Redford vs. DiCaprio

Baharla berber bir evde duramamalar durumundan mustaribim. Normalde şu bilgisayarın önüne kamp kuran ben, sokakta olmak için bütün fırsatları değerlendirir oldum. Bu fırsatların çoğu iş bağlantılı da olsa dert etmiyorum, bilakis keyfini çıkarmaya bakıyorum. Doğada fazla vakit geçirip bahar alerjimi azdırıyor olmama bile fazla takılmamaya çalışıyorum, aldığım ilaç yüzünden uykusuz, aksırık ve tıksırıklı başlayan geceler uyanmaya zorlandığım, arkasından dünyayla arama bir perde gibi giren sabahlara karışsa da, aydınlık, yumuşak bir havayla karşılaşmanın mutluluğu içindeyim.


Bugün de bu satırları Büyükada'da yazıyorum, bilgisayarımı yanıma aldığım için mutluyum, artık vakitler hep dar ne de olsa, her an değerlendirilmeli. Adanın en eskilerinden Splendid Palas Hotel'deyim ve az sonra arkamdan sessizce Robert Redford ve Leonardo DiCaprio yaklaşacaklar sanıyorum, çünkü burası öyle bir yer. Mekanın detaylarından gözlerimi alamıyorum, bilgisayarın başından her kalkışımda telefonumdaki fotoğrafların sayısındaki artışa tanık oluyorum, her şeyi belgelemek istiyorum. Ne diyordum, Leonardo ve Robert, önce tuhaf bir ikili gibi durabilir, fakat ne de olsa her ikisi de Gatsby kostümünü giymiş iki yakışıklı. Redford'cular sayıca fazla, biliyor ve onaylıyorum da, ama DiCaprio'nun da hakkını yemek istemiyorum. O da yakıştırmasını bildi keten takımlarını sapsarı arabasına. Hayalimde, biri Ralph Lauren öteki Prada takımları içinde otelin merdivenlerinin trabzanına yaslanıp bana bir kadeh bir de el uzatıyorlar, gel diyorlar, içerde parti başladı bile.



Ortasında fıskiyeli (henüz kırılmamış) bir havuzu olan kocaman salonda şampanya su gibi akıyor, kalabalık ama rahatsız etmiyor gürültü. Üstümde en ışıltılısından bir elbise olduğunu fark ediyorum o sırada, hangi arada değiştim acaba? Sigaram önümde uzayıp gidiyor, malum o dönem filtrelerin uzunu makbul. Zamanlar birbirine karışmış, Mia Farrow da, Carey Mulligan da oradalar. Hangisini daha çok beğendiğime karar veremediğim Daisy Buchanan'lar müziğin ritmine o bildik, naif gülümsemeleriyle eşlik ediyorlar. Ben de durduğum yerde kıpırdanıyorum ama sevdiğim bir şarkı çalıyor diye mi yoksa adaya gelirken bindiğim vapurun sallantısını üzerimden atamadığımdan mı bilmiyorum. Hafif bir serinlik hissediyorum, o çok beğendiğim keten ceketi omuzlarımda buluyorum, Leo'ymuş, çok centilmensin diyorum, bir kadını etkilemek için ne yaptığını çok iyi bilen kendine güvenli bir adam suretiyle göz kırpıyor ve Carey Mulligan'a doğru ilerliyor. Az sonra Redford'la Farrow'un da arabaya binip uzaklaştıklarını görüyorum, sanırım benim de eve dönme zamanım gelmiş.



Bütün yazı bu adada geçirebileceğimi biliyorum. Sonuçta geçirmeyeceğim gerçeğini de, ama bu canımı sıkmıyor. Bu mevsimde böyle ümitleniyor, hafifliyorum, sanki yazın her şey daha kolay halloluyor, dertler daha bir köpükten. Anakaraya dönüş zamanı geldi, at pisliğini egzoza onlarca defa tercih etsem de, alışmış kudurmuştan beter oluyor diyenler haklı.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir ellerine sağlık deniz kızım. sayende gençliğime ve adaya gittim. teşekkür ederim. feride dedeoğlu
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.