir yayınlanan ilaç ve sağlık sektörü dergisi WORKSHOP, her sene "Hasta İletişim Zirvesi" düzenliyor ve hem yetkililerle hem hastalarla hem de sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile bir araya geliyor. Dergi,sektöre rehberlik edici bir pozisyonda ve 130'dan fazla ilaç firması tarafından da takip ediliyor. Yıl içinde düzenlenen geniş katılımlı etkinliklerle de sık sık sektör paydaşlarını bir araya getiriyor.


Hasta İletişim Zirvesi'ne gelirsek, her zirve için bir tema belirleniyor ve o konu ile ilgili uzman kişilerle sunumlar ve tartışmalar yapılıyor. Bu senenin irdelenen konusu da, "Sağlıklı Sağlık Bilgisine Erişim" ve ayrıca sivil toplum kuruluşlarının ilaç şirketleri ile yaptığı projeler.


Workshop Dergi, bu sene de, HİZ için 26 konuşmacı organize etti ve zirve bu yıl da Prof.Dr. Semih Baskan başkanlığında yönetildi.


Gelelim şimdi bu anlamlı zirvede yaşadığım olaya:

Moderatör ve konuşmacılardan biri de Şulecan Dalbudak Toközlü idi. Sağlık iletişiminde uzmanlaşmış bir danışmanlık şirketi olan Artı Değer’in kurucusu.



Bildiğiniz gibi,sunumlar sonrası tipik kahve aralarında tanışmalar, sohbetler olur ki, araların da amacı budur. Lakin biz Şulecan hanımla kahve sonrası tuvalette tanışıp detayları konuştuk... Birbirimizi hiç unutmayacağımıza eminim, ne de olsa kart alışverişi bu mekanda sağlandı :) Benim kısıtlı vaktimin olması, araların detaylı sohbetler için yetmeyişi bazen bu tarz komik olaylar yaşamamıza sebep oluyor.



Bunların bizim cephemizden baktığımızda tek bir nedeni var. Düşünün ki bir hastalığı tanıtmak istiyorsunuz, amacınız da bilinçli bilinçsiz her yerde pek çok husus için kullanılan "farkındalık" yaratabilmek. Çünkü amacınız diyetli çocukların karşılaştıkları her ortamda, girdikleri her yerde hayatlarını kolaylaştırabilmek.



Velhasıl ben, adına ‘’PKU Hastalığı’’ denilen alışılmışın dışında bir yaşam şeklini pazarlıyorum. Çünkü bakanlıkların üstlenmek istemediği ya da göremediği bir konuyu birilerine göstermeye çalışıyorum. Bu yüzden de "reprezant" ile "marketingci" arasinda gidip geliyorum ...

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.